|
Mâkul zeminler inşa etmek

Biz şehrin iki ayrı yakasında yaşayan insanlardık. Onlara dair bizim önyargılarımız vardı, bize dair onların. Bir araya gelemediğimiz, tanışamadığımız, konuşamadığımız her gün bu önyargılardan ördüğümüz duvarlar bizi bizden ayrı düşürüyordu. Basit fikir ayrılıkları çetin ideolojik ayrışmalara, küçük farklılıklar büyük kavgalara dönüşüyordu.

Meselelerin aslını bilen, iki taraftan da nispeten haberdar, hatta iki tarafın da birbirinden tamamen habersiz olduğunun farkında olan mâkul kimseler vardı ve bizi tanışıp bilişmeye davet ediyordu. O davete kulak vermeye ne zaman meyledecek olsak, neyin ne olduğunu hınzır gibi bilese de kavgadan beslenen, varlığını çatışma ve gerginliğe borçlu olan bir başkaları yolumuzu kapatıyor, aradaki duvarları daha esaslı ayrışmalarla tahkim ediyordu. Mâkule çağrı her defasında bir başka sebepten saboteye uğruyor, çağrı sahipleri örselenip hırpalanıyordu. Konuşabilseydik anlaşacaktık oysa, tanışabilseydik bir olacaktık. Yahu hiç olmazsa ne için kavga ettiğimizi, niye bir olamayacağımızı, ne olursa bir araya gelebileceğimizi fark edecektik. Bu da bir şeydi. Çünkü bilerek ayrı duranlar, hakiki birliğe, bilmeden bir olanlardan daha yakındı.

Bu minval düşünceler hayatımın değişik safhalarında ve bazen çok enteresan sebeplerle düştü kalbime. Doğan Medya’nın Kanal D ve CNNTÜRK’ünde program yapacağım zaman hem tedirgin hem endişeliydim. Tedirginliğim ortamdandı, endişem kendimden. Bu ortama söyleyecek sözüm vardı ama nasıl karşılanacağından emin olmadığım için tedirgindim, o sözü temsile liyakatim yok diye düşündüğüm için endişeliydim. Çay içtik program yaptık, kahve içtik sohbet ettik, olayları konuştuk gidip geldikçe, ülkeden bahsettik, tanışıyorduk. Tanıştıkça önyargılar yıkılıyordu, başkalarından duyduğumuz sabit fikirlerimizin aslında pek de öyle olmadığını fark ediyor, aslında nasıl olduğunu merak edip birbirimizi biraz daha yakından tanımaya gayret ediyorduk. Hürriyet’in twitter hesabından atılan bir tweet sebebiyle ülkenin yarısı Aydın Doğan’ı vatan satmakla itham ederken ben CNNTÜRK binasında ortalığın nasıl karıştığını, bu tweeti kafasına göre atan editörün yediği paparayı, her şeyden habersiz Doğan ailesinin ne yapmaya çalışıyorsunuz diye ardı ardına açtığı telefonları görünce ‘mâkul ve insaflı’ya ne kadar ihtiyacımız olduğunu hayretle fark ediyordum. O gün o odada olmasam muhtemelen şehrin karşı yakasında saydıranlardan birisi de ben olacaktım. Yanlış işleri, sabit fikirli çalışanları, karşı mahalleyi düşman bilenleri, ortalığı karıştırmaya çalışan tipleri yok muydu; vardı elbette, hem de en az şehrin karşı yakasındaki bir başka medya grubunda olabileceği kadar.

Biz farklı düşündüğü için bir araya gelemeyen insanlar değiliz; bilakis bir araya gelemeyeceğimize inandığımız için farklılıklarımızı düşmanlık seviyesine taşıyoruz.

Tuncay Sonel Tunceli Valisi iken bizi bir program vesilesi ile şehrine davet etti, gittik. Program öncesi Valilikte belediye Meclis Üyeleriyle yapılan bir toplantıyı bir köşeden çayımı yudumlayarak izleme fırsatı buldum, şaşırdım, utandım, umutlandım. İstanbul ve Ankara’da, siyasette ve göz önünde duran ve kendisini alevi ve sol diye tarif eden kimselerin durduğum ve inandığım yere uzaklığını bildiğim için, oradan yaptığım kıyasla hiç gitmediğim Tunceli’nin insanına karşı bir önyargım varmış meğer, utandım. Çünkü tanıyınca anladım ki burada gördüğüm güzel insanların her birisi ile sohbet edebilirim, misafir olurum, misafir ederim, yol yürürüm, ticaret yaparım, ülkem için birlikte savaşırım… İdeolojik ayrışmayı, milleti bölmeyi kavga ve gürültüyü menfaatine payanda yapmayan her inanç ve ideoloji sahibiyle paylaşabilecek bir şeylerimiz mutlaka vardır bizim. Nitekim program bittikten sonra kahvesini içtiğimiz Tuncelili bir kardeşim benimkine benzer bir mahçubiyetle dedi ki: Sizin bu akşam anlattığınız dine, tarihe ve vatan duygusuna itiraz edecek tek bir Tuncelili bile yoktur.

Eskiden olsa, millet olabilmek için, bir olmak, farklılıklarımıza rağmen beraber olmak, birbirimizi ötelememek için mâkul insanlara ihtiyaç var derdim ama bugün ihtiyacı bu şekilde tarif etmenin doğru fakat eksik olduğunu düşünüyorum. Mâkul zemine de muhtacız çünkü! İnsanların içinden bizi makuliyete davet edenlerin olması güzel ama o davetlerin karşılık bulabileceği, hayata döneceği zeminleri inşa edemediğimiz zaman, romantik çağrılardan ibaret kalıyor o akla davetlerin cümlesi.

Mâkul çağrıların varlığı mâkul zeminlerin doğumuna sebep olacak diye bir kaide yok ama sanırım mâkul zeminlerin varlığı mâkul çağrıların hem artışına vesile olacak hem de bulacağı karşılığı daha geniş kitlelere hatta belki de vatanın bütün evlatlarının kalbine ulaştıracak.

#Makul çağrılar
#Tunceli
#Kanal D
2 yıl önce
Mâkul zeminler inşa etmek
Sendikacılıkta yeni oluşumlar var
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!