Ah gidi Karadeniz...

00:0010/09/2006, Pazar
G: 27/08/2019, Salı
Selahattin Yusuf

“Çocukluğundan bir an hatırlayanı kimse hapsedemez” demiş Rilke. Çünkü o “an”, o birkaç saniye yeter ona.En zor anlarımda, dünya, üstü gökyüzüyle kapatılmış büyük bir hapishaneye dönüştüğünde bile, beni de çocukluğum kurtarır çoğu zaman. Herkes gibi. Çocukluğumun, beni hapisten kurtaran en önemli fotoğraflarından biri şöyle: Sırtlarında çantalar ve ellerinde erzak poşetleriyle bir grup delikanlı, ne zamandan beri sürdüğünü bilmedikleri bir geleneğe uyarak gece karanlığında yola çıkmışlar. Balta

“Çocukluğundan bir an hatırlayanı kimse hapsedemez” demiş Rilke. Çünkü o “an”, o birkaç saniye yeter ona.

En zor anlarımda, dünya, üstü gökyüzüyle kapatılmış büyük bir hapishaneye dönüştüğünde bile, beni de çocukluğum kurtarır çoğu zaman. Herkes gibi. Çocukluğumun, beni hapisten kurtaran en önemli fotoğraflarından biri şöyle: Sırtlarında çantalar ve ellerinde erzak poşetleriyle bir grup delikanlı, ne zamandan beri sürdüğünü bilmedikleri bir geleneğe uyarak gece karanlığında yola çıkmışlar. Balta girmemiş ormanın içinden, sarp dağların doruklarında yükselen kayalıklara doğru tırmanıyorlar. Kayaların tam üstünde yer alan kaya gölüne dilek paralar atacaklar. Dar, yer yer tehlikeli keçi yolu onları bir ipe dizer gibi hizaya getirmiş. Sıra dışı bir keşif kolu olarak ilerliyorlar. Vahşi ormanın türlü vahşi sakinleri bu gece sus pus olmuş, bu umulmadık canlı türünün olağanüstü şöleninin, bölgelerinden geçişine kulak kesilmişler. Orman bu gecelik yabancıların..

Türküler söyleniyor, kervanın muhtelif noktalarından ani haykırış sesleri görünmeyen yıldızlı göğe doğru yükseliyor, isim ve gerekirse lakap verilerek laf atılıyor, coşkunluk büyük bir gürültüyle ormanı ayağa kaldırıyor...

Fotoğrafı anlatmayı sürdüremeyeceğim. Çünkü şu anda burada, Doğu Karadeniz''in bu sarp kayalık yaylasında birden bire çocukluk anılarımın depreşmesine tahammülüm yok.

Ancak fotoğraf hakkında birkaç bilgi vermem mümkün.

Sözünü ettiğim, Trabzon''un ücra bir orman köyünde, bundan yirmi yıl, hatta on beş yıl öncesine kadar, şimdi geçim derdi peşinde Türkiye''nin muhtelif yerlerine dağılmış delikanlılar tarafından büyük bir bağlılıkla kutladıkları “7 Mayıs” şenlikleri...

Neden 7 Mayıs?

Bilinmiyor. Önemli de değil. Bahara girerken kaynayan kanıyla ne yapacağını bilemeyen insanoğlunun bağırıp çağırmalarına, “kış uykusunu” üzerinden atmak için silkinip sallanmalarına dünyanın her yerinde bir bahane bulunmuş durumda çok şükür. Bizde ise bu işin isim babalığını Hz. Hızır ile Hz. İlyas üstlenmişler. Her baharda Balkanlar''dan Ortadoğu''ya kadar bütün kültür coğrafyamızda onların isimleri yeniden anılıyor. Topraktan fışkıran envâ-i çeşit nimete, onların da isimleri zikredilerek şükrediliyor.

Hıdırellez, hafızasının kökleri kaynaşık büyük bir coğrafyanın ortak kelimesidir bu gün. Rembetiko (Balkan) müziğindeki Hıdırellez (Ederlezi) şarkılarıyla Karadeniz''deki kemence, Kafkaslar''daki gayda, Güney Anadolu''daki saz, aynı yüreğin coşkunluğunu anlatır.

Çocukluğumuz bitmez. Yara asla kapanmaz. Ben her yıl buralara geliyorum. Bozulmamışlığın ortasında, derelerin içinde, vahşi ormanlarda, vadilerde, kayalıklarda dolaşarak kendime geliyorum. Sizlere de buralardan selam gönderiyorum.