Vay canına sonunda kafayı buldu

04:0014/03/2017, Salı
G: 17/09/2019, Salı
Salih Tuna

Şayet
15 Temmuz darbesi
gerçekleşseydi
Hollanda
kırmızı halıyla karşılardı
FETÖ
'nün darbecilerini veya onların atayacağı “
sivilleri.


Tıpkı

Almanya

'nın

Sisi

'yi kırmızı halıyla karşılaması gibi.



Hollanda

'nın tavrını “

büyük abi

”den bağımsız düşünmek mümkün değildir.



Meselenin seçimle meçimle de alakası yoktur.

Gezi kalkışması

döneminde

Almanya

'da veya

Hollanda

'da seçim falan mı vardı?



Unutmadık ya; ajanlarıyla meydanlarda cirit atmakla yetinmeyip Türkçe manşetler attılar.



Mesela

Der Spiegel

, “

Boyun Eğme

” kapağıyla çıkmış, alt başlığında da “

Türkiye: Erdoğan'a Başkaldırı

'” (

Türkei: Der Aufsdant gegen Erdogan

) ifadesine yer vermişti.



Şimdilerde sütre gerisinde durmayı tercih eden İngiliz (medyasının) tazyikini de unutmak mümkün değildir.



Esasında

Avrupa

bir CIA organizasyonu olan FETÖ ile eşzamanlı şekilde tavır değiştirmeye

2011

'den itibaren başlamıştı.



Sayın Erdoğan

'a ilkin “

Padişah

” veya “

Sultan

” dediler ardından da senkronize biçimde “

Diktatör

” demeye başladılar.



Çok geçmeden de “taşeronlarını” harekete geçirdiler.



Artık şunu tartışamayız: 7 Şubat 2012 MİT krizinde, Gezi kalkışmasında, 17 - 25 Aralık “

teknik nakavt

” girişiminde ve 15 Temmuz'da nihai (hatta yegane) hedef Erdoğan'dı.



Neden mi hedefti?



Çünkü, Erdoğan “

yeniden büyük Türkiye

”yi kurma yolunda hiçbir engel tanımıyor, harici ve dahili vesayete boyun eğmiyordu.



Biraz tarih bilgisi olan herkes bilir ki, “

kendisi kalarak güçlenen

” bir Türkiye'ye Avrupa asla tahammül edemezdi.



Hoşgörü zaten Avrupalının kültürel genlerinde yoktur.

Cemil Meriç

tevekkeli, “

Avrupa tesamuhu (hoşgörüyü) tanımaz. Tolerans Asyalıdır

” dememişti.



Avrupa'ya göre

Erdoğan

affedilemez bir suç daha işliyordu: Sadece ve sadece milletle siyaset yapmakla yetinmiyor, milletle siyaset yapmayı da sistem haline getirmek istiyordu.



Referandumda “

hayır

” çıkması için Türkçe spotlar yayımlamaktan

FETÖ

ve

PKK

'yı himaye etmeye, Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarını engellemekten Avrupa'nın göbeğinde Türklere atla itle saldırmaya kadar her yolu deniyorlar…



Müdür

de her yolu deniyor.



O kadar ki, “

iç savaş

” dilinden düşmüyordu, şimdilerde “

hoşgörü ve uzlaşma

” diyor da başka bir şey demiyor. (Ne kadar uzlaşmacı olduklarını da kürsü yıkmak, bacak ısırmaktan evvel istikşafi görüşmelerde kanıtlamışlardı.)



Müdür bu büyük dönüşümünü / değişimini neye borçlu olduğunu bir cümleyle de olsa açıklamaya tenezzül etmiyor.



Fakat, referandumda “

evet

” çıkarsa siyasi hayatının biteceğini herkes biliyor. Öyle ya, kim 14 seçim kaybeden adamı CHP'nin başında tutmaya devem eder?



Onun için de her yolu deniyor.



Geçenlerde gündüz gözüyle şöyle demişti: “

Düşünün, yeni modeli kurduk; halk seçti cumhurbaşkanını, başbakan da başkası oldu. Cumhurbaşkanı başka bir partinin genel başkanı, başbakan da başka bir partinin genel başkanı. Asıl kavga o zaman çıkacak (…) Niye bunu söylemiyorlar millete? Neden bu anlatılmıyor millete?..”


Burdan “hayır” yürüse, hiç tornistan edecek değildi. (Zira “gerçeklik” diye bir derdi yok müdürün. İşine yarasın da isterse kuyruklu yalan olsun, fark etmez; tarzı bu!)



Lakin yürümediği gibi rezil rüsva oldu.



O da naçar tevil yoluna gitti.



Bakınız dün ne söyledi: “

Anayasa değişikliği koalisyonlar sorununu çözmüyor. Bununla bir ilgisi yok. 15 yıldır bir parti iktidarda, koalisyon mu var? Zaten koalisyonlar 15 yıldır yok. Bu anayasa değişikliği de öyle koalisyonları bitirmek için gelen bir düzenleme değil…



Bu nedir hey erenler, bu nasıl bir kafadır?



Bu köşecikte (aynanın duvardaki yerini saygıdeğer eşi değiştirip biraz aşağıya alınca) müdürün aynada göremediği kafasını aramaya koyulduğunu yazmıştım.



Hey kurban olduğum Allah, şaka yapmıştım, gerçek mi oldu?



Müdür kafayı mı buldu, bu hali nedir?


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#15 Temmuz
#FETÖ
#PKK