Şimdi AKP düşünsün işte muhteşem ikilinin fotoğrafı

04:008/02/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Sizi bilmem ama benim gözüm hep onları aradı; nihayet geçen gün müthiş ikilinin fotoğrafı medyada arzı endam etti.



Biri “

peşin satan esnaf

” gibiydi; diğeri, “

ben adam satarım

” der gibi. Belki de bana öyle geldi, bilemiyorum, günahlarını almayayım.



Silivri

önünde “nöbeti” devralmışlar, önemli olan bu. Artık bundan sonrasını

AKP düşünsün

, yok öyle.



Kimden mi devralmışlar nöbeti?



Valla en son kim nöbet tutmuştu, oraya bakmak lazım. Doğrusu, ben tam olarak hatırlamıyorum.



Nazlı Ilıcak

'tan “

Kendine jilet atan adam

”a kadar ilgili ilgisiz o kadar insan evladı panayıra koşar gibi mahut nöbete üşüştü ki,

Nedim Şener

haklı olarak, “

nöbet de mundar oldu

” deyiverdi.



Nöbeti kimden devraldıkları bir yana da, gerçekten de birbirine çok yakışan müthiş ikili oldular:



Biri,

Cemal Paşa

'nın torunu, 44'lü; diğeri,

Çandarlı
Halil Paşa

'nın sulbünden, 48'li.



Küçük olanı (yani, yetmişine merdiven dayayanı)

ABD Başkan Yardımcısı Biden

'dan nöbeti devralmış gibi mağrur, büyük olanı (yani, yetmişini devireni) nöbeti

Biden

'a devredecek kadar özgüvenliydi.



Silivri Hatırası

” modundaki fotoğrafları, hem birbirlerine çok yakıştıkları hem de “

Silivri önünde 40 kaplan gücünde

” oldukları duygusunu veriyordu.



İyi ki tek tabanca gitmediler nöbete. Yoksa büyük olanı tek başına, “

Sürgün Kral

” gibi dururdu orda; küçük olanı “

kayıp ilanı

” gibi.



Birbirlerini bulmasaydılar, acaba başka kimi bulup ikili oluşturabilirlerdi, diye de düşünmedim değil.



Küçük olanı,

Morton Abramowitz

veya

Ş
ahin Alpay

'la, küçük olanı ABD eski büyükelçisi

Ricciardone

veya

Ertuğrul Özkök

'le olabilirdi.



Gelgelelim, birbirlerinin yerini asla tutmazdı. Zira, birbirlerinin âdeta mütemmim bir cüzü gibiler.



Medyada başka bir ikili yok böyle. Sinemada, en meşhur ikililerden

Zeki Alasya – Metin Akpınar

, yeni yetmelerden

Ahmet Kural-Murat Cemcir

falan var. Yabancılardan da

Laurel ve Hardy

, bir de

Yavru ile Katip

vardı.



Bu ikililerden, biraz zorlarsak,

Yavru ile Katip

, çağrışım bakımından örnek verilebilir belki; lakin bizimkilerin ikisi de kurnaz. Malumunuz, Yavru (Franco Franchi) saf, Katip (Ciccio Ingrassia) kurnazdı.



Bi saniye yahu, aslında bizimkilerden küçük olanı da biraz saf değil mi?



En azından büyük olanı gibi konjonktür değiştiğinde, “

Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım

” şeklinde bir “itirafname” marifetiyle meşruiyet arama yoluna tevessül etmez



Ne mi yapar?



Konjonktür değişse de hiçbir şey değişmemiş gibi (sanki bugün söyledikleriyle dün söyledikleri taban tabana zıt değilmiş gibi) yoluna devam eder.



Bu meşruiyeti kendinden menkul hallerinde, Allah vergisi havsalasının elbette büyük bir payı var. (Dün yazıp çizdiğine yok muamelesi çekmesi veya hafızasından silip atması maazallah psikolojik bir özelliğine tekabül etmiyorsa tabii.)



Ne ki, hakkını da teslim edelim: Büyük olanına nazaran kesinlikle daha diğerkam.



Birkaç yıl evvel “

gönüllü penguen

” olmayı seçen büyük olanı hakkında şöyle demişti: “

Onun yazmadığı ülkeye demokrasi gelmez…

” (Sonradan demokrasi duyarlığını ikisi birlikte daha da ilerleteceklerdi. Barış süreci başlar başlamaz, küçük olanı kentlere, büyük olanı dağlara vuracak, “biraz da bizim için savaşın, demokrasi gelmeden barış olmaz, neden barış yapıyorsunuz, bizi satmayın…” yollu PKK'ya adeta intizar edeceklerdi.)



Evet, küçük olanı daha diğerkâm veya daha altruist veya yeni yetmelerin ifadesiyle daha özgecildi.



Halbuki,

28 Şubat sürecinde

küçük olanını darbeciler

andıçlarken

, büyük olanı, garnizon çıktısı gazetecilik yapıyor, “

paşa beni aradı ve dedi ki

” kıvamında yazılar attırıyor, velhasıl-ı kelam, o andıççı postmodern darbeyi arkalıyordu.



Küçük olanı saf olduğu için kimi zaman ağzından olmadık şeyler de kaçırırdı. Bir defasında, İsrail ve ABD'nin 28 Şubat'ın arkasında olduğunu, “

Washington'da Dışişleri Bakanı Albright'ın çağrısıyla bakanlığın yedinci katında, Türkiye toplantısı yapılmış… Bernard Lewis, Paul Wolfowitz, Richard Perle hepsi orada. Türkiye'ye ilişkin olarak ne yapılmalı, o gün konuşulmuş. Toplantıdan çıkan sonuç, 'doğrudan askerî bir darbe olmadan bu hükümet gitmeli' olmuş

…” şeklinde dermeyan etmişti.



Demek ki, büyük olanı, 28 Şubat dönemi dahil her daim “

merkez efendi

”nin gözlerine bakıyordu.



Kenan Evren

'in uçağından inmediği zaman da,

Kandil

'in önüne yatıp, “

barış yapmayın, biraz daha savaşın

” dediği zaman da,

Geziciliğe

soyunduğu zaman da,

mülâaneci darbe girişimini

arkaladığı zaman da,

hendek terörizmini

desteklediği zaman da…


#AKP
#Nazlı Ilıcak
#Nedim Şener