Çok çok ağır bir kuşatma altındayız. Etrafımız çevrildi adeta. Yetmezmiş gibi “
” çıksın diye her yol deneniyor.
Bugün şayet “
” çıkmıyorsa…
Hükümetin “
” yöntemlerine asla ve kat'a müsaade etmemesinin yanı sıra, Kürt halkının feraseti, bilinci ve “
” duyarlığı sayesindedir.
Ne ki, vazgeçmeyecekler, bunu tartışamayız.
“
” projesini tersine çevirmeye çalışıyorlar.
Kim mi?
Kim olacak, vekalet savaşının patronları. Şimdilik ayrıntıya girmeyelim, lakin şuncağızı söylemeden de geçmeyelim:
,
'den izinsiz Suriye'ye inmemiştir.
Peki, bu kuşatmaya neden duçar olduk?
“
” yolunda yürüyerek tarih sahnesine çıkma iradesini ortaya koymamız, bu nedenlerden sadece biridir.
Gelgelelim, henüz
kurulmadan,
saldırıları ardından Müslümanlara karşı “
” kararı alınmıştır.
Bu meyanda,
'ın “
Bundan sonra çatışma Müslümanların arasında olmalıdır
” sözünü aklımızdan çıkarmamamız gerekir.
Kaldı ki, daha öncesi de var…
Türkiye'de vaktiyle çok çok tartışılan
marifeti, “
” üzerinden de mahut kuşatma teşrih masasına pekala yatırılabilir.
“Medeniyetler Çatışması” yerine “
Enerji yollarına hakim olma savaşı
” diyebilirsiniz, sonuç değişmeyecektir.
Aslında çok daha önceden başlayan “kuşatma” sadece kesintiye uğramıştır.
'nün
çıkışında, dönemin başbakanı
'na, “
Bir doksan yıl daha kazandık
” sözünü hatırlamanın tam sırasıdır.
Nerden bakarsanız bakın, Türkiye kuşatma altındadır. Mesele, bu kuşatmanın nasıl yarılacağıdır.
Kardeşlerim, “
” diyerek, terörle savaşta bozgunculuk yapmak yani Mehmetçiğin arkasındaki toplumsal desteği bölmek ne kadar yanlışsa, söz konusu kuşatmayı da
ve
'ye indirgemek o kadar yanlıştır.
Kuşatma, topyekûn Türkiye'ye karşıdır. O halde, topyekûn karşı durmak da icap eder; Kürt - Türk, Alevi - Sünni, sağcı - solcu, muhalefet - iktidar el ele, omuz omuza.
Bakınız,
1979'da İran İslam Devrimi'ni yaptıktan sonra on binlerce İranlı yurt dışına kaçtı ama, İran'ın milli meselelerine sıra gelince, hepsi yekvücut olmayı bildi. İçlerinde, İran'ın aleyhine, Pensilvanya tarzı lobi faaliyeti yürüten bir Allah kulu çıkmadı.
Yazık ki, bizim muhalefetimiz milli meselelerde veya dış politikada yekvücut olmak şöyle dursun, adeta Türkiye'yi (MİT TIRLARI ihanetinde paralel örgütü arkaladıkları gibi) arkadan hançerledi.
oldular,
oldular,
'e mektup yazıp
'den şekvacı oldular, bir tek “
” olamadılar.
Yetmedi, Türkiye'yi bölmek, parçalamak için vekalet savaşı verenlere, iç savaş provası yapanlara “
” dediler.
Bunu diyen herhangi biri değil, Ana Muhalefet Partisi lideriydi.
Ne ki, dünkü konuşmasında, HDP'yi eleştirerek, “
hendekleri savunuyorlar, olmaz, hendekleri kimse savunamaz; savunan insan özgürlükten, hukuktan, adaletten yana değildir
…” dedi.
Türkiye için küçük ama
için çok büyük bir adım olmuştur bu!
Tamam, HDP'li
'ın “
!” çıkışından çok sonra, ve hatta
adlı elemanın bile HDP hakkında hayal kırıklığı yaşadığını dile getirmesinden bir- iki gün sonra oldu bu, ama olsun.
Kendisini bu doğru yolda cesaretlendirmemiz ve teşvik etmemiz gerekir.
Zira, Türkiye'nin acilen
'ye ihtiyacı vardır.
Buna sahip olduğumuzda, Sayın Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin seçilmiş cumhurbaşkanı
'a karşı, “
” şeklinde çirkin ifadeler de kullanmayacaktır.
Gerçi, bunun için milli bir partinin lideri olması da şart değildir; asgari edep ve nezaket sınırlarına riayet etmesi yeterlidir.
Hayır yani, AK Partili biri de çıkıp, “
Seni gidi bir şey bozuntusu seni
” dese, Sayın Kılıçdaroğlu'nun hoşuna gider mi?
Gitmez, diye düşünüyorum. “
” ifadesine de hepten kafayı takacağını sanıyorum.
Ben olsam şahsen takardım: Ulan hadi “bozuntuyu” anladık, neyin bozuntusuymuşum; acaba bunun Baykal'a kaset komplosunun detaylarının ortaya çıkmasıyla bir alakası var mı, diye kafayı yerdim.