Sekizinci yazı

04:0016/07/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

DAİŞ
veya
IŞİD
nedir, ne değildir, kimin hizmetçisidir yollu sorularından maada bugün
Fransa
'yla, Fransız halkıyla yan yana olmak günüdür.


Kıymet hükmümüz de bellidir: Haksız yere bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.



Terörizm en kestirme ifadeyle alçaklıktır ve her türlü terör ayağımızın bodrumundadır.



Terör örgütleri konusunda ayrım yapmak, mesela,

Ankara

'daki intihar saldırısında 37 vatandaşımızı katleden terör örgütünün

Brüksel

'deki

Avrupa Parlamentosu

'nda sergi açmasına göz yummak, en hafif ifadeyle, çifte standarttır.



Bu çifte standart hakkında tek kelime etmeyen, “

hendekteki arkadaşlar

” diyerek iç savaş çıkartmak isteyenlere empati kuran

CHP lideri Kılıçdaroğlu

'nun

Nice

'teki terör saldırısı üzerinden kendi ülkesini mahkum etme gayreti de akıl almaz sorumsuzluktur.



Dahası…



Türkiye Cumhuriyeti hükümetini töhmet altında tutmak için söz konusu terör saldırısını araçsallaştırması, kendisinin anlayacağı dilde söyleyecek olursak, “

terörün altına yatmaktır.



DAİŞ veya IŞİD bizim gözümüzde bidayetinden beri bir “

maymuncuktan

” ibarettir.



Siz buna, “

İngiliz anahtarı

” da diyebilirsiniz.



Dünyayı yöneten “

üst akıl

” çalışmalarıyla tanınan merhum

Aytunç Altındal

'ın bundan 7 yıl mukaddem, yani 2009'da, yani henüz DAİŞ veya IŞİD ortalıkta yokken yaptığı bir konuşmada, “

ABD bölge için yeni bir terör örgütü kurguluyor, yetiştiriyor. Önümüzdeki dönemde bölgeyi ateşe verecek ama bundan kimsenin haberi yok…

” dediğini bu köşecikte nakletmiştim.



Uzun lafın kısası, DAİŞ veya IŞİD'in bir “üst akıl” organizasyonu olduğunu söylüyoruz.



Lakin her şeyi de “üst akıla” bağlamıyoruz; müptezelliğin lüzumu yok.



Maksadımız şu:

Rahmetli Malcolm X

üstadımızın “

kuklayı değil, kuklacıyı vurmalı

” sözüyle işaret ettiği kuklacıya dikkat çekmek.



Bundan rahatsız olanların “

esrarengiz güçler

” diyerek sulandırmaya çalışması da gayet doğaldır.



Gelgelelim, herkesin bizim gibi düşünmek mecburiyeti de yok elbette. Her görüş muhteremdir.



Yeter ki “görüş” olsun, karın guruldaması değil.



Mesela,

Sayın Ahmet Davutoğlu

, vaktiyle, DAİŞ veya IŞİD hakkında bizden çok farklı görüşler ileri sürmüş olsa da hep saygı duyduk.



Neden?



Çünkü bizden farklı düşünse de, bir anlama/ anlamlandırma gayretinin ifadesiydi söyledikleri.



Şunu söylemişti: “

IŞİD dediğimiz yapı bir çekirdek olarak radikal terörize bir yapı gibi görülebilir ama oraya katılan kitlelerin, ki bu kitlelerin içinde, Türkmenler ciddi çoğunluktadır, efendim Sünni Araplar vardır, Kürtler vardır, bunu böyle bilmek lazım…



Peki, bu insanlar IŞİD veya DAİŞ'e neden katılıyordu?



Bunu da aynı konuşmasından bire bir şuracığa aktarayım: “

Onların temel şeyi, kitlelerin, yani katılım, burada yükselen bir güç var, daha önceki hoşnutsuzluklar öfkeler, dışlanmalar, haksızlıklar, hakaretler, bir anda büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu. Eğer Irak'ta bizim hep tavsiye ettiğimiz gibi, dostça kardeşçe tavsiye ettiğimiz gibi Sünni Araplar dışlanmamış olsaydı, süreçten, bugün Musul ve Ambar gibi ana damar Sünni Arap vilayetlerde böyle bir öfke birikmesi olmazdı…



Sayın Davutoğlu bunları

Dışişleri Bakanı

olduğu dönemde dile getirmişti.



Etyen Mahçupyan

ise çok daha sonra, IŞİD'in

Atatürk Havaalanı

saldırısı ardından, “

Müslümanların içinde bir ur: IŞİD

” başlıklı yazısında şöyle demişti: “

IŞİD olayı, yerele sıkışmış ve yabancılaşmış olan bazı Müslümanların, 'küresel Batı hegemonyasını' kendi durumlarının sorumlusu olarak görerek, buradan dinsel temelli bir nefret ve intikam ideolojisi üretmelerini ifade ediyor…



Ne yapmak icap ediyordu peki?



Mahçupyan söz konusu yazısının sonunda buna şöyle cevap vermişti: “

Müslümanların artık ötekine değil, kendi içlerine bakmaları gerekiyor…



Yani?



Suçlu içimizdeydi… Kendi içimize bakmalıydık…



İçimize bu şekilde veya bu vesileyle bakacak olursak da,

Hollande

'ın dün dile getirdiği “

İslamcı terör

” kavramlaştırmasına itiraz etmenin pek anlamı kalmıyordu.



Bunun bir adım sonrası da, Müslümanların terörizmle birlikte anılarak kıyıcı bir şekilde ötekileştirilmesinden ibaret olacağı besbelli.



Üstadımız

Sezai Karakoç

'un 2011'deki bir konuşmasında söylediklerini bir kez daha hatırlamamın tam vaktidir: “

Batı nihai işgali, son işgali yapmak peşindedir. Öyle bir işgal ki, bir daha İslam'ın dirilişi vaki olmasın, İslam haritadan silinsin. Hadise budur. Tehdit hatta tehditten de öte içinde yaşadığımız gerçek budur…



Kardeşlerim, bir “üst akıl” organizasyonu olan DAİŞ veya IŞİD de, sonuç itibariyle, bu işgale uluslararası toplumu ikna etmenin PR'ı için var, başka bir şey için değil.



NOT 1:

Cumhuriyet gazetesinin

Aydın Engin

'i çok eğlenceli bir kişilikmiş. DJV Başkanı Überall,

'Can Dündar'ın can güvenliği nedeniyle yurtdışında bulunduğunu, İstanbul emniyet müdürünün ellerindeki bilgilere dayalı uyarısı ve iki aylığına yurtdışına çıkması yönündeki tavsiyesi üzerine Dündar'ın yurtdışına gittiğini

” Aydın Engin'in kendisine söylediğini faş edince,

Can Dündar

da “

Haber yanlış. Emniyet, koruma önlemlerini alıyor. Devlet, 'Seni koruyamayız, dışarı çık' der mi?..

” şeklinde bunu yalanlayınca ne dedi biliyor musunuz.?



Şunu: “

Anlaşılan iki ayrı konunun birbirine karışması ya bir çeviri kusurundan ya da benim savruk kurulmuş, özensiz cümlelerimden kaynaklandı. Kusur bendeyse sorumluluğu üstleniyorum…



Ne demek yahu kusur bendeyse? Ne dediğini bilmiyor musun? Sen şuna “

algı faaliyetine soyundum, ama organize olamayınca elimde patladı

” desene muhterem.



NOT 2:

Birlikte yola çıktıklarınızı, yolda bulduklarınızla değiştirirseniz başarılı olamazsınız…

” diyenlerin hallerini görünce, “

bunlarla niye yola çıkıldı

” demek geliyor içimden.



NOT 3:

Muhterem sen bu akılla, “

üst aklın

” bir cisim olmadığını fehmet yeter, gerisi sana gerekmez.


#IŞİD
#Avrupa Parlamentosu
#Sezai Karakoç