‘Ne susuyorsun’ deyince ‘ulan aferin’ dedim ama…

04:0013/02/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

İşaret parmağını hesap sorar gibi havaya kaldırmış fotoğrafına iliştirilmiş, “
ne susuyorsun
” manşetine bakar bakmaz, “
ulan aferin
” dedim.


Kime mi “

aferin

” dedim?



Kendi ifadesiyle, “

çocukluk arkadaşıma

” veya sizin anlayacağınız,

Aydın Doğan

'ın amiral organında boy gösteren bir köşe yazarına.



Yeni Şafak

'a yapılan silahlı, molotoflu o menfur

karşısında susanlara “ayar” veriyor zannıyla şappadak öyle bir coştum ki, söz konusu fotoğrafının yer aldığı internet sitesindeki haberin devamına bakmadım.



Bakmayınca da,

HDP Eş Başkanı Demirtaş

'a “

ne susuyorsun

” diye sitem ediyor sandım.



Öyle ya…



Hiçbir köşe yazarı, hiçbir partinin liderini onun

Demirtaş

'ı parlattığı kadar parlatmamıştı.



Malum televizyon programında

Demirtaş

'ı, “

ey özgürlük…. tüm insanlar kardeşlerim… terör ne kötü be birader… yaşasın T
ürkiye
lilik… her şeyin başı düşünce özgürlüğü…

” yollu öyle uçurmuştu ki, “

bağlaman
ı
n

” telleri adeta yanmıştı.



Mezkur seçimlerin akabinde de tam gaz parlatmaya devam etmiş “

ailenizin gözlemecisi

” kıvamında, Demirtaş'ın gözlemeli fotoğrafıyla süslediği bir yazı döşenmişti.



E haliyle, onca parlattığı mezkur parti liderinin (bir zamanlar çok kısa bir süre de olsa köşe yazarlığı yaptığı) gazetemiz Yeni Şafak'a yapılan alçakça saldırı karşısında susmasını içine sindirememesi gayet doğaldı.



Çünkü…



Onca “

özgü
rlük

” kelimesi yakan hiçbir insan evladı, “

d
üşünce
özgürlüğün
e

” dolaysız saldırı anlamına gelen mahut saldırıya sessiz kalamazdı.



Zaten ben de bu nedenle, “ne susuyorsun” ifadesiyle

Demirtaş

'a seslendiğini düşündüm.



Aydın Doğan'ın has elemanının, herkesten önce

HDP Eşbaşkanı

'na seslendiğini düşünmemin nedeni, sadece “

parlatıcısı

” olması da değildi.



Bir önemli şey daha vardı…



Demirtaş, bir süre önce partisinin bir mitinginde,

Yeni Şafak

gazetesine hakaret etmiş, kürsüye fırlatarak yuhalatmış, hülasa, açık açık hedef göstermişti.



Hedef gösterdiği gazetemiz de molotoflu, silahlı saldırıya uğramıştı.



“Çocukluk arkadaşımız” bu nedenle de öncelikle ondan tepki göstermesini bekliyor, “ne susuyorsun” diyordu.



Böyle sanmıştım….



Yanılmışım ki ne kadar, muhteremin derdi başkaymış! Bahs-i diğer.



Demirtaş'a “ne susuyorsun” demesinden geçtim, kendisi de susmuş. Bir cümleyle de olsa, Yeni Şafak'a yapılan saldırıyı kınamamış.



Biz de kimden neyi bekliyoruz?!..



Yanaştığı çevrelere her gün şirinlikler yapmak uğruna köşesinde, “

Erdem ile Can

” bilmem kaç gündür tutuklu “kampanyası” yapan bir elemandan söz ediyoruz.



Hayır, yapsın tabii, mesele o değil.



Hatta o iki gazeteci arkadaş da suçsuz çıksın, özgür olsun, sevdiklerine kavuşsun, dünya bayram olsun, falan filan.



Lakin…



Aydın Doğan'ın bu elemanı (kendisinin de yazarları arasında yer alacağı)

Selam gazetesinin

imtiyaz sahibi

Av. Hasan Kılıç

ve yılların gazetecisi

Mehmet Ali Tekin

'in ne halde olduğundan, paralel örgüt marifeti bir “

kumpasla

” nasıl bir “

cinnet mustatiline

” maruz kaldığından haberi var mı?



Yanaştığı çevreler için “kampanyalar” düzenlerken, bir zamanlar aynı mana iklimini paylaştığı bu iki değerli gazetecinin (hâlâ süren) mağduriyeti hakkında neden tek cümle etmiyor?



“Yanaşma psikolojisi” böyle bir şey midir yoksa?



Türkiye Türklerindir

” sloganlı gazeteyi camı kırıldığı için

, ırkçılığın her çeşidine bidayetinden beri karşı çıkan

Yeni Şafak

gazetesini hedef gösteren

Demirtaş

'ın hal-i pürmelali de sonuç itibariyle aynı psikolojinin dışa vurumu değil midir?



Ortak özellikleri ezik olmaları…



İddia ediyorum: Camı zedelendiği için

Aydın Doğan'ın amiral gemisini

ziyaret eden

ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass

, silahlı saldırıya uğrayan

Yeni Şafak

'ı da ziyaret etseydi, elaman köşesini,

HDP Eşbaşkanı

da mesaisini gazetemize yapılan saldırıya ayırırdı.



Neyse, sağlık olsun, sonuçta herkes kendine yakışanı yapıyor.




#Aydın Doğan
#Yeni Şafak
#Demirtaş