Nasıl bir gerginlik arzu edersiniz beyefendi

04:0011/06/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Aydın Doğan
'ın kıymetlisi
Taha Bey
'in idare-i maslahatçılığı, manipülasyon yeteneği, en çok da (“Popper mi okuyorsunuz, ay ne kadar güzel” yollu) kompleksini dermeyan etme coşkusu öteden beri beni benden almıştır.


İlk gençlik yıllarımda…



Biz Sünni'yiz bizde öyle devrim mevrim olmaz

” diyerek,

79 İran İslam Devrimi

'ne karşı “

mezhebimizin

” emniyet supabı olmaklığına vurgu yapan yazılar dercettiğinde (sonradan bunları kitap haline de getirmişti) dikkatini çekmişti.



Türkiye onun sayesinde “

mezhebinin

” bu özelliğini keşfetmişti. (Liberal aydınımızın işine geldi mi nasıl da mezhep vurgusu yaptığını görüyor musunuz?)



Gerçi,

gerici Gezi kalkışmasına

“devrim” demesine ramak kalmıştı. Yaşından başından (biraz da birikiminden) utanmasa, “

Ay
devrim
bu
Banu

...

İçimden devrim demek
geçiyor…

/

Devrim

,

evet... Benim de
içimden devrim
demek geçiyor Ece!

” diyen

Ece Temelkuran

ve

Banu Güven

hemşirelerimiz gibi coşacaktı.



Son zamanlarda ne diyor ne yazıyor doğrusu dönüp bakmıyorum.



Neden mi?



Hayır,

Aydın Doğan

'ın Ankara'daki en önemli

iş takipçisi

olduğu iddiasıyla alakası yok. (Dönemin Başbakanı kahvaltıda buluştuğu milletvekillerine, Taha Akyol'un nasıl “iş takipçisi” olduğunu anlattığı yazılıp çizilmişti hani.)



Aydın Doğan'ın iş takipçisi midir bilemem, ama kıymetlisi ki, gazetesini (Milliyet) elden çıkardı, onu elden çıkarmadı.



Paralel yapıyı kör gözüm parmağına arkalaması, hele hele

17 – 25 Aralık darbe teşebbüsünü

adeta eklemlenmiş gibi sahiplenmesi ikrah etmeme neden oldu...



Adeta eklemlenmiş gibi

” dediğim şöyle bir haldi:



Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı

Turan Çolakkadı

, TMK Savcısı

Muammer Akkaş

'ın adliye önünde bildiri okumasının hukuki olmadığını 26 Aralık 2013'te dile getirir getirmez

Taha Akyol

CNN Türk'e canlı telefonla bağlanmış, “

Onun ne dediği önemli değil

” demişti; “

HSYK Başkanı İbrahim Okur ne diyor, o önemli...



Dün gibi hatırlıyorum; müthiş heyecanlı, coşkulu ve biraz da celadetliydi.



O kadar ki, biraz daha kaptırsa

İbrahim Okur

yerine kendisi açıklama yapacaktı. Neyse ki İbrahim Okur, Taha Akyol'un yerine açıklama yaptı da, Türkiye büyük bir skandaldan kurtuldu.



İş takipçisi

” demeyeyim de, belirli bir maksada matuf yazdığını bu denli aşikar kıldığı için Taha Akyol'a artık dönüp bakmıyordum.



Gelgelelim, paralel örgüt olanca melanetiyle karaya vurduğu için artık utanmıştır diye de düşünüyordum.



Nerdeee!



Geçen gün

Atilla Yayla

'nın “

Hürfikirler

”de

okuyunca şaştım kaldım.



Taha Akyol, hükümetin HSYK'yı kontrol altına almaya çalıştığı eleştirisini yapıyor, “

Uyumlu HSYK

” falan diyormuş.



HSYK, Pensilvanya ile “uyumlu” olunca hiçbir sorun yoktu ama!



Dahası, hazretin kavline göre o dönemde yargı gayet “bağımsızdı.” Zira o döneme dair herhangi bir eleştirisini hatırlamıyoruz.



Şimdilerde 2010 referandumu ardından HSYK'da seçimleri “Cemaat”in etkili olduğu bir listenin kazanması bağlamında “

sonrası malum

” şeklinde ezik de olsa bir “eleştiri” getiriyor.



Aslında eleştirmiyor, geçiştiriyor.



Geçiştirmeyecek de ne yapacak, “sonrası malum” dediği halin bütün melanetlerini desteklemedi mi?



Atilla Yayla mezkur yazısında, hükümetin HSYK'yı kontrol altına almak için

Yargıda Birlik

adlı grubu açıkça desteklediği iddiasına şöyle cevap vermiş: “

Taha Bey hükümet hangi amaçla ve gerekçeyle bunları yaptığını da açıklasa çok iyi olur. Yargıda Birlik Atatürkçülerin, Alevilerin, sosyal demokratların, Ülkücülerin ve bir grup muhafazakârın ittifakıydı. Buna rağmen seçimi kıl payı kazanabildi. Yani bu gruplar ittifak etmese her birini ezip geçecek bir karşı blok mevcuttu. Taha bey bu grupların niye ittifak yaptığını merak etmiyor mu? Hükümet aşkı mı bu insanları bir araya getirdi yoksa yargının bir grubunun tahakkümü altına girmesi mi? Ya böyle bir ittifaka rağmen neredeyse seçim kazanacak kadar güçlü olan diğer blok neyin nesiydi? Şimdi nerede? Ne yapıyor?..



Ben de bu vesileyle, Taha Bey “ne yapıyor” diye dünkü yazısına bakayım, dedim.



Son günlerdeki siyasi çatışmanın tırmanmasından şekvacıymış.



Kemal Kılıçdaroğlu

'nun PKK ile alakalı konuşması sorunluymuş ama gerilimi tırmandırmak yerine sözlerine açıklık getirmesi istenseymiş daha iyi olurmuş.



İyi de bu çok riskli değil mi?



Aile Bakanı hanımefendi hakkında “

önüne yattı

” şekline terbiyesiz bir ifadeye yer verdiğinde, sözlerine açıklık getirmesi için üzerine gidilmişti de, ipten kazıktan kurtulmuşçasına “

altına yattınız

” demişti.



Gördüğünüz gibi fazla da üzerine gitmeye gelmiyor.



Madem öyle biraz da siz gitseniz ya üzerine; mesela, “

Ana muhalefet partisinin liderine kandan bahsetmek hiç yakışık alıyor mu, başkanlık sistemi kan dökmeden gerçekleşemez ne demek?..

” deseniz ya.



Siyaseten parçalanmış bir ülke görünümü vermek veya alabildiğine kutuplaşmak elbette iyi değil.



Lakin, Taha Bey gibilerin gerginlikten, kutuplaşmaktan gerçekten şekvacı olduklarından hiç emin değilim.



Öyle olsaydı, paralel örgütün kumpaslar kurarak yargı düzeneği marifetiyle astığı astık kestiği kestik dönemine bir itiraz cümlesi geliştirirlerdi.



Öyle olsaydı…



Yakıp yıkan, polis araçlarına molotof atan, günlerce Taksim meydanını işgal edenlere “

Y kuşağı

” diyerek matine- suare goygoyculuk yapmazlardı.




#Aydın Doğan
#Y kuşağı
#Yargıda Birlik