“
" için misal olarak da o fotoğrafı paylaştı.
O fotoğraf…
'nin
kentindeki hava bombardımanında ailesini kaybeden 5 yaşındaki
'in ambulans koltuğundaki fotoğrafıydı.
Enkaz altından kurtarılan
'ın gözlerinin altında kandan coğrafyalar oluşmuştu.
Hiç ağlamamış, hiç panik yapmamış, hiç konuşmamıştı.
Bir ara eliyle yüzündeki kanları tutmuş; elindeki kanı görmüş ama zerre iplememişti.
Zalimlerin yüzüne sıvatır gibi kana bulanan elini ambulansın turuncu koltuğuna silmişti sadece.
Ve sonra, bir fotoğraf gibi hiç kıpırdamadan bakmaya koyulmuştu…
Dünyanın tüm bakışlarından daha yoğun ve kesintisiz bir bakıştı bu!
Sanki…
'in
'i katlettiğinden beri insanların yaptıkları tüm kötülükleri görmüş geçirmiş gibiydi.
Sanki hepinizi gördüm, der gibiydi.
Müthişti.
Zaten söz konusu anın ifadesi mesabesindeki o fotoğraf da tüm dünyayı sarstı.
spikeri bile gözyaşlarını tutamadı.
'deki zulmü tek kareyle tüm dünyaya anlatan bu fotoğraf gibi 15 Temmuz'u da tüm dünyaya anlatmamız lazım.
Ama fotoğrafla ama belgeselle ama şiirle (evet şiirle; mesela, Mahmut Derviş, “ölümü seviyorlar benim" diyerek tüm dünyanın dikkatini Filistin'e çekmemiş miydi?) ama sembol ve işaretle ama marşla ama sloganla ama sinemayla ama resimle, ila ahir.
Hatta mümkünse hepsiyle…
Gelgelelim, 15 Temmuz akşamı slogan dahil hiçbirine ihtiyaç yoktu. Kaldı ki o gece herkesin dilinde en güzel kelam,
vardı.
Evet, o gece slogana falan ihtiyaç yoktu; vatana kahpe bir saldırı söz konusuydu ve meydanlara çıkan herkes yüreğini ortaya koymuştu.
Adeta “
" gerçekleşmişti.
Benim de 3 oğlumun aralarında olduğu gençlerden
'ın 70 yaşındaki delikanlılarına,
'nde tanklara karşı duran o yiğit kadından, tankların altına yatan 44 yaşındaki Gümüşhaneli o işçi kardeşimize ve şehid
'dan şehid
'a kadar herkes “etrafına bakmadan ben varım" demişti.
Ben “varım" diyenlerin yazdığı “
" tüm dünyaya anlatmak da hepimizin boynunun borcudur.
Bu duygularla, 15 Temmuz sonrası, 22 gün 22 gece süren nöbet günleri için bir TV kanalında söylediğim sözler yazık ki çarpıtıldı.
Dahası, malumunuz, bir linç kampanyasına dönüştürüldü.
Tekrara lüzum yok.
“
" (15 Ağustos 2016, Yeni Şafak) başlıklı yazımın sonunda yer alan “NOT 2" bölümünü okursanız meseleyi tastamam anlarsınız…
Televizyonda fasılasız program yaptığımız o günlerde birçok kez, “
" diye belediyelere çağrılar yapmıştık.
Her televizyon programının ardından da meydanlara çıkmıştık.
Gerek
'da konuşma yaparken gerek
t meydanından canlı yayın yaparken, gençlerimizin elinde, buldukları koliden bozma mukavvalara tükenmez kalemlerle yazılmış dövizler görünce, keşke meydanlarda nöbet tutan bu gençlerimize dövizler hazırlanıp verilseydi diye düşünmüştüm.
Hiçbir söz hiçbir slogan bulunmazsa, tüm şehitlerimizin isimleri teker teker yazılıp verilemez miydi? Mesela, bir dövizde “
" bir diğerinde “
" yazardı.
başkanı kim, yöneticileri kimlerdir, inanın bilmiyordum.
Hatta bir önceki gençlik başkanının adını verip, AK Parti gençlik başkanı budur, denilseydi, inanırdım. Çünkü değiştiğini bile bilmiyordum.
Demem o ki, hiçbir şahısla meselem yok. Zaten linçe meze edilen mezkur TV programında da bunu hassaten belirtmiştim.
Mahut linç kampanyasından bir gün önce,
son derece saygılı ve seviyeli bir mesajla görüşmek isteğini dile getirdiğinde gençlik kolları genel başkanının kim olduğunu öğrendim.
Kestirmeden konuşalım; ben bu gençliğin abilerindenim, 3 oğlum da aralarında olduğuna göre, çoğunun da babası yaşındayım, demektir.
İlk gençliği hatta çocukluğu
geçen bir abileri olarak onlarla benim aramda hiçbir mesele olamaz.
Zira…
Mesele kapanmıştır.
Ne ki, “
" kötü bir haberim var; meselenin kapanmasıyla yetinmeyeceğiz.
Sanmasınlar ki, “
" yaptıkları yanlarına kâr kalacak.
Sanmasınlar ki, TV'deki konuşmamdan 3 gün sonra linç kampanyasını kimlerin başlattığını bilmiyoruz.
Çoğunun kimin damadı olduğunu bile biliyoruz.
Kalını incesi, büyüğü küçüğü, kısası eziği zamanı gelince hepinizi deşifre edeceğiz.
Bizim de ellerimiz armut toplamıyor. Meydanı “
" bırakmayacağız.
Yakında nasıl bir inkılapla sarsılacağınızı göreceksiniz.
ustamın sözüyle bitirelim: Bu yazıyı da namluya sürün…
Hükümet sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı
dostumuz, Türkiye'nin bugün başına gelen “birçok şeyin" Suriye'deki durum ve “Suriye politikasının bir sonucu" olduğunu söyledi. Biz de bu durumu 2012'den beri
üstadımızın “
" tespitini yaptığı günden haber vermeye çalıştık. Çalıştık da ne oldu? Olmadık hakaretlere uğradık, tehdit edildik. Hatta aynı eşhas, fakirin maruz kaldığı son linç kampanyasının paydaşları arasında yer aldı.
'ın üst üste 3 kez “
" demek için yazı yazmasına bazı arkadaşlarımız şaşıyor. Halbuki Etyen Bey'in böyle halleri çoktur.
ve
'in tutuklanmasının ardından da suçlu oldukları kanıtlansın yerine, suçsuz olduklarını kanıtlasınlar demiş, acayipliği yüzüne vurulunca da, üst üste saçmalamaya devam etmişti. Tutuklu gazeteciler için de eylem yapanları omurgasız olmakla itham etmişti. Demem o ki, Etyen Bey bazen böyle sipariş almış gibi tuhaf şeyler yazar.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.