Esir kampına düşmesine sebep nihayet bir sokak lambasıydı. Bir isyan, bir başkaldırı şarkısıydı fırlattığı taş.
Kaçmayı kafasına koymuştu. Mümkün değildi esareti kanıksamak. Hiç kimse inanmıyordu kaçabileceğine.
Öylesine kuşatılmıştı her yan; gözetleme kuleleri, tel örgüler, köpekler...
Düşündü taşındı, hesap etti ve kaçtı.
Arkadaşları onda inşa etmişlerdi kendilerini; dışarıya açılan pencereleri, şehir şehir dolaştırdıkları umutları, adını bile anmaya cesaret edemedikleri özgürlükleriydi.
Ona yakınlıklarını yarıştırdılar hemen. Biri, “
” dedi; diğeri, “
” diye övündü; öteki, “
” diyerek başladı anlatmaya.
Yazık ki yazık, dışarıda yapamadı; yakalandı. Ayağına prangalar vuruldu.
Mahkûmlar onu tekrar görmekten hiç hoşnut olmadılar. Geri “döndürülen” gurur duydukları arkadaşları değil, içlerinde büyüttükleri yenilginin ete kemiğe bürünmüş haliydi sanki. Cüzzamlıymış gibi kaçtılar ondan; bakmadılar yüzüne bile.
Hâlbuki zincire vurulmaz bir yürek, yenilgiyi kabul etmeyen bir bilinçti o; iddiasından asla vazgeçmeyecekti.
'in yönettiği, “
” filminin söz konusu kahramanı, hikâyesini anlatmadığımız, anlatamadığımız bizim kahramanlarımızın yanında karikatür kalır.
Bizim kahramanlarımız!..
Bosna şehidimiz (canım arkadaşım)
, çelik iradeli adam
, dağların kartalı
…
Ve
ve
ve
ve daha nicesi…
Gelgelim, “
” de mezkur filmdeki mahkumlardan daha beter, daha rezil!
Hâlbuki bir zamanlar ataerkil gelenekleriyle, emosyonal halleriyle bulaşıcıydılar.
Kızdırıcı bir etki bırakıyordular toplumda. Öfkeliydiler. Otokratik sistemlere, despotizme, kokuşmuş monarşilere küfrediyorlardı.
Haklıydılar. Mazlumların sesi, vicdanıydılar.
'in tanımladığı gibi, atalarının ocağından külü değil alevi aktarmak için “kaynaklara” dönmekten dem vurdular.
Literalizmden kaçarken bir tahakküm teolojisi
versiyonlarına tutuldular. Mütevazı değil, dışlayıcıydılar;
'dan
'a kadar üstatları, ağabeyleri iplemiyordular.
Müteal değildiler.
ve
tecrübelerini keşfedebilecek tecessüs ve tefekkürden yoksundular.
Hiçbir zaman Doğu'nun ve Batı'nın künhüne vakıf değillerdi;
'in öyküsündeki nehrin karşı kıyısında bulunuyorlardı sadece.
On ikinci yüzyıldan itibaren içine kapanan, donuklaşan, velhasıl tarihin nesnesi haline düşürülen Müslümanları, on dokuzuncu yüzyıldan başlayarak kendilerini bulmaya, kendileri olmaya çalışan çığlıktır “İslamcılık.”
Üst limiti çizilmemiş, içi doldurulmamış acemi bir çığlık. Her çığlık gibi romantik, yaralı...
Bu muhteremler ilkin geçmişlerindeki bu çığlıktan korktular, sonra inkâr ettiler.
Günlerine ikbal devşirmek için bir lanetli gibi kaçtılar dünlerinden.
'un, bilinçten uzaklaştırılmış kişiliğin altyapısı diye nitelendirdiği “gölgelerine”,
kadar getirip terk ettikleri gençleri ve kendilerine umut bağlayanları hedef seçtiler.
Oysa dünyevi bir başarı “yakalansaydı”, omuzlarına basarak yükseldikleri bu insanlara yer vermemek için, verdikleri “emekleri” yarıştıracaklardı.
Altın buzağının önünde öyle apışıp kaldılar ki, başlarında kırk tane Harun dursa mâsivâdan dönmezler.
Bunlara sonradan
Üstadımız
bir defasında, “
” demişti.
Kim tasfiye edecekmiş “
”
Kim?
mı?
Şimdiye değin envaiçeşit iftira, suikast, muhtıra, darbe girişimi ve kişilik katline maruz bırakıldı, ama, kimsenin aklına ona böyle alçakça bühtan etmek gelmedi.
Hangi ara bu kadar kurnaz oldunuz?
Tuluatınız bitti pek sayın muhteremler! Çamura yatmakla “sinsiliğinizi” artık gizleyemezsiniz.
Ah, nerdeyse unutuyorduk; işte buyurun, kompleksiniz ve şurada duruyor “bibliyografyanız.” Projelerinizle birlikte onları da alın ve gidin.
Bize
,
de yeter.
“Tuluat Bitti” başlığıyla
'da bu köşede yayımladığım yazının ilâveli 3. baskısıdır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.