Eşeklik ettik demeyecek misiniz?

04:0012/07/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Üç kuruşluk aklınızla “üst akıl” kavramlaştırmasıyla dalga geçeceğinize önce buna cevap verin.

Psikolojik harp uzmanlarının veya algı operatörlerinin, “
havanın kurşun gibi ağır
” olduğu algısını yerleştirmek için matine-suare çalıştıkları hepinizin malumu.


Epey de yol aldılar.



Algı vurgunu

” yiyenlerin ortak şarkısı da, “

gidişat felaket/ nefes alamıyoruz/ durum çok kötü…

” sözlerinden mürekkep.



Bu şarkıyı fasılasız terennüm edenlerin içinde enva-i çeşit insan var.



Bölüm başına 40 bin alan dizi oyuncuları bile var, diyeyim de varın gerisini siz hesap edin.



Ortamlara akmak isteyen herhangi bir “kozalağın” da

Cihangir

'de falan kendine yer edinmesi için kitap mitap karıştırması şart değildir. Şöyle üç-beş lakırdı ezberledi mi işlem tamamdır:



Akepe faşizmi…



Yok abi yaa, Teayyip gitmeli…


Durum çok kötü be…



Geçen gün malını mülkünü ateş yakmayacak kadar tuzu kuru bir tanıdıkla karşılaştım; “

nasıl gidiyor

” diye sordum; üst üste birkaç kez, “

çok kötü

” dedi.



Hayırdır; işler mi kötü?

” dedim; işler iyiymiş. Anladığım kadarıyla servetine de servet katmış.



Peki, nedir kötü olan,

” diye ısrar edince, “

görmüyor musun,

” dedi, “

memleket çok kötüye gidiyor; özgürlük kalmadı, gazeteciler tutuklanıyor…



Eskiden iyi miydi bari

” diye şöyle bir takılayım demeye kalmadı, “

Eskiden çok iyiydi

” diye sürdürdü, “

2011'den sonra Erdoğan otoriterleşti…



Besbelli ki, mahut algıyı tarihine varıncaya kadar afiyetle yemiş.



Hayır, münferit vakıa değil bu. AKP'li fırıldaklar bile şu günlerde tarihine kadar bu lakırdıları terennüm etmeye başladı.



Demek öyle…



Demek,

Dumanlı Ekrem

'in henüz piyasaya çıkmamış kitabı “

örgütlü suç

” diye mahkum ettiği dönem çok iyiydi.



Hani, “

Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık... psikolojik harbin birer parçası mıydı… bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil… Karanlık odakların, belli bir amaca yönelik dikte ettirdiği kitaplar tabii ki örgütlü bir suç…”

(7 Mart 2011, Zaman) dediği dönem.



Demek öyle…



Ahmet Altan

'ın

Taraf

'ının “

Gazetecilikten tutuklanmadılar

” manşetini attığı,

Dumanlı Zaman

'ının, “

Açıklanmayacak deliller var

” manşetinin üzerine, “

savcılık, gözaltıların gazetecilikle ilgisi yok

” ifadesini yerleştirdiği dönem iyiydi de,

İngiliz başkonsolosuyla

mahkeme koridorlarında selfie çektiren paralel yapının o tetikçisine, Türkiye'nin teröristlere silah gönderdiğine dair “

belgeni göster

” diye sorulunca mı her şey kötüye gitti?



Hayır, bunun hakikatle hiçbir alakası yok.



Söz konusu olan; sadece ve sadece müstevlilerin himayesinde sürdürülen amansız bir psikolojik harptir.



Sun Tzu

o meşhur “

Savaş Sanatı

” eserinde şöyle der: “

Bütün savaşlar hileye dayanır…



Psikolojik harp da başlı başına hileden ibarettir.



Durumun nefes almayacak kadar kötü olduğu

” algısı bir şekilde yerleştirilecek ki,

Altan

biraderler, “

İç savaşın kanlı cehenneminden geçmeden memleketin düzelmeyeceğini

” gündüz gözüyle söyleyebilsinler.



Gidişatın çok kötü olduğu algısı yerleştirilecek ki

Murat Belge

veya

Cemal Hasan

gibiler (endişe kamuflajlı)

27 Mayıs darbe siparişini

versinler. (Oktay Ekşi'lerle aralarında kamuflaj kurnazlığından başka da fark kalmadı.)



Gidişatın o kadar kötü olduğu algısı yerleşecek ki darbeye bile rıza gösterilsin.



Ertuğrul Beyciğim de, “

Demokrasi darbeyle de gelir

” diyebilsin.



Gelgelelim, hiçbir şey umdukları gibi gitmedi.



Onca “

hendek güzellemesi

”ne rağmen iç savaş çıkmadı. Ufukta bir darbe de görünmüyor.



Her şeyden umutları tükenince, “

İç barış olsun, madem Rusya'yla İsrail'le barışıyorsunuz, bizimle de barışın

” demeye başladılar.


Neden olmasın?



Mevlana Hazretleri “

ne olursan ol yine de gel

” dememiş mi? (Gerçi bu söz de Mevlana'ya ait değil ama mevzu bu değil.)



İyi güzel de…



Çoktan iç barış yapıldı ama siz yoktunuz, daha doğrusu, karşı çıktınız.



HSYK

seçimlerinde, Atatürkçülerin, Alevilerin, sosyal demokratların, ülkücülerin ve bir grup muhafazakârın ittifakı “iç barışın” ifadesi değil miydi?



Paralel yargı örgütlenmesine karşı, “

Yargıda Birlik

” ittifakı kurulmuştu hani, onu diyorum.



Zaten halihazırdaki yargı “restorasyonu” bu ittifakın eseridir.



Ne ki, bugün iç barıştan dem vuran

Taha Akyol'ların alayı

bu ittifakın yargıdaki düzenlemelerine ölesiye karşı çıktılar. Üstelik, paralel yapı hükümferma olduğu döneme dair tek bir eleştiri getirmeden.



Bugün “iç barış” çağrısı yapanların birçoğunun aynı zamanda “iç savaş” çıkartmak isteyenler olduğunu biliyoruz.



Daha düne kadar teröre karşı mücadelede Mehmetçiğin ve polisimizin arkasındaki kamuoyu desteğini bölmek için, hülasa, “

bozgunculuk

” yapmak için, “

Saray savaşı

” diyen bunlar.



Teröristlere “

çiçek çocukları

” muamelesi yapan bunar…



Erdoğan

'a zarar gelsin de isterse bu ülke batsın diyen bunlar…



Türkiye'yi terörü destekleyen ülke olarak müstevlilere jurnalleyenleri arkalayan bunlar…



Köprüye yalaka, viyadüğe yandaş diyecek kadar şebelekleşmeyi muhalefet zanneden bunlar…



Bunlarla barış nasıl olacak, doğrusu bilemiyorum, ama olsun.



Herkes herkesi sevsin; “sevelim sevilelim dünya kimseye kalmaz” icabında…



Hepsi tamam da…



Bugün iç barış isterken savaşa ve kaosa yatırım yaptığınız dününüze dair bir şey demeyecek misiniz?



Açık seçik bir şekilde dün ne yapmaya çalıştığınızı itiraf etmedikten sonra size niye inanalım?



Üç kuruşluk aklınızla “üst akıl” kavramlaştırmasıyla dalga geçeceğinize önce buna cevap verin.

#Ahmet Altan
#Ekrem Dumanlı
#Taha Akyol
#HSYK