Erdoğan’ın idamına bakınız kimler ferman verdi?

04:002/09/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Elemanakocaman bir alkış; hep yerden yere vuracak değiliz, güzel şeyler yaptı mı da böyle “aferin” diyeceğiz.“Affedilemez hatasından” ötürü kendisine 2 gün yazmama cezası vermiş ya, onu diyorum.Söz konusu “hata” için 2 gün az ama olsun, fena bir başlangıç sayılmaz. Böyle böyle yazmayı bırakır diye umut ediyoruz.Gerçi kendisine verdiği cezaya neden olan “hatayı” ben yapsam kalemi hepten bırakır, insan yüzüne çıkmazdım.Gelgelelim, öyle de yüzsüzler var ki 2 gün de bir şeydir.E tabii, elaman da mezkur

Elemana
kocaman bir alkış; hep yerden yere vuracak değiliz, güzel şeyler yaptı mı da böyle “
aferin
” diyeceğiz.

Affedilemez hatasından
” ötürü kendisine 2 gün yazmama cezası vermiş ya, onu diyorum.

Söz konusu “
hata
” için 2 gün az ama olsun, fena bir başlangıç sayılmaz. Böyle böyle yazmayı bırakır diye umut ediyoruz.

Gerçi kendisine verdiği cezaya neden olan “hatayı” ben yapsam kalemi hepten bırakır, insan yüzüne çıkmazdım.

Gelgelelim, öyle de yüzsüzler var ki 2 gün de bir şeydir.

E tabii, elaman da mezkur “mağfiret” gösterisiyle “hatasını” fırsata çevirmeye çalışmış, bunu inkar edemeyiz.

Yani, PR'ını yapmış; 2 gün yazmama cezasıyla yazacaklarına “
itibar
” kazandırmaya kalkışmış, pişkinliğini, “hatasıyla” yüzleşme özgüveniyle maskelemeye gayret etmiş, ila ahir.

Zaten sırf “hata” yaptı diye kendisine yazmama cezası verecek karakterde olsaydı,
Konyalı
hasta bir çocuğun testisleri üzerinden “
Türban faciası
” kotardığı yıllardan beri yazmazdı. (Elemanın 28 Şubat sürecindeki serencamı “hatadan” öte fecaatti, geçelim.)

Pardon, 2 gün yazmama cezasına neden olan “hatası” ne miydi?

Genelkurmay Başkanı
Org. Hulusi Akar
'ın 30 Ağustos mesajında kendisinden “
Başkomutan
” olarak bahsettiğini yazmıştı. Hülasa, “başkomutanlık” üzerinden Sayın Cumhurbaşkanıyla Genelkurmay Başkanı arasında fitne çıkartmak istemişti.

Halbuki,
Org. Hulusi Akar
o sözleri
Mustafa Kemal Paşa
'nın bir konuşmasından aktarmıştı.

Gerçek ortaya çıkınca da elemanın “fitnesi” haliyle elinde patladı.

Patlayınca da salak salak sürdürmedi, elemanın bu özelliğini takdir etmek mecburiyetindeyiz.

Öyleleri de var ki bütün “fitneleri” ellerinde patladığı halde aynen devam ediyorlar.

Bu konuda “
paralelci takımının
” eline kimsecikler su dökemez.

Mesela,
Sayın Erdoğan'ı
“İrancı” ilan ettiler; İran medyası Erdoğan'ı hedefe koydu.
Suriye
üzerinden de İran'la “
soğuk savaş
” içindeyiz ama bunlar hâlâ aynı iftiralarını sağda solda sürdürüyorlar.

Hazır yeri gelmişken şuracığa minik bir parantez açalım: İran'la tarih boyunca inişli çıkışlı ilişkilerimiz olmuştur ama
17 Mayıs 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşmasından
bugüne aramızda “
sıcak çatışma
” çok şükür çıkmamıştır. Bu durumu her daim muhafaza etmeliyiz.
Kissinger'ın 11 Eylül saldırıları ardından sarf ettiği
, “
Bundan sonra çatışma Müslümanlar arasında olmalıdır
” sözüne inat, bölge ülkeleriyle ittifaklar kurmalı, bölge eksenli politikalar geliştirmenin yollarını aramalıyız. Parantezi burda kapatalım ve kaldığımız yerden devam edelim.

“Paralelci takımı” uluslararası toplumda çok kullanılışlı olduğunu düşündüğü için
MİT TIRları ihanet operasyonunu
gerçekleştirdi.

Maksatları Türkiye'yi sıkıştırarak istediklerini (Erdoğan'ın tasfiyesi) elde etmekti.

Bunun için de Türkiye'yi gözden çıkartacak kadar gözlerini karartmışlardı.

Çünkü…

Türkiye'yi terör destekçisi ülke olarak göstermekle veya Türkiye'ye “
terörist ülke
” demekle bu ülkede yaşayan
Kürt-Türk, Alevi- Sünni
kim varsa, hedefe koymuş oluyorlardı.

Türkiye'yi IŞİD'le eşitlemek için yapmadıkları şebeklik kalmadı. Türkiye
ABD
ile IŞİD operasyonlarına başladı, bunlar hâlâ devam ediyorlar.

Bu dönemin
Taraf'ı
,
Cumhuriyet gazetesini
de bu amaçla devreye soktular.

Cumhuriyet de hakkını teslim edelim, “çok kullanışlı” yayın yapıyor.

Geçici hükümette bakanlık görevini kabul ettiği için
HDP'li Müslüm Doğan
hakkında, “
Bakanlığı duydu mezhebini unuttu
” sürmanşetinden
TSK
'nın terörle mücadele azmini kırmaya yönelik “
ben neden ölüyorum
” şeklindeki o bozguncu manşete kadar envaiçeşit psikolojik harp tekniklerini kullandı.

Cumhuriyet üzerinden dolaşıma soktukları, Türkiye'nin IŞİD'e yardım ettiği iftirası “Paralelci takımını” kesmemiş olacak ki,
Akın İpek'in
Bugün'üyle
aynı yalanın başka bir versiyonunu servis ettiler.

Çok tuhaftır…

Medyaya baskı
” yaygarası için de
Sözcü
'lerini (mizansen olduğu her halinden belli şekilde) hazır kıta haline getirdiler. Bu denli senkron tutturmak da ancak “organize” olmakla mümkün.
Fehmi Koru
, Yeni Şafak'ta yazdığı dönemde, Sözcü'ye tevekkeli Cemaat gazetesi dememişti. Neyse…

Ne diyorduk, haa, eleman elinde patlayınca 2 gün kendine ceza kesti, bunlar fasılasız şebekliğe devam ediyorlar.

Bre reziller…

IŞİD fetva yayınladı;
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ı
, kendilerine karşı mücadele veriyor diye ölüm cezasına çarptırdı, siz nerden gidiyorsunuz hâlâ.

Ne diyelim, Allah kimseyi “paralelci” yapmasın!

NOT1
:
Paralelcilerle temasa geçtiğinden beri Nazlı Ilıcak tanınmaz hale geldi. Geçen gün Hüseyin (Gülerce) abim twitter üzerinden bi güzel ayarını verdi. Dedi ki: “Başıma gelecek kötülüklerden biri de, Nazlı Ilıcak'tan ahlak ve haysiyet dersi almaktı… Bugün o da oldu. İhanete tutsak olanlara acıyorum.”

NOT 2:
Bunların gazetelerinden birinde yazmaya başlayan bir muhterem de, CHP İstanbul eski milletvekili İhsan Özkes'i eleştirmek sadedinde, bir gecede AKP'li oldu dedi. Bak muhterem, fırdöndülüğün kitabını yazacak cibilliyettesin, bari bu halinle bu konulara girme sen, bırak başkası girsin. Şuna cevap ver yeter: “
O kupa Amerika'ya girsin, demiştin, o kupayla sana ne yaptılar da, 'paralel tetikçisi' oldun?..”
#Medyaya baskı
#Tarafgazetesi
#28 Şubat süreci
#Paralelciler
#kissinger