Aydın Doğan'ın şebelek medyası ve
, asker ve polisimizi kahpe pusularla şehid eden
propagandasını yapmaya devam ediyor hâlâ.
Hem de en aşağılık, en sinsi yöntemlerle.
Mesela, akıl almaz şekilde karartma yapıyorlar.
İç savaş hazırlığı için kazılan hendekleri, tahrip edilen köprüleri, yakılan iş makinalarını ve
'li bir milletvekilinin
'ya erzak taşıyan otomobilde yakalanmasını görmezlikten geliyorlar, ila ahir.
İşlerine gelmeyeni de duymuyorlar tabii.
Daha geçen gün İngiliz medyasına konuşan adı lazım değil bir belediye başkanının, “
Cizre'de Türkiye'ye karşı iç savaş yürütüyoruz
” sözünü duymazdan geldiler.
“
” sofrasında türkü çığıran HDP'li Eşbaşkanın,
'de, “
PKK yenilmeyecek, TSK yenilecek
” demeye getirdiğini duymadıkları, duyurmadıkları gibi.
Ama şehitler, şehitlerimiz, al bayrağa sarılı kınalı kuzularımızı, “
” güçleri elbette yetmedi.
Yetmeyince de,
'ye yönelen öfke selini boğuntuya getirmeye, hedef saptırmaya çalışıyorlar.
Bunun için de en iyi bildikleri yöntem, çarpıtmak!
Aydın Doğan'ın Hürriyet'inin, Sayın Cumhurbaşkanımızın canlı yayında milyonların önünde söylediği bir sözü çarpıtması bunlardan sadece biri.
İşin tuhafı…
Anlı şanlı “
” insanı
de tıpkı “
”in
”sü gibi hiç utanmadan bu yalana tenezzül edebiliyor.
Üstelik,
gazetesinin sitesinde yayınlanan bu haber (tepkiler üzerine) kısa bir süre sonra yayından kaldırıldığı halde.
Peki o yaşta ve o müktesebatta bir insan nasıl olur da böyle pespaye bir yalana tenezzül eder?
Tek bir izahı var bunun:
O kadar dar bir alana “dûçar” oldu ki başka şansı kalmadı, naçar yalana sarılıyor.
'den küçücük bir müfteri üreten bu dar alana “mabet” de diyebilirsiniz;
Erdoğan düşmanlığını din edinenlerin mabedi
…
Bu mabetten konuştuklarında,
'la
'yi ayırt etmek imkânsız hale geliyor.
Bir farkla ki, Murat Belge bu mabedi kimlerin inşa ettiğinin gayet iyi farkında!
Dünkü söz konusu yazısında bakınız ne diyor: “Tayyip Erdoğan 'Kemalist müesses nizam'ın muhalefetiyle karşılaşacağını bilerek geldi ve karşılaştı. Ancak, o '
', çok önemli bir araçtan, '
ten yoksundu. Bu nedenle kolu kanadı kırıktı, alışılmış eylemlerini yapamadı. Gezi direnişiyle birlikte Erdoğan, işin başında hesaplayamadığı bir dirençle karşılaşmaya başladı…”
Muhterem bu kadar da açık sözlü işte!
O kadar ki, “
Gezi gericiliğinin de paralel örgütün de PKK
'nın da arkasında dış destek var, biz de bu desteğin nüfuz casuslarıyız, bizi yenemezsin” demediği kalmış.
“
” mi?
“
” kapatma aydınlarıyla birlikte imza attığı o beş para etmez bildirideki “
'sı” vurgulamasıyla işte bu “dış desteğe” kuyruk sallamışlardı.
açık sözlü dedim ama hiçbir zaman
kadar olamaz.
Sevgili Çandar'da bu yetenek, nasıl desem, “
” düzeyinde.
Bir defasında,
ve
'in hazırladığı raporu referans göstererek, “
iktidara gelmeyi ve iktidarda kalmayı sadece Türkiye'deki sandık zannetmeyin
” diyerek, Erdoğan'a, “
” adına adeta racon kesmişti.
Uzun lafın kısası, “
Sandıklar Türkiye'de kurulsa da iktidarı ABD belirler
” demeye getirmişti.
Türkiye'deki kavga, en nihayetinde, iktidar içerden mi dışardan (dış destekle) mı belirlensin kavgasıdır.
Her daim iktidarı seçmen belirlemiyor, ne sanıyorsunuz. Hatırladınız mı bir süre önce (27 Haziran 2015) bu sütunda,
'nin barajı aşması bile alınan bir kararın sonucudur, demiştim.
Dahasını isterseniz, “
” bir darbemiz bile yoktur. Türkiye'de 10 yılda bir
darbe yapmıştır.
ABD sadece taşeron değiştirmiş,
'de iktidara gelen
ve
'ye 2012'de (MİT krizi) “
” marifetiyle darbe yapmak istemiş ama başaramamıştır. 28 Mayıs 2013'te başlayan Gezi kalkışması ve 17 Aralık 2013 “
” darbe girişiminden de sonuç alamayınca
'yı devreye sokmuştur.
Olan bitenin özeti bundan ibarettir.
mahut “
” çıkış seçimleridir. Seçim olmasın diye PKK taşeronuyla ellerinden geleni yapacaklardır.
Sayın Erdoğan, “bu ülke Ankara'dan yönetilsin, ecnebilerin malum merkezlerinden değil
(ve söz bu milletin olsun)” şeklinde özetleyeceğimiz tavrını almakla en büyük “
” yapmıştır.
'nin “dış destek” ifadesiyle kastettiği “
” olanca öfkesini üzerine çekmesinin nedeni de budur.
Budur tiranların, nemrutların, firavunların, yezidlerin, müstekbirlerin Erdoğan'dan nefret etmesinin sebebi.
Asıl nefretleri de Türkiye Cumhuriyetinin Seçilmiş Cumhurbaşkanı'nın şahsında, bu millettin bizzat kendisinedir.
Zira bu millet dün de “
hangi ülkenin müstemlekesi olalım
” diye tartışan eşhasa inat, “
” diyerek, ay yıldızlı bayrağın altında
vermişti.
“
” diyen müstağribler de
'nı “
” mütalaa ediyorlardı.
Ne oldu?
Bizi bu “hatalar” var etmedi mi?