Psikolojik harp tekniklerinde uzmanlaşmış kimi eski rejim kalıntıları,
'i
'in cebinden çalabilecek kadar mahir
güruhu, “
” aydın aşireti, şebelek sanatçılar tayfası, İstanbul sermayesi, malum muhalefet partileri, “
Erdoğan karşıtı AKP'li fırıldaklar
” ve yurt içi ve yurt dışında çok iyi organize olmuş
ve terör ve “
” Pers yaygaracılığı ve
ve Türkiye'nin bilumum kadim düşmanları elele verdikleri halde
ve
'yi neden düşüremiyor?
Nedir bunun sırrı?
Onca komplo veya onca ayak oyunları veya onca kumpas neden hep kendi ayaklarına dolanıyor?
Siz bana harici ve dahili bunca saldırıya rağmen yeryüzünde direnebilecek başka bir lider ve hareket gösterebilir misiniz?
Doğrusunu isterseniz bu naçizane sorumuz,
'nın
'a verdiği meşhur cevaptan mülhemdir.
Hani, 3. Napolyon,
Osmanlı'dan alınıp Yunanlılara verilsin,
açılsın,
'teki kutsal yerlerin Katoliklere ait olanlarının yönetimi
ya devredilsin, demiş, ardından da racon kesmişti: “
Bu meseleler zaten sizin yorgun omuzlarınızda bir dert. Devletinizin ne kadar zayıfladığını bütün dünya biliyor…”
'nın oğlu
da o unutulmaz cevabı yapıştırmıştı: “
Haşmetmeab, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki üç yüz senedir, dışarıdan sizlerin, içeriden bizlerin devamlı tahribine direnebilmiş! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, bu devleti yıkamadık!..”
Osmanlı'nın üç yüz yıl neden yıkılmadığının birçok sebebi vardır. Bunlardan birini,
Mehmet Genç, “Osmanlı İmparatorluğu'nda Devlet ve Ekonomi
” kitabında değer tercihleri üzerinden vukufiyetle anlatır. Geçelim.
Peki, Erdoğan ve AK Parti'nin mahut saldırılara rağmen yıkılmamasının hikmeti nedir?
Muarızlarının samimiyetten ve sahicilikten yoksun olması mı?
Mesela,
ele alalım…
Hiçbir inandırıcılıkları kalmadı. El attıkları her şeyi mundar ediyorlar. Öyle ki, eskiden bunlara “
”; şimdi ilişkiye girenin itibarı yanıyor.
17 Aralık mülâaneci darbe teşebbüsü
döneminde “
” deyip durdular, malumunuz kendileri kaçtılar. Lakin, buna da “
” dediler.
'ya “hicret” etmeyi çok görmüş olacaklar ki hâlâ mahpus damında yatıyor. (İşin aslı şu ki, hiçbiri Baransu kadar delikanlı çıkmadı.)
Yurt dışına kaçanlardan adı lazım değil biri geçenlerde aklı sıra,
ilişkileri üzerinden Erdoğan ve Ak Parti'ye çakıyordu.
Aynı şahıs daha evvel de İsrail'le ilişkimizi bozduğu için Erdoğan ve AK Parti'nin gözden çıkartıldığını, “
”le de ilişkilerin bu yüzden bozulduğunu “itiraf” etmişti.
Böyle enteresan bir güruh işte…
Özgürlükler konusunda da hiçbir zaman samimi olmadıklarını herkes biliyor.
Bu ülkede her gazetecinin gazeteci olmadığını, karanlık odakların yönlendirdiği
Soner Yalçın, Nedim Şener, Ahmet Şık
'ın kara propaganda yaparak psikolojik harbin birer parçası haline geldiklerini, gazeteciliği bir zırh haline dönüştürdüklerini bu güruhun önde gidenlerinden birinin vaktiyle nasıl dile getirdiğini dün bu köşecikte dercetmiştim.
Muhteremin şu sözlerini tekrar hatırlayalım: “
Karanlık odakların, belli bir amaca yönelik dikte ettirdiği kitaplar tabii ki örgütlü bir suç (…) Bu suça ortak olmak gazetecilikse, yerin dibine girsin böyle gazetecilik anlayışı!..”
(7 Mart 2011, Zaman)
Yazara çizere “örgütlü suç” isnat etmek de bunlar için çocuk oyuncağı mesabesindeydi.
Mesela,
diye örgüt uydurup, henüz piyasaya çıkmamış kitabı nedeniyle
'ı ve
yetmiş yaşındaki
'ı hapse atan bunardı.
Muhalefet partilerine gelince…
Hep birlikte gördük, 7 Haziran seçimleri ardından bir tek, “
” diye tabela asmadıkları kaldı.
derseniz, “
” verdiklerini, “
” boyunca çatışmayı dağdan şehirlere taşımak için hazırlık yaptıklarını artık fehmetmeyen kalmadı.
“Vekalet savaşının” sonu yoktur ve hiçbir halk vekalet savaşçılarını affetmez. (Bir örnek: İran orjinli Halkın Mücahitleri ne zamanki ülkelerine saldıran Saddam'dan lojistik destek alarak İran'a vekalet saldırısına geçti o an bittiler.)
Erdoğan ve AK Parti'ye muarız olmayı muhaliflik sanan “aydın aşiretinin” de hiçbir sözünün kıymeti kalmadı. Çünkü kendilerini
parantezine mahkum ettiler.
vs. de zaten “taşeron” kullanıyor. Taşeronların alayının hal-i pür-melali de meydanda.
Erdoğan ve AK Parti'nin en büyük şansı bunlardır.