Son günlerde dostlarımız, dost bildiklerimiz, fırsat kollayanlarımız, kurnazlarımız ve hatta safdillerimiz orda burda “AK Parti kuruluş ruhuna dönsün” diyorlar.
Kutuplaşıyormuşuz!
Öyle diyorlar.
Eskiden herkese kendini sevdiren veya herkesi kuşatan AK Parti artık herkesi kuşatmıyormuş.
Kılıçdaroğlu'ndan Aydın Doğan'ın bilumum adamlarına, Demirtaş'tan The Cemaat'e kadar, Erdoğan ve AK Parti'nin yeminli düşmanlarının olanca kutuplaştırıcı söylemlerine rağmen, AK Parti 1 Kasım seçimlerinden yüzde 49,5 oy oranıyla çıktı.
AK Parti'nin herkesi kuşattığı kuruluş yıllarında, yani 2002'de aldığı oy oranı ise yüzde 34,29'dan ibaretti.
Demek ki alınan oy yüzdesi üzerinden “kuruluş ruhunu” izah edemeyiz.
Gerçi bu efendiler her şeyi elde edilen sonuçlardan yani “zafer” veya “yenilgi” üzerinden değerlendirirler.
Nitekim, içlerinde 7 Haziran sonuçları ardından “sarayı boşaltın” diyecek kadar coşanlar bile vardı. Neyse, bunu da geçelim.
“Kuruluş ruhundan” muratları “ilkeler” falan mı acaba?
Abdüllatif Şener'den Kemal Unakıtan'a kadar siyasi aktörlerin yer aldığı, Nazlı Ilıcak'tan Cemal Hasan'a kadar yazarçizerlerin desteklediği ve The Cemaat'in yanında durduğu AK Parti “ilkeli” de, Irkçı Siyonist networkun bütün paralel yapılarını devreye sokarak alaşağı etmeye çalıştığı AK Parti mi ilkesiz?
Sahi, AK Parti'nin “kuruluş ruhu” nedir?
Nasıl bir şeydir ki bu ruhtan uzaklaşınca “kutuplaşmış” oluyoruz?
Sözgelimi, 17 Aralık darbe girişimine Erdoğan direnmeseydi, 2002 ruhuna uygun hareket etmiş mi olurdu?
Neden mi böyle diyorum?
Neden olacak, 17 Aralık'ta paralel yapının yargı giyotinine kuzu kuzu kelle uzatılsaydı “kutuplaştık” demeyeceklerdi de ondan.
Bir de…
AK Parti eskiden herkesi kuşatan, mal mülk şan şöhrete dönüp bakmayan, kimsesizlerin kimsesi olan, hülasa, hizmet aşkıyla yanıp tutuşanların partisiymiş, şimdi çok değişmiş.
Pardon, AK Parti bu değerlerden ne vakit uzaklaştı?
Net bir tarih vermiyorlar.
The Cemaat'in kapatma aydınları gibi “Erdoğan veya AK Parti 2011'den sonra değişti” demiyorlar.
Lakin, 2011'den önce de içlerinden bir Allah kulu çıkıp da, “AK Parti kuruluş ruhundan uzaklaştı” demedi. (Hatta, 2011'den önceki dönemde Erdoğan'ın “sevsinler” dediği bir muhterem, “sevilmiş sevilmiş” dolaşmayı içine sindirmiş, gıkını çıkarmamıştı.)
Neyse, lafı uzatmayalım; demek ki zımnen de olsa icma edilen tarih 2011.
Zaten bu tarihe kadar Erdoğan yere göğe sığdırılamıyordu. Mesela, Ahmet Altan, “onun gibi bir lider var mı dünyada” diyordu.
Haliyle soralım: 2011'den sonra ne oldu?
Daha evvel tafsilatlı yazmıştım, özetleyeyim: “Vesayetle” mücadeleyi araçsallaştırarak “teknik nakavt” yapacak düzeye erişinceye kadar devletin kılcal damarlarına yerleşmeye çalışan paralel örgüt, 12 Eylül 2010 referandumuyla HSYK'da da yapılanmasını tamamladı.
Ve, harekete geçtiler.
2011'de Oslo görüşmeleri sızdırıldı; 2012'de Erdoğan'ı derdest etmek için MİT Krizi patlak verdi, 2013'te Gezi kumpası ardından da 17 Aralık darbe teşebbüsü geldi.
Sonuçta, başarılı olamadılar.
Ne ki, 7 Haziran seçimleri sonucu yeniden harekete geçtiler.
Erketede bekleyenler, “Yeni İttihatçılar” ve fırsat kollayıcılarla birlikte “restorasyon” heyulası oluşturdular.
Artık tek başına iktidar dönemi bitti, dediler. CHP'yle koalisyon kurulmazsa kutuplaşma bitmez, dediler. Erdoğan yüzünden çiçek gibi olmuş “Yeni CHP” ile koalisyon kuramadık, dediler.
Zaten yegâne sorunları Erdoğan'dı.
Onun bunun arkasına gizlenerek, retorik yaparak, arkaya dolanarak gizlemeye çalışsalar da artık aşikar bir hal aldı bu.
Hem AK Parti'nin kuruluş ruhuna dönüşten dem vur, bu ruha özlem duy, hem de AK Parti'yi ruhundan yani Sayın Erdoğan'dan kopartmak, uzaklaştırmak için fırıldak çevir...
İkiyüzlülük değilse, nedir bu?..