Erdoğan bizi bitirdi be Ahmet abi

03:009/05/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Türkiye çok kötüye gidiyor. Demokrasi yok. Basın özgürlüğü kalmadı. Konuşanı içeri tıkıyorlar.



Her şey yasak! Nefes almak bile zor.

Erdoğan

'a doğru dürüst hakaret bile edemiyoruz, düşünün artık.



Ekonomi derseniz, pamuk ipliğine bağlı; güvenlik derseniz, etrafımız ateş çemberi, öyle ki, iç savaşın eşiğindeyiz!



Hülasa, yandık bittik, kül olduk…



Koca koca adamların gözümüzün içine baka baka çizdikleri “

manzara-ı umumiye

” üç aşağı beş yukarı bu.



Böylesi bir

Türkiye

tasavvuruna (evet tasavvur) inanmamız için de kırk dereden su getiriyorlar.



Kabul edelim, bunda da oldukça başarılılar.



Taşeron örgütler (PDY ve PKK) algı oluşturmada son derece profesyonel zaten. Bir de yanlarına sınıfsal imtiyazlarını kaybeden eski Türkiye unsurlarını almışlar ki, varın gerisini siz hesap edin.



Paralel muhibbi

Cumhuriyet

, kripto paralelci

Sözcü,
FoxTV

ve

Aydın Doğan

'ın bilumum yayın organları da mahut algının oluşmasına matine-suare taş taşıyorlar.



Haliyle, “

bozguncuların

” çizdiği mahut “

manzara-ı umumiye

”ye inananlar oluyor.



Güne gayet mutlu başlayan herhangi bir vatandaş akşama doğru bunların propagandasına maruz kalınca, “

ulan biz öldük de ağlayanımız yok

” diyerek dizlerini dövmeye başlıyor.



Çok var böyle, çok.



Bunların hali,

Woody Allen

'ın şu esprisine ne çok benziyor: “

Akropolis'te Sokrates'le tartıştık. Bana var olmadığımı ispat etti. Moralim çok bozuk…



Algıyı yediniz mi zokayı çoktan yutmuş oluyorsunuz, geçmiş olsun.



Yani, Türkiye'nin felakete sürüklendiğine inandırılarak moralleriniz bozulunca, işlerin nasıl yoluna gireceğine dair reçeteyi elinize veriyorlar.



Zokayı yutunca da hipnoza tutulmanız mukadderdir.



O vakit de, hendekteki teröristlere “

arkadaşlar”

diyen “

Yatık Kemal

”i veya “

biz sırtımızı PKK'ya dayadık

” diyen HDP'li o kadın siyasetçiyi veya “

Kumpasçıların

” Türkiye'yi teröre destek veren ülkeymiş gibi gösterme ihanetini veya bir çağrısıyla 52 vatandaşımızın katledilmesine neden olan o parti genel başkanını görmezlikten gelir, hatta hoş görürsünüz.



Türkiye
uçuruma sürükleniyor

” veya “

zorbalıkla yönetiliyor

” algısını yediniz mi, “

bozguncular

” için gerçekten de gerisi çocuk oyuncağı.



O kadar ki hiçbir şeyden çekinmeden pervasızca kaptırıp gidiyorlar.



Mesela, “barış süreci” devam ederken PKK'lılara, “

barış sürecini boş verin kardeşim, daha fazlasını isteyin, bakın konjonktür
müsait, bağımsız devlet kurun

” yollu akıllar veren (adı lazım değil)

eleman

geçen gün de, “

1 milyon kişi Saray'ın kapısına dayanırsa zorbalık rejimi biter

.



Bunun bir iç savaş çağrısı olduğunu, zira Erdoğan'ın yalnız olmadığını pekala biliyor, hiç bilmez olur mu?!



Daha evvel, “

iç savaşın kanlı cehenneminden geçmeden işlerin düzelmeyeceğini

de aynı elemandı. (İç savaş olacak ki, Hasan Cemal'lerin veya Murat Belge'lerin ağızlarında geveledikleri darbeye yol açılsın; başka nasıl olacak?)



Lakin elemanın bilmediği,

Ortadoğu

'da '80 öncesi böylesi bir kalkışmaya halkın on misliyle nasıl cevap verdiği ve o ülkede nasıl bir devrimin gerçekleştiğiydi.



Onun bildiği sadece “

dünya standartları

” lakırdısı ve

Yunanistan

analojisinden ibaretti. “Dünya standartları,”

Sisi
darbesine

dünyanın gösterdiği tepkiyle geberdi, Yunanistan da “her şey satılık” pozisyonuna düşmekle örneklik olmaktan çıktı.



Elemana da mahalle kabadayısı gibi nara atmak kaldı.



Halbuki, bu elamanın abisi 1 Kasım seçimlerinin ardından umutsuzluğa düşen “kavmine” şöyle nasihat etmişti: “

Bu sabah gülümseyerek, başınız dik çıkın evlerinizden… Sizin gülümsemeniz bile onların ödünü patlatır…”


Onlar dediği,
AK Parti
'ye oy veren

yüzde

49,5, yani, bu milletin yarısıydı.


Ne oldu, gülmek işe yaramadı mı?



Acaba, “

Erdoğan bizi bitirdi be Ahmet abi

” mi dedi elaman abisine? “

Gülmekle olmayacak, ben iç savaş çağrısı yapacağım…



Bir yerden düğmeye basıldığı besbelli. Bundan kelli kaosa ve iç savaşa oynayacaklar.



Oyunlarını gizlemek için de

Erdoğan nefretini

“susturucu” olarak kullanmaya devam edecekler.



Bu nefret / düşmanlık algısı müstevlilerin merkez üslerinde boşuna oluşturulmadı.



Erdoğan düşmanlığı üzerinden korkunç bir mahalle baskısı uygulamasalar hipnozları anında ellerinde kalacak, domuz gibi biliyorlar bunu.



Bunun için de habire mahut düşmanlığın altına odun atıyorlar.



Yoksa içlerinden biri çıkıp şuncağızı sorsa ne cevap verecekler: “

Kardeşim nedir kötüye giden; Nedim Şener'lerin tutuklanması üzerine Taraf gazetesinin 'Gazetecilikten Tutuklanmadılar' manşeti attığı dönemde basın özgürlüğü vardı da şimdi mi yok oldu?..



Bir başlansa soru sormaya arkası muhakkak gelecek…



Mesela, “

Hanefi Avcı komünist örgüt üyeliğinden, Org. İlker Başbuğ da silahlı terör örgütü kurmaktan içeri tıkıldığında yargı bağımsız, Türkiye demokrattı da 'kumpas' ortaya çıkartılınca mı zorbalık rejimi başladı?

” sorusunu soran bir insan evladı elbet çıkacak.



Mesela, “

Paralel örgütün astığı astık kestiği kestik olduğu dönemde Sayın Erdoğan, Ahmet Altan'ın ifadesiyle, 'dünya lideri'ydi de paralel örgütün inlerine gireceğiz deyince mi diktatör oldu?

” diyen biri muhakkak olacak.



Soru sorulmasın/ sorgulanmasın, velhasıl, hipnozlar tarumar olmasın diye, Erdoğan nefretini matine-suare çalıştırıyorlar.



İdraklerine giydirilen deli gömleği mesabesinde uyuşturucu bir nefret bu!



En basit sorulara bile engel olan bir nefret.




#Erdoğan
#AK Parti