Elimde imkan olsa hepsinin kellesini uçururdum

04:009/01/2016, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Açılışı henüz yapılmadı ama görüntüleri yayımlandı, tek kelimeyle söyleyecek olursam: Müthiş!



Emek Sineması

gerçekten de müthiş olmuş, her şeyin aslına uygun yapıldığı da görüntülerden rahatlıkla anlaşılıyor.



Zaten öyle yapılacağı, yani, aslına uygun restore edileceği açık seçik ilan edilmişti.



Ne ki “

muhalif takımı

” söz dinlemedi, daha doğrusu, dinlemek işine gelmedi.



Belki de, restorasyonun “siyasi” olanını sevip “mimari” olanından ifrit oluyorlar, bilemiyorum.



Siyasi olanı, dediğim,

7 Haziran seçimleri

ardından “

restorasyon
hükümeti

kurulsun diye yırtınıyorlardı ya, onu diyorum. Neyse…



Mesele ilk günden belliydi: “Muhalif takımı” kendine “ekmek” çıkartmak derdindeydi.



Sizin anlayacağınız,

Erdoğan

ve

AK Parti

'ye vurmak için mezkur sinema salonu araçsallaştırılmıştı.



Evvela, “

Emek Sineması'nı yıkacaklar

” yalanını ürettiler.



Yalanlarına müşteri bulmakta da zorlanmadılar.



Zaten “

muhafazakarların

” sinemaya, sanata, fotoğrafa karşı olduğunu zanneden “

konserve zihinlilerin

” inanmakta hiç de zorluk çekmeyeceği bir yaygaraydı bu!



Sözcü gazetesinin

bir yazarı, vaktiyle, “muhafazakarların” fotoğraf çektirmeye karşı olduğunu söyleyerek, aklı sıra üstünlük taslamıştı. (O kadar ki fotoğrafı dedesi, suyun kaldırma kuvvetini de yengesi bulmuş sanırdınız.)



Hey gidi kafa!..



Muhafazakar tırtıl

Kabe

'nin önünde selfie çekiyor, sen hâlâ “

fotoğraf
çektirmek
günah değil mi

” diye dalga geçtiğini sanıyorsun. (Muhafazakar tırtılları da anlamış değilim. Kardeşim, Kabe'desin, kainatın orijin noktasında. Orda da gösterişten uzaklaşıp kendine gelemeyeceksen, nerde geleceksin?!)



Lafa vurduk nerelere geldik;

Emek Sineması

'nın yıkılacağı tezvirine “konserve zihinlileri” inandırmakta zorluk çekmediler, diyorduk değil mi?



Akıl almaz bir bezirganlıkla, “

Sanatın ve sanatçının düşmanı AKP, Emek Sineması'nı yıkacak, yerine de mescit yapacak

” yalanını dillendirdiler.



Halbuki…



Cumhuriyet tarihimiz boyunca hiçbir hükümet AK Parti kadar sinemaya destek vermedi. Sektörle uzaktan yakından ilgisi, ilişkisi olan herkes bilir bunu.



Hülasa,

Emek Sineması

üzerinden adeta mini

Gezi kalkışması

provası yapıldı.



Gösteriler, yürüyüşler, arbedeler gırla gitti.



Yıkılmayacak, tam aksine, yıkılacak hale gelen sinema salonu aslına uygun şekilde restore edilecek

” yollu tüm açıklamalar da boğuntuya getirildi.



Maksat, yaptırmamaktı, söz konusu sinema sadece araçtan ibaretti.



Yaptırmayacaklardı; havaalanı, köprü vs. yaptırmak istemedikleri gibi. Muhalefet tıynetleri bundan ibaretti.



Şehrin hafızası veya çirkin yapılanma gibi dertleri hiçbir zaman olmadı. Öyle olsaydı, çirkinlik abidesi Taksim'deki o AKM'yi canhıraş savunmazlardı.



Öyle olsaydı, sözde karşıymış gibi yaptıkları AVM'lerin önünde bir tane protesto gösterisi yaparlardı. İşte o zaman “çapulcuyum” diyen

Boyner'lerini

de Gezi'ye lojistik destek veren

Koç'larını

da görürlerdi.



O değil de, “yıktırmayız” diyerek kıyametleri kopartanlar, Emek Sineması'nın restore edilmiş görüntüleri karşısında mahcup olmuşlar mıdır?



Hiç sanmam…



Çünkü böylesi bir mahcubiyet, bizzat kendi varlıklarından mahcup olmalarıyla mümkün.



Gelgelelim, kamu vicdanında mahkum olmaktan kurtulamazlar.



Emek Sineması'nda film izleyen herkes Taksim'e çıktığında o dünyalar çirkini AKM'nin hangi tarz muhalifliğin eseri olarak karşılarında durduğunu adamakıllı fehmedeceklerdir.



Bu köşeciğin müdavimleri diyecekler ki, sen de karşı değil miydin Emek Sineması'nın milim yer değiştirmesine?



Evet, karşıydım.



Bunu da, “

Emek Sineması restore edilsin; sesi perdesi, şusu busu son teknolojiye uygun şekilde değiştirilsin, ama milim yerinden oynatılmasın. Öyle iflah olmaz nostalji
müptelasıyım ki, değil Emek Sineması
,
Baykal'ın bile gram değişmesini istemem

(

) ifadesiyle dile getirmiştim.



Hadi ben “

denklem dışıyım

”, öyle ki, elimde imkan olsa muhafazakarların da yaptığı veya onay verdiği gökdelenlerin hepsinin kellesini uçurur, şehrin içindeki AVM'lerin alayını da yıkardım. (AVM'lere ancak şehrin dışında yer verirdim. Şehirler bakkal, manav, nalbur, ila ahir, küçük esnafındır. )



Hadi ben nostalji manyağıyım, “değişimden” de “yenilikçilikten” de hiç hazzetmem.



Peki bu değişimci, devrimci ve dahi “ilericilere” ne oluyor da adeta her “yeniliğe” karşı çıkıyorlar?



Şu garabete bakın: “

Gerici

” diye yaftaladıkları muhafazakarlar,

Özal

'dan beri, “yeniliğin ve modernin” peşinde, “

ilericiler

” hemen her “yeni” olanın karşısında.



Nedir bu? Sırf muhalefet belası mı?



Bir kısmı evet öyledir; lakin, bir kısmı da,

İ
dris
Küçükömer

'in ilerici - gerici denklemini ters yüz eden yaklaşımının kanıtı mesabesindedir.


#Emek Sineması
#İdris Küçüköme
#restorasyon hükümeti
#Gezi kalkışması