Demirtaş buna hayır diyebilir mi bakalım?

04:005/08/2015, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Kürt Türk kardeşçe yaşamamız için etnisite eksenli en ufak ayrıcalık olmamalı, hakkın ve hukukun karşısında eşit yurttaşlar haline gelmeyi başarmalıydık.Yazık ki yazık, yıllar yılı bunun tam tersi oldu.Lakin,Kürtlerhep sabretti.Dilleri yasaklandı, gelenekleriyle alay edildi, lehçeleriyle dalga geçildi. Köyleri meraları yakıldı yıkıldı, doğup büyüdükleri topraklardan sürgün edildiler.Bütün bunlar,Ortodoks Kemalizm'in (Kürt kimliğini) inkâr ve asimilasyon politikasının doğal sonucuydu.Sadece inkâr

Kürt Türk kardeşçe yaşamamız için etnisite eksenli en ufak ayrıcalık olmamalı, hakkın ve hukukun karşısında eşit yurttaşlar haline gelmeyi başarmalıydık.

Yazık ki yazık, yıllar yılı bunun tam tersi oldu.

Lakin,
Kürtler
hep sabretti.

Dilleri yasaklandı, gelenekleriyle alay edildi, lehçeleriyle dalga geçildi. Köyleri meraları yakıldı yıkıldı, doğup büyüdükleri topraklardan sürgün edildiler.

Bütün bunlar,
Ortodoks Kemalizm
'in (Kürt kimliğini) inkâr ve asimilasyon politikasının doğal sonucuydu.

Sadece inkâr ve asimilasyon değil, tahkir de vardı.

Mesela,
Kılıçdaroğlu
'nun birkaç yıl önce adına park açtığı
Mahmut Esat Bozkurt, “Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı…”
demişti.

Hülasa…

Allah'ın yarattığı bir kavmin çocukları, “soyum sopum uludur” diyerek kendisini üstün gören başka bir kavmin azgın temsilcileri tarafından inkâr ediliyor, dilleri yasak ediliyordu.

Ve, her darbe herkesten önce / herkesten çok Kürtleri eziyordu.

1960 darbesinin ardından “
Sivas Kampı
” gibi toplama kamplarına maruz bırakıldılar, 12 Eylül darbesinin ardından “
Diyarbakır Cezaevi
”nde akıl almaz işkencelerden geçirildiler.

Gelgelelim, Kürtler hiçbir zaman hiçbir zulme boyun eğmediler. “
Başlarını göğe, boyunlarını ipe verdiler
” ama haysiyetlerinden zerre miskali taviz vermeyi kabul etmediler.

Uzun lafın kısası, Ortodoks Kemalizm'in faşizan politikalarından hepimizi yakan korkunç bir “
sorun
” türedi.

Maddi manevi enerjimizi yıllar yılı berhava eden bu “soruna” 40 bin canımızı verdik, yani, 40 bin kez toprağa düştük.

Haliyle “dış dinamikler” de bulunmaz bir operasyon alanı ele geçirmişlerdi.

O kadar ki, şayet “milli çözüm sürecini” başlatmasaydık bizi “çözeceklerdi.”

Kaldı ki, “milli çözüm sürecini “ haksızlık karşısında susmadığımızı ortaya koymak için gerçekleştirmek zorundaydık. (Dilsiz şeytan olmaya razı değilsek, mesela, ana dilde konuşmanın yasak edilmesine nasıl susardık?)

Milli çözüm süreci
” çözülmeye karşı milli birlik ve bütünlüğü hedefliyordu.

Üçüncü tarafın
” sözcüsü mesabesindeki kimi liberallerin “çözüm süreci”nden umdukları elbette bu değildi.

İç ve dış dinamiklerin nemalandığı “
çatışmalı ortamı
” nihayete erdirmek veya “milli çözüm sürecini” başarmak için çok güçlü bir liderliğe ihtiyaç vardı.

Leyla Zana
başta olmak üzere birçok Kürt aydını 2012'de, bu işi ancak
Erdoğan
çapında güçlü bir lider çözer, diyorlardı.

Erdoğan da anaların gözyaşı dinsin diye “
Ben bu işin içine siyasi hayatımı koyuyorum, gerekirse baldıran zehri içiyorum
” diyerek, “barış sürecini” başlattı.

Öcalan
da
Diyarbakır
'da 2013 Nevruzu'nda okunan mektubunda, artık silahların miadını doldurduğunu, bin yıllık Kürt Türk kardeşliğine vurgu yaparak dile getirdi.

Ne oldu?

Üçüncü tarafın
” kimi liberal sözcüleri “
barış
” söz konusu olunca çılgına döndüler; canhıraş biçimde dağlara vurdular.

İç ve dış dinamikler harekete geçtiler:

Erdoğan'ı
diktatör
” ilan ettiler.

Öcalan'ın da (Paralel çetenin servis ettiği İmralı sorgu) kasetlerini çıkardılar.

AK Parti “
yandaşı
” dedikleri birçok yazar, İmralı sorgu kasetlerini yayımlamaktaki gayenin “barışa” son vermek, “milli çözüm sürecini” durdurmak olduğunu söyledi.

Lakin…

Kürt siyasi hareketi denilen çevrelerden bir kişi çıkıp da, Sayın Erdoğan'a “barış sürecini” başlattığı için “
diktatör
” denildiği gerçeğini dile getirmedi.

Hem de,
Öcalan'ın, “Bu meseleye kim el attıysa alaşağı edildi, öldürüldü
” dediğini çok iyi bildikleri halde.

İçlerinden bir kişi çıkıp da toplama kamplarını andıracak şekilde KCK'lı belediye başkanları kelepçelenirken “dünya lideri” dediğiniz Erdoğan, “
demokratik paketle
” ana dilde öğretimin önünü açtığı ve “barış sürecini” başlattığı için mi “diktatör” oluverdi, demedi.

Tam aksine içlerinden biri hem de Eşbaşkan sıfatlı biri, “
asmayacağız, yargılayacağız
” dedi.

İçlerinden bir kişi çıkıp da
HDP Eşbakanı
'na da, bu kini bu nefreti hangi ara biriktirdin; Erdoğan hadi paralelcileri devletin kılcal damarlarından söküp attı, sana ne etti, diye sormadı.

Kimse bir şey sormayınca da…

Türkiye Türklerindir
” sofrasında saz çalan HDP Eşbaşkanı, Kılıçdaroğlu vekaletiyle Bahçeli'ye başbakanlık (rüşveti) teklif etti.

O halde yine biz soralım:

HDP Eşbaşkanı “paralelci çetenin”,
Aydın Doğan
'ın adamlarının, kimi ulusalcıların,
Cihangir zıpırlarının
desteğini neyin karşılığında aldı?

Milli çözüm süreci
” aktörlerinin bitirilmesi karşılığında mı?
#Kürtler
#kemalizm
#hdp
#kck
#çözüm süreci