Bu yeni parti oluşumu AKP’yi tarihe gömer mi?

04:0013/07/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Salih Tuna

Sayın
Cemil Çiçek
'in “
paralel yapı
” konusunda tavrı ilk günden beri gayet nettir, hakkını teslim etmek zorundayız.


Dolayısıyla, “

ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmalar yapıyoruz

” şeklindeki

ne “

paralel güruh

” boşuna sevinmesin.



Zannetmesinler ki, devlette eski günlerdeki gibi dikiş tutturacaklar. Böylesi bir “dikişe”

Cemil Çiçek

de en az bizim kadar karşı çıkar.



Gelgelelim, mezkur ifade nedeniyle

Taha Akyol

o kadar heyecanlandı ki, adeta üzerine atladı.



O kadar ki, önce

Taha Akyol

atladı, sonra

Cemil Çiçek

konuştu desek, başımız ağrımaz.



Neden mi böyle?



Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan

'ı hedefe koyan her lakırdı akıllarını başlarından alıyor da ondan.



Cemil Çiçek'in sözlerini hüsnüniyetle okuyacak olursak, hanımefendi bir bakana, “

önlerine yattı

CHP lideri dahil

, genel anlamda “

dikiş yıpratan tüm konuşmaları

” kastetmiştir, demek mümkün.



Ne ki, yılların politikacısı olarak, sözlerinin nasıl kullanılacağını hesap etmemiş de olamaz.



Herkes mezkur sözün hedefinin

Cumhurbaşkanımız Erdoğan

olduğu kanaatinde.



Bunda da şaşacak bir şey yok.



Zira

Bülent Arınç

'tan

AK Parti

eski Genel Başkan Yardımcısı

Hüseyin Çelik

'e kadar birçok insan bu minvalde konuşmalar yapmıştı.



Fakir de bu köşecikte, mesele “dikiş attırmaksa,” her gün ailesine varıncaya değin kişilik katline uğratılan

Erdoğan

'ı hedef göstereceğinize hele bir kendinize bakın, dedim. (

)



Sevgili

Bülent Arınç

'ın, “

Kadın herkesin içinde kahkaha atmayacak

” sözünün yanı sıra

Hüseyin Çelik

'in, “

Kılıçdaroğlu mezhep dayanışması nedeniyle mi Suriye'ye sahip çıkıyor

” çıkışını hatırlattım.



Ve, “

siz de
ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmaları az yapmadınız

,” dedim.



Örnekleri çoğaltmak mümkündü.



Yine Bülent Arınç, “

Kürtçe medeniyet dili değildir

” demiş sonra da, "

BDP

'li (HDP'nin bir önceki adı) bir kadın milletvekiline yapılanlar bana yapılsa ben de dağa çıkardım", demişti. Hani, “

dönemin Başbakanı

” Erdoğan, “

Bizim yolumuz, bana da işkence yapılsa ben de dağa çıkardım değil…

” diye çıkışmıştı.



Hüseyin Çelik

de

atv

'nin bir sunucusunun (Gözde Kansu) dekoltesine kafayı takmıştı da birçok ünlü sanatçının

AK Parti karşıtı kampanya

yapmasına neden olmuştu.



Cemil Çiçek

derseniz, artık hangi “dikişleri yıprattıysa,”

Danıştay cinayeti

sonrası camiden kaçmak zorunda kalmıştı.



Tuhaf olan şu ki, bütün tepkiler,

Sayın Erdoğan

'a fatura edildi.



Tabiri caizse, malum eşhas, demokratik iyileştirmelerin sefasına sahip çıkarken, cefasıyla, yani, bu iyileştirmelerden huzursuz olan “

eski sınıf

”ın tepkisiyle Erdoğan'ı baş başa bıraktı.



Tıpkı,

Ergenekon

ve

Balyoz

operasyonları neticesinde oluşan militarist ve ulusalcı öfke ve husumet dalgasını Erdoğan'a bırakıp, darbecilerle hesaplaşmanın övüncünü sahiplenen “

liberal çakallar

” ve “

mülâaneciler

” gibi.



Bunların vicdanları budur, bu kadardır!



Son günlerde bu vicdanın sahipleri orda burda, “

madem dışarıda barış yapıyorsunuz, bizimle de yapın

” demeye başladılar.



Sizin anlayacağınız, “

ülkenin dikişlerini yıpratan konuşmalar

” yüzünden çok örselenmiş, çok yıpratılmışlar; artık “

dikilmek

” istiyorlar.



Bunlardan biri ve en heveslisi (asla pes etmem diyor)

Ertuğrul Beyciğim

.



Bunun üzerine bu köşede açık seçik şekilde, “

dikilmeyi bu kadar arzu ediyorsa, bırakın dikilsin,

” dedim. ( AKP'li fırıldaklardan daha çok işe yarayacağına da kalıbımı basarım.)



Gel gör ki, ben onun “dikilme” arzusuna omuz verirken, o benim veda etmemi bekliyormuş,



Ertuğrul sen bir sus, o zaman veda edeceğim

” diye yazmışım da o da 4 gün boyunca yazmamış da, lakin ben hala veda etmemişim…(İroni denemesinde bulunma dedim, diye kendini kanıtlamak istercesine, baştan sona kıvranmış durmuş. Tamam, Ertuğrul Beyciğim ironi yapabiliyorsun, ama sen yine de yapma.)



Diyor ki: “

Gazetenin yazarı
Salih Tuna, 'Erdoğan'dan fazla Erdoğancılara' ve 'Şarlatan AKP'lilere'
kızarak bir veda yazısı yazar…



Külliyen yalan. Yazı arşivde, bir daha baksın, öyle mi? Boşuna demiyorum, okuduğunu anlamıyor diye. (O yazıyı anladığı gün ben ses mes beklemeden yazmayı bırakacağım, hadi bakalım.)



O değil de, ben bu adama o kadar yazı yaktım; yahu “

Ertuğrul Beyciğim şiiri

” (31 Aralık 2009, Yeni Şafak) bile yazdım. Taştan ses var, ondan yoktu. Şimdi ne değişti de yazılarını bana teksif eder oldu?



Veda etmemi mi bekliyordu yoksa

Fehmi Bey

'i mi kıskandı?



Geçenlerde

Fehmi Bey

hakkında peş peşe yazdığım yazıların birinde, “

yazı yazma ama maaşını almaya devam et

” teklifini kabul etmeyen

Fehmi Bey

'in yerinde

Ertuğrul Beyciğim

olsaydı bu teklifi kabul eder, anında tatillere akardı, demiştim.



Daha önceleri hiçbir yazıma cevap vermeyen

Ertuğrul Beyciğim

bu sefer şappadak ses vermiş; kendisini çok iyi tanıdığımı, böylesi teklifi anında kabul edeceğini dercetmişti.



Kıskandı

” dediğim de bu işte; yani, “

onu yazma beni yaz

” durumu.



Şayet böyleyse biraz daha kıskansın.



Hazır bulmuşken kaybetmek istemem. Ayrılmadan evvel hiç değilse nefsimi köreltmiş olurum, fena mı?



O halde, “

MHP yönetimi Akşener'in önünü kesebilir, ama hiç tavsiye etmem

” diyen

Fehmi Bey

'e bi güzel değineyim de kıskanmaya devam etsin.



Her şeyden evvel şunu söyleyeyim:

Fehmi Bey

'in tavsiyelerine uymayanın kazandığı tecrübeyle sabittir.



AK Parti

'ye de

CHP

'yle koalisyon kurun, sakın erken genel seçime girmeyin,

7 Haziran seçim sonuçların

ı da ararsınız, demişti; sonucu biliyorsunuz.



Fehmi Bey söz konusu yazısında,

Akşener

'in önünün kesilmek istenmesinin işe yaramayacağını söylemek için, “

Tayyip Erdoğan'ın önü kesilmek istendi de ne oldu?

” argümanını öne sürüyor.



Gözden kaçırdığı veya gözden kaçırmak istediği şu:

Akşener formülüyle de önü kesilmek istenen yine Erdoğan, başkası değil.


Sayın Erdoğan

da maşallah, mülâanecilerin olanca bedduasına, “

kalp krizi geçirdi

” şeklideki tezvirlerine rağmen

Messi

'yle maça çıkacak kadar diri ve zinde.



Paralel yapının direktifleri doğrultusunda

Akşener

bu saatten sonra paralel yapıya sabah akşam çaksa,

Sarıgül

de iddia edildiği gibi yanına katılsa,

Fehmi Bey'ler

de omuzlasa, AK Parti'ye dikilenler de sökülüp bu oluşuma katılsa, özgül ağırlıklı abiler, ve “üst akıl da nerden çıktı” diyen bilumum

fırıldaklar

da eklense boş.



Ne diyordu Necip Fazıl: “

Beni Allah tutmuş, kim eder azat?..”


Erdoğan

da bu şiiri bir başka güzel okuyor!


#Cemil Çiçek
#Paralel yapı
#AK Parti
#CHP
#MHP
#HDP