Memleketin tüm “güzide” gazetecileri tarihe tanıklık etmek için hazır vaziyete geçmişlerdi.
Müthiş operasyon başlamak üzereydi.
Polisler gece yarısı bir evi basacaklardı. Ne ki, baskın yapılan yer terörist evi değildi. Silah kaçakçılığı toplantısı veya eroin ticareti falan da yapılmıyordu.
Ya?
Orta yaşlı bir adamla genç bir kadının “zinası” söz konusuydu. Hayır, pop star da değillerdi. (Ayrıca, orta yaşlı adam, “imam nikahlı eşim” diye feveran edecekti ama kimsecikler o heyulada duymayacaktı.)
Gazetecilerin onca alakasının sırrı…
Mezkur “zina” üzerinden oluşturulan atmosferde “
” sloganları atılınca anlaşılacaktı.
Sizin anlayacağınız, magazinci milletinin “
” tesmiye ettiği söz konusu “ilişki” “laikliği” tehlikeye sokmuş, laik eşhas da “laikliği” kurtarmak adına
'da tankları yürütenlere alkış tutmuştu.
Gülmeyin, durum aynen böyleydi.
Maksat (daha evvel bu köşecikte söylediğim gibi) post modern tesmiye edilen darbelerine zemin hazırlamak için sarıklı, sakallı
'ü “zâni”, başörtülü / türbanlı
'i de “zâniye” ilan ederek iki simge isme dönüştürmekti.
O kadar ki, “
” deyince akla Müslüm Gündüz, “
” deyince de Fadime Şahin gelsin istemişlerdi.
Çok tuhaftı…
bu işin arkasında “
” olduğunu yıllar sonra şöyle faş etmişti: “
”
Mahut operasyon için gazetecileri çağıran
yıllar sonra
olduğu ortaya çıktı.
cinayeti davasından cezaevinde tutuklu yargılanan
ve
eski müdürü
de bu kurgunun arkasındaydı.
Yani…
kumpaslarını gerçekleştirenlerle
t'ın simge olayını (Fadime Şahin - Müslim Gündüz) kurgulayanlar aynı ellerdi.
sadece 28 Şubat'ta “hizmet” vermedi.
içinde kurduğu “
” üzerinden de “
” sürdürdü.
Bunu da, emniyetteki “kumpas” merkezleri (
) dağıldıktan sonra ortaya saçılan itiraflardan anlıyoruz. (Hrant Dink cinayetinde “FETÖkulli”ye duçar olan Erhan Tuncel'in Dink suikastının perde arkasını anlattığı “Amerika'nın Yeniçerileri” kitabına bakabilirsiniz.)
Yaşanan onca şeyden sonra bütün bunlarda şaşacak bir şey yok. Nihayetinde her türlü örgüte, cemaate, partiye “sızan” bir örgütten söz ediyoruz.
Gelgelelim,
'de gözaltına alınan
gazetemizden okuyunca yine de şaştım.
Nasıl korkunç bir örgüttür bu!
Bir yandan, Türkiye'yi uluslararası toplumda terörü destekleyen ülke olarak gösterebilmek için
saldırıp, bilumum Can Dündar'ların dilinden “
” iftirasını atacaksın, öte yandan bizzat DEAŞ'te yer alacaksın!
Şaştım dedim ama aslında şaşılacak da bir şey yok.
DEAŞ'ın da FETÖ'nün de ipi aynı ellerde değil mi?
bu korkunç örgüte karşı 15 Temmuz gecesi dediği gibi “
” direniyor.
FETÖ de Erdoğan'a karşı “ölümüne” savaşıyor. Bu uğurda ittifak kurmayacakları hiçbir parti, hiçbir dernek, hiçbir örgüt, hiçbir cemaat yok. (ByLock kullanan DEAŞ'lılarla ittifak kurmasına zaten gerek yok, onlar mensup.)
bürokratik vesayete sistem olarak engel olmadığı sürece, FETÖ'nün ilk fırsatta (mesela olası bir koalisyonda) şekil ve söylem değiştirerek kaldığı yerden devam edeceğini biliyor.
FETÖ de Erdoğan'ı bir şekilde tasfiye etmeden bu toprakları “işgal” edemeyeceğini gayet iyi biliyor.
Sonuç itibariyle referandum bu büyük hesaplaşmanın finali mesabesinde olacak.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.