MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin tarzına çok heves ediyorum. Bazen keşke ben de onun gibi yapabilsem diyorum.
Tarz dediğim…
Hani
'e gireyim, grup kurayım ama hükümet kurma işleriyle hiç uğraşmayayım, şeklinde özetlenebilecek tutumu var ya, onu diyorum.
Ben de köşe yazarlığı yapayım ama yazı yazmayayım istiyorum.
Yani, klavyeye dokunmadan oturduğum yerden maaşımı alayım, tıpkı Sayın Bahçeli gibi.
Bir farkla ki, benim büyük hedeflerim yok.
malumunuz, hiçbir şey yapmadan ana muhalefet partisi lideri olmayı ve ilk seçimde oylarını artırmayı hedefliyor.
Ben öyle hem yazmayayım hem de yazmadığım yazı Türkiye'nin en çok okunan yazısı olsun, diye hayal etmem.
Bu konuda son derece gerçekçiyim. En azından, yazmadığım köşenin okunmayacağını az çok tahmin edebiliyorum.
Yanlış anlaşılmasın, yazmak iyidir elbette.
An gelir, yazmazsanız boğulur gibi olursunuz, demeyim de, içiniz daralır, canınız yanar.
bile,
“Ya ben öleyim mi söylemeyince"
demiş.
Yazmak söylemek güzeldir.
Lakin…
Bayramlarda yazmak istemiyorum. Hayır yani,
yazsam başta
olmak üzere okuyan olmaz.
Polemik yapsam, mübarek bayram günü, pek yakışık almaz.
Yoksa…
dergisini çıkaran adı lazım değil o mahluk ile
Zaman gazetesinin Dumanlı Ekrem
'inin iftarda buluşmalarını, aynı masada “yakalanmalarını" yazmak isterdim.
En azından,
'ye
diyen o mahlukla aynı sofrada yemek yemeyi miden nasıl kaldırdı, diye sorardım.
Hem
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı HDP'li Gültan Kışanak'
ı arka kapıdan ziyaret ediyorsun, hem de
“Kürtlerden alışveriş yapmayın, onlarla evlenmeyin"
kampanyaları yapan o ırkçı faşistle aynı masada yemek yiyorsun!
Neler çeviriyorsun?
Daha bir sürü şey sorardım. Bu arada,
'in söz konusu fotoğraf üzerine attığı tweeti de iktibas ederdim:
“Ekrem Dumanlı, 'ordu göreve' pankartı ile meşhur Türk Solu dergisinin yöneticisiyle. Nasıl bir kumpasın parçasısınız siz?"
Neyse, şimdilik bayramın hatırına bu kadarla kurtulsun.
Bayramdan sonra
“nasıl bir kumpasın parçası"
olduklarını uzun uzun konuşacağız;
kardeşimin veciz ifadesiyle: