Arşiv ortada, meraklısı varsa bakabilir;
'ı benim kadar sıklıkla referans gösteren köşe yazarı yoktur.
Bunun için de taltif beklemiyordum elbette ama tahfif edileceğimi de ummuyordum.
Ummadığım başıma geldi:
Hâlâ orada mıydım?
Öyle diyordu kimi dostlarım. İlk gençlik yıllarımda ezberlemeye kalkıştığım, “
”ne de demediklerini bırakmıyorlardı.
Evet, hâlâ ordaydım, Elhamdülillah.
demek, her şeyden evvel fikrin öfkesi ve çilesi demekti. Bunu da davasında ciddi olamayanların kolayından fehmetmeleri mümkün değildi.
Nuri Pakdil, “Ciddi insan bulmak zordur,”
demişti,
“ciddi olanlar da 24 saat ciddi kalamıyor.”
Necip Fazıl bir ömür ciddiyetle, sıdk ile davasına bağlı yaşadı.
Ölçüsü gayet netti.
“Ellerime uzanan dudakları tepeyim / Allah diyen gel seni ayağından öpeyim”
diyordu.
Necip Fazıl demek, hukuk demekti.
Hem “
Son Devrin Din Mazlumları
” adlı anıt eserinde hem de
'da müstear isimle yayımladığı makalelerinden derlenen “
” kitabında mazlumların hukukunu savundu.
katliamını da ilk o dile getirmişti.
tavizsiz savunucusu olması
yapılan zulmü görmesine ve göstermesine asla engel olmadı. “
” veya “yerel” duyarlıklara inat hep “
”
Necip Fazıl demek, adalet ve merhamet demekti. Nasıl konuşturmuştu
'ini, hatırlasanıza: “
Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz…
”
Geçen hafta Necip Fazıl ödülleri verildi.
Ödül alanlar içinde bir değerli hanımefendi, “
Necip Fazıl Kısakürek'in en güzel eseri sadece Türkiye'miz ve Anadolu'muz için değil, bütün mazlum coğrafyalarımızın haktan yana sesi olmuş bir cumhurbaşkanımız var…
” dedi.
Bence çok güzel, çok doğru söyledi, ağzına sağlık.
Lakin…
Necip Fazıl Üstadımızın bu “
” 25 Aralık ihanet darbesi sürecinde linç etmeye çalışanlardan (
Aydın Doğan'ın kıymetlisi, Taha Akyol'un mahdumu
) o çocuk,
'da, “
Erdoğan'ın artan otoriterliği
” şeklindeki ifadelerle malum algı faaliyetine hizmet ederken, fakire de, “
sıkı bir Erdoğan yanlısı yazar
” (
a passionately pro-Erdogan writer
) diyerek sataşmıştı. Ben de, “
Star gazetesi yazarının şapşal yazısı
” (
19 Nisan 2014; Yeni Şafak
) serlevhalı yazıyla hak ettiği cevabı vermiştim.
Ne ki, Necip Fazıl ödüllü bu değerli hanımefendi çok rahatsız olmuştu. Bunu da, “
Sizinle aynı fikirde değil diye bir gazeteciye 'şapşal' demek…
” şeklinde dile getirmişti. (25 Nisan 2014, Star)
Hayır, aynı fikirde olmadığım için değildi.
O çocuk, “
Necip Fazıl'ın en büyük eserine
” karşı o korkunç algı kampanyasına odun taşıdığı ve
gazetesini, “
” olarak kategorize ettiği mahut yazısını dercettiği dönemde
yazıyordu. “Şapşal” dediğim, “
Kendisi de köşe yazarları arasında olduğu Star gazetesi artık neyin yandaşıysa
” ifadesinin hülasasından ibaretti.
Neyse, sağlık olsun. Söz konusu ödülünden dolayı değerli hanımefendiyi tebrik eder, daha nice eserlerle yüzümüzü ağartmasını, hepimizin gururu olmasını canı gönülden dilerim.
Hazır laf açılmışken şuncağızı da bilmesini isterim:
Paralel muhibbi o çocuğun yazısına “şapşal” dememi çok “ağır” buluyor, ama, adına ödül aldığı Üstadımız yeri geldi mi çok daha ağır ifadelere yer verirdi.
'in (ki, paralelci güruh ve mürai takımı şayet Büyük Doğu'yu ve Üstadımızı istismar edemiyorsa her şeyden evvel onun kale gibi duruşu sayesindedir) geçenlerde retweetlediği Necip Fazıl'ın şu ifadesi mesela: “
Biz davamızdan ne döner, ne de kıblemizden milyarda bir derece fedâ ederiz. Ancak, şahısların gayeden inhirâfı nisbetinde onlardan çevriliriz. Bu da, orospu vicdanlar dünyasında, en keskin fikir namusu icabı…
” (
)
Bazen böyle demeye mecbur kalırsınız…
Söyleyin lütfen,
ve
7 Haziran seçimlerinde kaybettiği için savaş başlattı, diyenler; “
” diyerek bozgunculuk yapanlar; Mehmetçiğin şehadetini itibarsızlaştırmaya çalışanlar; 1 Kasım seçimlerinden sonra çatışma sona erecek, tezvirini yayanlar;
ve AK Parti 1 Kasım seçimlerinden müthiş bir galibiyetle çıktığı halde teröre karşı savaşın artarak devam etmesini hangi vicdan dünyalarında telif edebiliyorlar?