Ali Bulaç’ın gözlerine kim kum attı?

04:0026/10/2016, Çarşamba
G: 16/09/2019, Pazartesi
Salih Tuna

George - Picot
bir defasında, “
Araplara büyük devlet vadetmek gözlerine kum atmaktır
” demişti.


İşgalciler “

işbirlikçilerine

” her dönemde vaatlerde bulunurlar.



Gözlerine kum yiyenler dün

Osmanlı

'ya karşı ayaklanmışlardı şimdi de

Türkiye

'ye lagaluga ediyorlar.



Mesela…



İran

'ın gözlerine fena halde kum kaçmış anlaşılan.



BM Güvenlik Konseyi

'nin kendi aleyhlerine yaptırımlar öngören karar tasarısına

Brezilya

ile birlikte “

hayır

” oyu kullanan

Türkiye

'yle el ele vereceklerine, “

Büyük Şeytan

Amerika

'yla yürümeyi maharet sanıyorlar.



Konjonktürü kendileri için avantajlı görüp en zor günlerinde kendilerini arkalayan

Türkiye

'nin endişelerini görmezlikten geliyorlar.



İran

'a, işgalcilerin hedeflerinin tüm bölge olduğunu, konjonktüre uygun hareket etmekle hiçbir yere varamayacaklarını, nihayetinde işgalcilerin sırayı kendilerine de getireceğini kim anlatacak?



ABD'yi “Büyük Şeytan” tesmiye eden

İmam Humeyni'leri

artık yok.



Konjonktürden pay kapmak yerine zehir içmeyi tercih edebilecek

Beheşti'leri, Mutahhari'leri, Muhammed Ali Recai'leri, Ali Şeriati'leri

de şehid edildi.



Koskoca İran

Ruhani

'lere,

Laricani

'lere mi kaldı?



Hepsini anladım, hafızalarına ne oldu peki?



İran Çengeli Hareketi

'nde

Teşkilat-ı Mahsusa

'nın işgalcilere karşı kendilerine nasıl yardım ettiğini hadi unuttular diyelim.



Sayın Erdoğan

'ın nükleer enerji ve ambargo konusunda İran'ı nasıl arkaladığını da mı unuttular?



Her şeyi unutsalar

Sad-i Sirazi

'nin şu mısralarını unutmuş olamazlar: “

Kim düşman okuna açar omzunu / Kim gururdan sarhoş, biliriz bunu / Çok dönekler gördük, unutmuşlardır / İyi günde kötü günün dostunu…



Zannetmeyin ki sadece devletlerin, devletçiklerin, kavimlerin, örgütlerin gözüne kum atarlar.



Kimi zaman şahıslara da bu muameleyi reva görürler.



Ali Bulaç

da bunlardan mıdır, bilmem. Benim bildiğim, akıl almaz bir körlüğe duçar olduğudur.



Halbuki,

17 – 25 Arlık 2013

'ün “

yolsuzluk
susturuculu

” darbe girişimi olduğunu daha o vakit görmüştü.



Hatta, Dumanlı Ekrem'in

Zaman

gazetesinde, “

İsrail'e karşı çıkarsanız bunlar başınıza gelir

” yollu reel politik yazılar döşenmişti.



Bu da, takdir edersiniz ki,

FETÖ

'nün kimlerin taşeronu olduğuna işaret etmekti.



Sonra ne oldu nasıl olduysa, artık gözlerine kim kum attıysa,

MİT TIR'larından

, Türkiye'yi uluslararası toplum nezdinde “

terörist ülke

” gösterme ihanetine kadar kör oldu.



Körlükten de öte, tutuklu yargılandığı için değinmek istemediğim çok sevimsiz yazılar dercederek,

adeta herkesi körlüğe davet etti.


İfadesinde, “

15 Temmuz'da gözlerim açıldı

” demeye getirdi ama onca şehid verdikten sonra neye yarar bilmem ki?!



Her şeye rağmen tutuklanmasına üzüldüm. Hele ters kelepçe vurularak götürülmesine içim cızz etti.



Lakin, onca insanı katleden o darbenin psikolojik zeminine (istemeyerek de olsa) harç katanların arasında yer aldığı aklıma gelince yüreğim soğudu.



Yine de tutuksuz yargılanmasını çok isterim. (Oldukça kritik sağlık sorunları olduğunu biliyorum.)



Tefsir ve meal müellifidir.



Bir neslin yetişmesinde, tee 12 Eylül 1980 öncesi

Düşünce Dergisi

'nden “

Çağdaş Kavramlar ve Düzenler

” eserine kadar emek sahibidir.



FETÖ'cü haysiyetsiz cellatların katlettikleri arasında,

Ali Bulaç

'ın yetişmesinde emek verdikleri de kuvvetle muhtemel vardır.



Ahirette o şehitlerin yüzlerine nasıl bakacak? Hele o şehitlerin yetim ve öksüzlerinin!



Dört duvar arasında bunları muhakkak düşünüyordur.



Hayır, o kahpe darbenin “

liderine

” ve “

cemaatine

” verdiği destek için pişmanlık duyması yetmez.



Kafasını iki eli arasına alıp ben nasıl bu hale düştüm, bunca insan nelere nasıl inandırılarak bu zillete duçar oldu diye adamakıllı düşünüp deklarasyon çapında bir risale yayımlasın.



Pensilvanya

'daki “

Baş Bel'am'ın

” insanları nasıl bir “din” anlayışıyla

mankurtlaştırdığını

dile getirsin.



Darbe girişimine yönelik

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı

'nın kabul edilen iddianamesinde yer aldığı üzre, yüksek rütbeli FETÖ'cü bir subayın ağlayarak, “

Artık sorulara cevap vermek istemiyorum. Hayatım mahvoldu. (Fethullah) Gülen'in bu ifadeleri duymasından korkuyorum. Beddua etmesiyle ahiret hayatımın da mahvolma ihtimali var…

” diyecek hale nasıl ve neden düştüğünü anlatsın.



Öyle bir deklarasyon kaleme alsın ki, elden ele gönülden gönüle dolaşsın; “

beyin yamyamı

” Fetullah'ın tasallutundan hâlâ kurtulamayan zavallıları kurtarsın.



En azından gayreti bu olsun, tevfik elbette Allah'tandır.



Yazık ki yazık, bu saatten sonra Ali Bulaç'ın gayreti her daim bu olacağına, o tutmuş,

CHP Milletvekili Bekaroğlu

'na politik mavra için malzeme vermekten öteye geçememiş.



Efendim, polisin teki ona gelip demiş ki,

Star gazetesi yazarı
Ahmet Taşgetiren

gibi “

The Cemaat'e

” tavır koymadığın için bu yaşta buralarda sürünüyorsun, daha çok sürüneceksin…



Fetullah

durur mu; mal bulmuş mağribi gibi bu sözlerin üzerine atlamış.

Ali Bulaç

'a rüşvet-i kelam etmeyi ihmal etmediği konuşmasında, “

Göbekli adam

” dediği

Taşgetiren

'e saydırmakla kalmamış bir de tekfir etmiş.



Star yazarı

da narin bir zat- muhterem olduğu için felaket incinmiş.



Bence yanlış inciniyor.



Taşgetiren çok iyi Müslümandır, adamın önde gidenidir, muttakidir

” deseydi asıl o zaman incinmesi gerekirdi.



O değil de,

Fetullah

'ın, “

Ali Bulaç içeriye girmiş, SS'lerden bir tanesi gitmiş ona demiş ki…

” şeklindeki ifadesi oldukça manidar.



Demek ki, Türk polisi

FETÖ

'cü olmayınca

SS

olmuş oluyor?



SS

ha?!



Görüyor musunuz “

Baş Bel'am

” kimlere kuyruk sallıyor!



Ali Bulaç

,

Fetullah

'a bu şekilde meze olacağını hesap etmemiştir herhalde.



Hesap etseydi, polisin o sözlerini, “

en acı olay buydu

” diyerek nakletmezdi sanırım.



En acı olay nedir biliyor musunuz?



Dünyanın en güzel gülen insanı

Mustafa Cambaz

'ı şehid edenlerle aynı dava kapsamında yargılanmak…



Onca eserin müellifi olup, onca mücadele verip de ahir ömründe yüz kızartıcı (evet, yüz kızartıcı; zira insanların yaşam haklarına tanklarla, savaş uçaklarıyla tecavüz edildi, hem de öz yurtlarında) bir suçtan mahpus damında yatmak…



Ve hâlâ “

Baş Bel'am'a

” meze olmak…



Bundan daha acı ne olabilir?!



Ali Bulaç

yazmasını dilediğim metinde bu “acı olaya” da isyanını dile getirsin.



Köşem sonuna kadar açıktır ona.



Yeter ki yazsın.




#Ali Bulaç
#FETÖ
#Düşünce Dergisi