Abdullah Gül’ün arkadaşı, Ali Bulaç’ın malı

04:0024/12/2016, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Salih Tuna

İltisaklı olduğu birçok insan evladının yanı sıra kankası
Alaeddin Kaya
da
FETÖ
'den tutuklu.


Her insan evladı bu durumda az çok mahcubiyet duyar.



O duymuyor!



Malum

17 – 25 Aralık 2013 yargı darbesi

döneminde yaktığı onca kelimeden dolayı da herhangi bir “eziklik” duymadı.



A dedi ba dedi,

” bu işin içinde bir bit yeniği var, dedi; sonuçta, “

Cemaat

” veya “

Hizmet hareketi

” dediği “örgüte” (FETÖ) zerre miskali toz kondurmadı.



O kadar ki, “

F. Gülen mahut yargı darbesine kalkışanların binde birini tanımaz”

demesine ramak kaldı.



Zira,

F. Gülen 25 Aralık'ı bilmiyordu

, dedi.



Bunu da, 17 Aralık'tan sonra 25 Aralık'tan önce,

Pensilvanya

'dan taşıdığı mektuba bağladı.



Hem beni posta olarak kullanıyor hem de yazdığınız mektubun daha mürekkebi kurumadan arkamdan iş çeviriyorsunuz; siz ne hain, ne düzenbaz adamsınız!..

” yollu F. Gülen'e atar yapacağına, “

25 Aralık'ı bilmiyordu

” demek, nerden baksanız çok tuhaftı.



Mülâanesinden ananasına kadar deşifre olmasına rağmen

F. Gülen

hakkında “ihtimam” göstermenin nasıl bir “

itimat

” veya “

güvenden

” neşet ettiğini doğrusu bilemiyorum.



Benim bildiğim şudur:

Sayın Abdullah Gül'ün bu muhterem arkadaşı

, 15 Temmuz'dan sonra bile malum “ihtimamını” sürdürdü.



Darbecilerin rehin aldıkları

Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar

'a, “

Seni Fethullah Gülen'le görüştürelim

” şeklinde teklif yaptıkları medyaya yansıdığı günlerde, “

Darbenin beyni Gülen olabilir
mi? Olmasa da oldu bile…

” diyebildi.



Bu “

ihtiyatı

” halen FETÖ'den tutuklu yargılanan gazeteciler bile göstermedi.



Nazlı Ilıcak

'tan

Ali Bulaç

'a,

Şahin Alpay

'dan

Mümtaz'er Türköne

'ye kadar hemen hepsi üç aşağı beş yukarı şunu söyledi: “

Fethullah Gülen örgütü ile herhangi bir bağlantım yoktur. En son darbe olayından sonra çoğunluk gibi ben de hayal kırıklığı yaşadım. Ve o camia ile birlikte olduğumdan dolayı pişman oldum…



Gelgelelim…



Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşının, onca ihtimam gösterdiği Gülen hakkında, “

hayal kırıklığı

” ifade eden herhangi bir cümlesine hâlâ şahit olmuş değiliz.



Diyeceksiniz ki, FETÖ'den tutuklu yargılanan o gazeteciler “FETÖ” gazetelerinin köşe yazarlarıydı.



İyi de,

Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı

da

Dumanlı Zaman'ında

yazmadı mı? Bir farkla ki

Habertürk

'e transfer oldu. (Onlar da yüklü miktar transfer teklifi alsalardı belki aynı şeyi yapacaklardı, ne malum.)



Diyeceksiniz ki, onlar Fetullahçı ama Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı öyle değil.



Yapmayın.



Bir

Ali Bulaç

veya bir

Şahin Alpay

'dan ne kadar “

haşhaşi

” çıkarsa, ondan da o kadar çıkar.



Diyeceksiniz ki, onlar aynı zamanda “muhalif.”



Ona bakarsanız,

Abdullah Gül'ün
muhterem arkadaşı

da özellikle 7 Haziran seçimleri sonrası daha az “muhalif” değildi.



Beştepe'yi boşalt

” içerikli yazılarını okumadınız herhalde.



Hatta, naçizane bir yazımda, “

Sayın Cumhurbaşkanımıza, 'Beştepe'yi boşalt' diyorsun, Fetullah Gülen'in sana aldığı evi boşaltabilecek misin bakalım?

” demiştim. (Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Abdullah Gül'ün bu muhterem arkadaşına, Gülen'in, bir ev hediye ettiğini kendisine söylediğini dercetmişti.)



Fetullah Gülen'in hediye ettiği ev

, dedim de, aklıma geldi: Geçen gün İstanbul 11. Sulh Ceza Mahkemesi FETÖ'den yargılanan 54 gazetecinin mal varlığına el koyma kararı aldı.



Varlıklarını FETÖ varlığına armağan eden

Bülent Keneşleri, Dumanlıları

hadi anladık,

Hilmi Yavuz

veya

Ali Bulaç

veya

Mümtaz'er Türköne

'nin mal varlığına el koymak da ne demek oluyor? (FETÖ'den bizim bilmediğimiz şekilde çıkar sağlamışlarsa o başka tabii.)



Kimi belediye genel sekreterleri FETÖ'cü işverenlerle “

al gülüm ver gülüm

” çalışmayı sürdürecek, herkesin bildiği meşhur FETÖ'cü işadamları mallarına mal katmaya devam edecek, sen kalkacaksın Ali Bulaç'ın malına el koyacaksın!



Bunu kamu vicdanı asla kabul etmez.



Yanlış anlaşılmasın; kıyas yapmıyorum. Yani, madem öyle, Fetullah Gülen'in hediye ettiği mezkur eve de el koyulsun, demiyorum.



Ben sadece ve sadece, eski Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün arkadaşı olmayana zulmedilmesin, diyorum.



Bir de, “

insan gerçekten hayret ediyor

” demek istiyorum.



Onca yaşanana rağmen ihtimamla yaklaşmayı sürdürdüğü yapının nasıl korkunç bir örgüt olduğu

HSYK eski başkan vekillerinin

itiraflarıyla da sabit hale gelince,

Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı

aldatılmış duygusuna kapılarak feveran eder sanmıştım.



En azından,

Rus Büyükelçisi Karlov

'un katilini görüp, herkesten önce, “

Ulan siz yaptınız, katiller!

” diye haykırarak

FETÖ

'yü mahkum eder, düşünmüştüm.



Yanılmışım ki ne kadar.



Katil için “

Yalnız kurt

” olabilir dedi. Tıpkı,

Hrant Dink

'in katillerini “

okey oynayan çocuklar

” tesmiye eden hemşerisi gibi.



Sonra kalem oynattığı nevzuhur internet sitesinde, “

El Nusra

”yı işaret etti…



Bütün bunları da polisiye sevdasıyla, kuşku duymakla, soru sormak iştiyakıyla açıklıyor ama, sanki “FETÖ”ye kondurmak istemez bir hali var.



Yoksa neden şöyle bir ifadeye yer versin ki: “

Silâhsız terör örgütü' sıfatıyla anılırken, 15 Temmuz uğursuz darbe girişiminden sorumlu tutulduğu için 'silâhla' ilişkisi kurulabilmiş olan örgüte, bir de böyle bir tetikçinin mal edilebilmesi, soruşturmayı yürütenlere cazip de gelebilir



Sonra, “

kripto FETÖ'cü polis

” olması kuvvetle muhtemeldir, dedi.



Lakin, müstear adıyla yazdığı yazıda, “

Elbette suikastçı FETÖ'cü olabilir, ama işlediği suikast
FETÖ'cü
olmak zorunda mı?

” şeklinde tuhaf ötesi bir soru sordu.



En tuhafı da,

Associated Press

(AP) foto muhabirinin o sergide bulunmasını isteyeni, öngörüsünden ötürü kutlarken ihsas ettiği “

külyutmaz

” haliydi.



Evet, hiçbir şey gözünden kaçmıyor; ne ki, ayının izine bakın derken, elinden gelse ayıyı gündüz gözüyle gözümüzden kaçıracak.



Sayın Abdullah Gül'ün muhterem arkadaşı neden böyle?



Arkadaş kurbanı mı, çevresi mi kötü, yoksa baştan beri hep böyle miydi?




#Abdullah Gül
#Ali Bulaç
#FETÖ
#Haşhaşi