Yenikapı’da millet olmak

04:0010/08/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Türkiye, 15 Temmuz gecesinden bu yana, varlığını daha önce fark etmemiş olduğu iki potansiyelini keşfetti. İlki toplumun darbelere ilk kez olarak somut bir direniş göstermesi hatta darbeyi durdurabilmesiydi. İkincisi de Yenikapı Mitingi'nde gördüğümüz birlik manzarasıydı; öyle bir manzaraydı ki bu, farklı kimlikler silinmiş gibiydi.



Yenikapı'da, Cumhuriyet tarihinin başından bu yana bu toplumu sürekli bölen, ayrıştıran, kutuplaştıran kimlik siyasetleri anlamsızlaştı. Alevisi de oradaydı Sünnisi de; Türkü de oradaydı Kürdü de; Kemalisti de oradaydı dindarı da, -Hristiyan veya Yahudi, Rum veya Ermeni- azınlık olan da oradaydı; çoğunluğa dahil olan da… Hiçbir ortak paydasının olmadığını düşündüğümüz insanlar için Yenikapı ortak payda oldu. Türkiye'deki ayırıcı ve çoğunlukla düşmanlık üretmiş kimliklerin, barış renkleri olarak yan yana durabileceğini ilk kez gördük. İnsanı şaşkınlıktan sevince sürükleyen, oksimoronun kralı denebilecek fotoğraflarla, görüntülerle karşılaştık. Gülümsedik.



Üstelik simgesel bir duruş ya da rakam değildi sözü edilen. Orada sadece 5 milyon yoktu çünkü, Türkiye'nin diğer şehirlerinde toplanan diğer milyonlar, şu ya da bu sebeple mitinglere katılamadığı halde bütün kalbiyle orada olanlar, yani neredeyse ülkenin tamamı vardı. Her görüştün insanı bu devasa satıhta birleştirense, vatanlarının dış güçlerin maşası olan FETÖ örgütünün tehdidi altında olduğunu düşünmeleriydi...



Yenikapı, son 14 yıldır çeşitli şekillerde emarelerini görmeye başladığımız devlet ve millet ilişkisinin de normalleşme simgesi oldu. Çünkü 15 Temmuz'da saldırıya uğrayan sadece vatan değil; devletti de… Onyıllar boyunca hem kimliklerin çatışması nedeniyle birbirleri ile sorun yaşayan, hem de devletin ceberrut iktidarına toslamamak için, ona saygılı bir mesafe tutturarak varolmaya çalışan pek çok toplumsal grup, devletle de barış görüntüsü verdi. Aslında bu barış uzun süredir devam eden bir süreçti; ama Yenikapı'da simgeselleşti. Genelkurmay Başkanı'nın soğuk, sert ve buyurucu olmaktan çok uzak “sağolun”ları ise, unutulmazdı.



Kabul edelim ki, biz, yıllar yılı birbiriyle çatışan gruplardan müteşekkil bir toplum olduk. Ortak bir geçmiş telakkimiz olmadığı gibi; -kimi Osmanlı'yı yüceltir, öteki grup Cumhuriyet'ten öncesini reddederdi- ortak bir gelecek hayalimizin de olduğunu sanmıyorduk. Bazısı modern Batılı bir gelecek istediğini söylüyor, berikinin yeni Osmanlıcılık yaptığı düşünülüyordu. “Biz ve ötekiler” ayrımı Türkiye'nin sosyolojisindeki en baskın gerilimdi. Bu gerilim nefret üretiyor; yaşam tarzı kaygıları daima gündemin birinci sırasında tutuluyor; ötekine tahammül göstermek bir yana gücü eline geçiren zayıfın başını ezmeye kalkışıyordu. Yani, imparatorluktan ulus-devlet modeline çoktan geçmiştik; ama bir ulus kurmayı başardığımızı sanmıyordum.



Ama işte, devletin darbe karşıtı buluşma davetine icabet eden milyonlar gösterdi ki; “biz” kavramı sadece kendi mensup olduğu toplumsal grubu işaret etmekten çıkıp tüm Türkiye'yi kapsar hale gelmiş, genişlemiş. “Ötekiler” anlayışı da, laiklerin dindarlara ya da Sünnilerin Alevilere yönelttiği bir düşmanlığın temeli olmaktan çıkıp, Türkiye'yi tehdit edenlere yönelmiş. En azından bu yolda bir adım atılmış.



Demek ki “biz” ve “ötekiler” denilen ayrım sadece bir algıdan ibaretmiş; “biz”in ve “ötekiler”in sınırları değiştirilebilirmiş; Türkiye'deki insanlar, beraber yaşadığı diğer insanları “ötekiler” olarak görmekten -kısa süreliğine de olsa- vazgeçebilirmiş.



Aynı ülkede aynı tarihin içinden geçtikleri halde “geçmiş” algısı farklı olanlar; en azından Türkiye'yi darbelerin olmayacağı, FETÖ'nün de yönetmeyeceği bir gelecek hedefinde ortaklaşa buluşabilir, ortaya bu yönde bir irade koyabilirmiş. Hem 15 Temmuz, hem de 7 Ağustos'ta olan buydu.



Ortak dil, ortak eğitim, ortak kültür ve ortak tarih ile, bu coğrafyada yaşayan insanlar; Türk ulusunun üyesi olduklarına iknaya çalışılmış; ama –herkesin pekala bildiği gibi- bunda kısmen başarılı olunabilmişti. Çünkü millet olabilmek için bir de bireyin siyasallaşmasıyla oluşmuş vatandaşlar gerekirdi. Ki Gülen Darbesi'yle ortaya çıkan büyük tehdit, her kesimden vatandaşın -kendilerine göre farklı gerekçelerle- canlarını ortaya koyarak bu tehdide karşı çıkması, bu son faktörün de yerine gelmesini sağladı.



Sonuç, Türkiye sathına yayılmış Yenikapı ruhuydu… Bu ortak duygunun kaybedilmemesi için iktidar da, muhalefet de, sivil toplum da, birey birey vatandaşlar da çaba sarfetmeli... Çünkü çok değerli….




#Yenikapı mitingi
#FETÖ