Tarih tarafından kirletilmiş şehirler

03:0013/05/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Gündemde
; yeni Başbakan adayı hakkında kulisler; Schengen'in kaldırılması için AB'den gelen açıklamalar; Kilis'in güvenliği konusunda Cumhurbaşkanı'nın sözleri ve elbette Suriye var.


Ama ben, dünyada trafiğin en yoğun olduğu şehirlerle ilgili haberdeyim. 2015 yılı trafik endeksi verileri derlenerek yapılan sıralamada İstanbul'un trafik yoğunluğunda Mexico City ve Bangkok'tan sonra üçüncü sırada yer aldığı haberinden bahsediyorum. Rio de Janerio'nun dördüncü olduğu listede Los Angeles ise onuncu sırayı almış. O listeye, neden gökdelenler arasına sıkışıp kalmış yollarına neredeyse kat çıkılacak duruma gelmiş olan New York değil de; “yayla gibi” tabir edilen geniş caddeleriyle Los Angeles girmiş bir fikrim yok… Ama zaten konu da bu değil.



Konu, listede Rio De Janeiro'yu görünce, aklıma gelen La Ville Radieuse adlı kitap ve o kitapta yazanlardan esinlenen mimarların yaptıkları…



Avrupa'daki aydınlanma sonrası kentleşme süreçleri ilginçtir. Ütopyacılar diye adlandırılan bir kısım mimarın görüşleri daha da ilginçtir…



Pozitivizmi mimariye tahvil edenler olarak tanımlayabileceğimiz bu insanlara göre, modern topluma “tarih tarafından kirletilmemiş” mekanlar gerekiyordu. Devrimci Fransa'nın gelecekteki başkenti Paris yerine sıfırdan inşa edilecek ve adına “özgürlük” denecek şehir olmalıydı. Bu şehir, kesin, ayrıntılı ve kapsamlı şekilde önceden planlanmalıydı. Yeni başkent, evrenselliğiyle zamanın ve mekanın otoritesine kafa tutmalıydı. Tabii ki Fransa'da hiçbir zaman böyle bir şehir inşa edilmedi; ama Brezilya'da Rio De Janeiro'nun yerine yeni bir başkent inşa edilerek, bu uçuk fikir denendi…



Sırayla gidelim.



1933'te yayınlanan ve kentsel modernizmin kutsal kitabı olarak bilinen La Ville Radieuse'de mevcut şehirler için neredeyse ölüm fermanı çıkarılmıştı. Halihazırda varolan şehirler işlevsizdi, sağlıksızdı ve estetik duygusunu incitiyordu bu kitaba göre. Hepsini yerle bir etmek gerekiyordu. Yalnızca estetik ahenk kurallarına ve kişisellikten arınmış işlevsel işbölümü mantığına dikkat ederek sıfırdan başlaması öngörülen üç projeye; Paris, Buenos Aires ve Rio De Janeiro'ya odaklanan kitap, geleceğin şehirlerine rehberlik etmesi amaçlanan ilkeleri ortaya koyuyordu.



Yeni bir şehirle değiştirilecek bu üç başkentte de işlevler öncelikli olacaktı. Çünkü estetik kadar mantık da şehrin herhangi bir kısmının muğlak olmamasını talep ederdi. Mimari “kaosun” ve “kendiliğindenliğin” düşmanı olmalıydı…



Sonra bir mimar, yazarı Corbuiser olan ve kağıt üzerinde bir deneme olarak kalan bu kitaba hayat vermeye kalkıştı. Brezilya'nın başkenti Brasilia'yı 1950'lerde 3 yıl içinde inşa etti. Bu; içine düzenli parçalardan kamu binaları dikilmiş, merkezin etrafına düzenli olarak yerleştirilmiş eşit büyüklükte, eşit bölünmüş caddeleri olan, özdeş binalardan, eşit bölgelerden oluşan bir şehirdi. Hatta nasıl ki, Washington DC'de normallik standartlarını taşımaktan aciz insanlar, tüm halkaların dışında belli uzaklıkta Potomac nehrinin diğer kıyısında yaşıyorsa, Brasilia için de bu durum geçerli olacaktı, insanlar da şehir kadar steril olmalıydı.



Ama şehrin sakinleri için Brasilia giderek bir kabus haline geldi. Şehirde yaşayanlarca Brasilitis adı verilen bir sendrom ortaya çıktı. Çünkü öyle dizayn edilmişti ki şehir, hiçbir yerde kalabalık oluşmuyordu, sokak köşeleri bomboştu, şahsiyetsiz yerler ve yüzü olmayan insan figürleri sözkonusuydu. Usandırıcı bir tekdüzelik vardı şehirde. Belirli toplanma alanları dışında insanların tesadüfen karşılaşmasını olanaksız kılan bir plan yapılmıştı. Buluşmaların planlandığı yerlerde buluşmak da halkın deyimiyle “Gobi Çölü'nde bir buluşma ayarlamaya benziyor”du.



Brezilya'nın ikinci büyük şehri Rio De Janeiro hala dünyanın çok kalabalık, belki trafiği en yoğun, belki suç oranları bile yüksek ama dünyanın en eğlenceli şehirlerinden; fakat şahsen Brezilya'nın başkenti Brasilia'nın, sosyoloji kitaplarında korkunç varoluş hikayesiyle karşılaşana dek sadece adını biliyordum…



İstanbul'un trafik sorununa gelince; çözülmeli elbette, en azından bu sorun çıldırtıcı olmaktan uzaklaştırılmalı –nasıl olacak bilemiyorum-; ama sanırım şehirlere bir parça da kaos, öngörülemezlik, tesadüfilik ve kendiliğindenlik gerekir. Şehir dediğin, tarih tarafından kirletilmiş olmalıdır. İnsan anlamı çünkü ancak sokak köşelerinde, mahalle aralarında, kalabalıkta ve tarihsellik içinde varedebilir…



Gobi Çölü'nde ya da çöl benzeri şehirlerde değil…


#Schengen
#Corbuiser
#Kemal Kılıçdaroğlu
#Pozitivizm