Biliyorsunuz; PKK'nın, 2 yıllık bir çatışmasızlık döneminin ardından yeniden öldürmeye başlamasının faturasını, HDP'ye değil, PKK'ya değil, ulus-üstü güçlere de değil, ama AK Parti'ye ve Erdoğan'a çıkardılar.
Bunlar arasında en kötü niyetli olanlar, Erdoğan'ın, “biz faniyiz, Başkanlık sistemini toprağa götürecek değiliz, bunu ülkem için istiyorum” ve benzeri cümlelerinin de bulunduğu seçim dönemi konuşmasından “400 vekil verin, bu iş huzur içinde çözülsün” lafını cımbızlayarak PKK şiddetinin Erdoğan'ın eseri olduğunu kanıtladığını düşünüyor.
Bu insanlar, gerçeklikten o kadar uzaklaşmış, mantalite ile bağlarını öylesine koparmış durumdalar ki, Erdoğan'ın 400 vekil çıkaramadı diye bir terör örgütünü harekete geçirebilmesi üzerine kurulan bir tezin, akıllıca olmadığını düşünemiyorlar.
Ne yani, PKK'nın lideri Erdoğan mı ki, 400 vekil çıkaramamanın intikamını almak için PKK'yı yeniden hareketlendirebiliyor? Ne yani, PKK da Erdoğan'ın talimatını emir mi telakki ediyor? Bunlar cevabı olmayan sorular, ama kötü niyetliler ısrarla “zaten tehdit etmişti” önermesinin kanıtı olarak o cümleyi kullanmaya devam ediyor; Erbakan'a yaptıkları “kanlı mı olacak kansız mı” şeklindeki cımbızlama yönteminin, Erdoğan örneğinde de tutmasını umuyorlar.
Bu insanları, ölesiye savundukları Demirtaş'ın PKK'yla neredeyse açık bir göbek bağının olduğuna, Erdoğan'ın ise PKK şiddetini yeniden başlatacak kudretinin olmadığına ikna edecek bir cümle yok. Hiçbir argüman onları tatmin etmeyecek, hiçbir sebep-sonuç çıkarımı yanıldıklarını kabul etmelerine sebep olmayacak. Bu konuda, kelimeler dünyasının onlar için ne anlamı, ne geçerliliği bulunuyor.
Dolayısıyla bunlara laf anlatmaya çalışmak da giderek gereksizleşiyor.
Bir de PKK şiddetini hazırlayanın Çözüm Süreci olduğunu öne süren AK Parti karşıtları var ki, önermeleri yanlış ama en azından ayağı yere basar gözüktüğü için bir açıklamayı hak ediyor. Bu tezi savunanlara göre “Kürtler çok şımartıldı, PKK'nın önü çok açıldı, eh örgüt de kendisine sunulan zeytin dalını kesip tepemize çıkmak için basamak olarak kullandı”. Bu mantığa göre; devlet, eski inkar ve asimilasyon politikalarını sürdürmeye, PKK'nın tepesine demir yumruğu indirmeye devam etseydi, terör bu kadar azmazdı/azamazdı.
Öyle mi olurdu gerçekten? Sanmam.
Çünkü devlet, Kürtlerin gaspedilmiş haklarını adım adım iade ederken, Kürtler adına savaştığını söyleyen bir örgütün tepesine bomba yağdırmaya devam etseydi, çözüm sürecinin akim kalması mukadder olurdu. Çünkü temelde PKK'nın ortaya çıkmasına neden olan, Kürtlerin haklarının devlet tarafından inatla gaspedilmeye devam edilmesiydi. Geldiğimiz noktada PKK'nın artık Kürtlerin hakları ya da eşitliği için savaştığını söylemek zor. Zira, 2 gün önce yazdığım (19/08/2015) “Yeni Türkiye Barış İçin
Ne mi Yaptı?” başlıklı yazıda belirttiğim gibi, devletin attığı 40'a yakın adıma karşılık, PKK olduğu yerde saydı, çekilmeyi bırakın silahları dahi bırakamadı.
Bırakamadı, çünkü silah bırakmak demek, Kandil'in otoritesinin bitmesi demek. PKK'nın işlevsizleşmesi, neredeyse ontolojik bir yokluğa düşmesi demek. Dolayısıyla örgütün seçimlerden sonra tekrar öldürmeye başlamasının Kürtlerin temsiliyetiyle ilgisi yok, kendi varoluşuyla ve bölgedeki konjonktürü fırsat bilmesiyle ilgisi var. Örneğin askeri baraj gibi akla zarar bahaneler tutmadı; Suruç saldırısı ve Türkiye'nin DAEŞ'e destek verdiği tezi de sahih bir yaraya, derde dayanmıyordu, yapaydı. Dolayısıyla, her ne kadar aksi iddia edilmeye çalışılsa da, seçimlerden sonra başlayan terör eylemleri moral olarak dayanaksız, gerekçesiz, tutarsız ve argümansız. Devlet, PKK ile olan tarihinde ilk kez olarak haklı konumda bulunuyor ve bunu sağlayan da Çözüm Süreci kapsamında yapılanlardı. PKK'ya yüz verilmedi yani yapılması gerekenler yapıldı. Bu, 90'lara dönmek isteyen ama bunun için bahane üretmesi gereken PKK'nın elini açığa düşürdü…
Sonuçta, 2 koca yıl boyunca kimsenin ölmemesini sağlayan da ÇözümSüreci'ydi. Etnik ayrım olmaksızın tüm
TC vatandaşlarının eşitlendiği bir atmosferin yaratılması da Çözüm Süreci sayesinde söz konusu olabildi. Başka hiçbir faydası olmasa bile, son iki madde, Sürecin devam ettirilmesi için yeteri derecede önemli bir sebep olurdu.