Milliyetçiliğin melankolisi: Çekik gözlüleri dövmek

04:0011/07/2015, Cumartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

İlginçtir, Ramazan ayını, Çin'in Doğu Türkistanlı müslümanlara uyguladığı “oruç yasağı”nı telin etmekten çok, yakaladıkları her çekik gözlü turisti dövmeye kalkışan ülkücüleri konuşarak geçirdik.Zira, tek kabahati Çinliye benzemek ve yanlış zamanda yanlış ülkede bulunmak olanların başına gelenler de, bir ırka mensup olmaları nedeniyle idi. Bu, Doğu Türkistan'daki Çin işkencesi kadar sistematik değilse bile, tıpkı Uygurlara yapılanlar gibi haksızlık ve zulümdü. İş öyle bir noktaya vardı ki, ülkücüler

İlginçtir, Ramazan ayını, Çin'in Doğu Türkistanlı müslümanlara uyguladığı “oruç yasağı”nı telin etmekten çok, yakaladıkları her çekik gözlü turisti dövmeye kalkışan ülkücüleri konuşarak geçirdik.

Zira, tek kabahati Çinliye benzemek ve yanlış zamanda yanlış ülkede bulunmak olanların başına gelenler de, bir ırka mensup olmaları nedeniyle idi. Bu, Doğu Türkistan'daki Çin işkencesi kadar sistematik değilse bile, tıpkı Uygurlara yapılanlar gibi haksızlık ve zulümdü. İş öyle bir noktaya vardı ki, ülkücüler Çinli diye bir Uygur Türkünü dövdü. Adamın kimliği ise dayaktan sonra ortaya çıktı.

Ramazan ayı boyunca benzeri olayların sürmesinde, MHP lideri Bahçeli'nin bir röportajda yaptığı “Bunlar genç çocuklar. Birisi sürükler, bunlar da arkasından gidebilir. Hem Koreli ile Çinliyi ayırt edecek özellik nedir? Çekik göz… Baktı ki ikisi de çekik göz… Fark eder mi efendim?” yorumu da etkili olmuş olabilir.

Ama hayır, “devrimci şiddet”in neredeyse bir tür seküler kutsal olarak itibar gördüğü yerde, o klasik “ülkücüler de dayaktan başka şey bilmiyor” dikotomisine sıkışmak gerekmiyor, çünkü solcu şiddetiyle ülkücü şiddeti arasında, görece bir moral fark olsa da maddi hiçbir fark yok. Üstelik etnik milliyetçilerin bu tür durumlarda, dışarıdan aptalca gibi gözükecek bir tarzda şiddete savrulmasının kendi içinde nedenleri var. Bu tür milliyetçiliğin sosyo-psikolojisi son derece kırılgan ve melankolik bir içerik taşıyor çünkü.

Durumun adı etnik milliyetçilik evet, çünkü İsrail'in Gazze'yi vurduğu ve timeline'ların ölü bebek fotoğraflarıyla dolduğu günlerde bile ülkücülerin tepkisi ”yahudi dövmek” şeklinde olmadı. Dolayısıyla Sincan Özerk Bölgesi'ndeki dini kısıtlamalara yönelik ülkücü tepkilerin altında dini hassasiyetten ziyade yoğun olarak “etnisite” olduğunu varsayabiliriz.

Gelelim kırılganlığa; Türk ırkının daha eskiden bu yana var olduğuna yönelik görüşler bulunmasına rağmen, baskın görüş Türklerin ve Türklüğün dünyaya Uygur Bölgesinden yayıldığı şeklinde. Dolayısıyla buradaki milliyetçiliğin temelini Hobsbawn'a referansla kapitalist gelişimle ya da Gellner gibi ilerlemecilikle açıklamak mümkün değil. Bu milliyetçiliğin hayal mi edilmiş, yoksa inşa mı edilmiş ya da icat mı edilmiş olduğunu da tartışmanın anlamı yok.

Ama şu rahatlıkla söylenebilir; Türkiye'deki ülkücülerin Doğu Türkistan konusunda “gördükleri her çekik gözlüyü dövmeye” varacak denli irrasyonel davranmalarındaki melankolik-romantizm, Doğu Türkistan'ın Türklük açısından “ilk” olarak bilinmesiyle yakından ilgili.

Evet milliyetçiliğin Fransız Devrimi sonrası ortaya çıktığı varsayılır, modernizm ürünüdür ve topu topu 200-300 yıllık bir tarihi vardır; ama milletleri bütünleştiren şeylerden biri de, modern zamanlar öncesi aidiyet temellerini açıklayabilmektir. Doğu Türkistan'ın Türkiye'deki Türk milliyetçileri için anlamı biraz da tarihselliktir yani. Sonuçta, Uygurlar Türkiye'deki etnik milliyetçiler için bir aynadır. Doğu Türkistan da, hem köktür, hem de Türklüğün daimi-sürekli olmasının sembolüdür. Bu tür milliyetçilere göre modern Türk milleti, eski aidiyetin sürekliliği ile irtibatlıdır. Lafı bu nokta itibariyle Anderson'a getirebiliriz: Milliyetçiliğin tarihi kısa, ama hayali uzundur.

Gelinen noktada, Uygurlara yapılanlar için Çinli gözüken herkesi dövme eylemindeki akıl dışı hezeyanın sebebi Uygur Türkleri'ne yönelik varoluşsal bağlılıkla ilgili sıkışma hali yani. Bu sıkışma, temeli tarihsellikle sağlamlaştırılan bir aidiyet hissi ile halihazırda içinde yaşanılan ülkedeki vatandaşlık tanımı arasındaki uzaklıkla ilgili.

Sorun; tarihsel, kültürel, etnik sürekliliğin modern hayat içinde realize edilememesi: “Uygurlar biz ve biziz ama Türkiye'ye değil vatandaşlık bağıyla Çin'e bağlılar” düşüncesi. Bu da, Doğu Türkistan'ı uzak vatana, Uygurları da çok istendiği halde yardım eli uzatılamayan kayıp soydaşlara dönüştürüyor…

Sonuç: bütün çekik gözlüleri döverek tatmin olan bir kitle… Melankolik ve hezeyan içindeki çaresiz milliyetçiler…

Not: Yazı için Dr. Ruhtan Yalçıner'in “Etnisite ve Milliyetçilik: Eleştirel Bir Değerlendirme” başlıklı makalesinden faydalanılmıştır (2014).
#Doğu Türkistan
#Milliyetçilik
#Melankoli