Küreselleşme teorileri okuyanlar bilir; “yer-olmayan” ya da “yok-yer” kavramlarının geçmediği kitap yok gibidir. Nedir bu “yer-olmayan” yerler? Mesela havaalanlarıdır. Dünyanın neresine giderseniz gidin, havaalanları neredeyse birbirinin aynıdır. Bilmeseniz, havaalanının mimarisine bakarak indiğiniz yerin Avrupa'da mı, ABD'de mi yoksa başka yerde mi bulunduğunu tahmin edemeyebilirsiniz, çünkü bir mekanın havaalanı diye anılabilmesi için belirli standartlar vardır ve bu standartlar dünyanın her yerinde aynıdır; tıpkı “küresel dil” İngilizce'nin yerel dille yan yana istisnasız tüm havaalanlarında bilgilendirme için kullanılması gibi...
Büyük zincir oteller de böyledir; Four Seasons'ın ya da Hilton'un standartları Dubai'de neyse New York'ta, İstanbul'da, Şanghay'da da hemen hemen aynıdır. Büyük alışveriş merkezleri, süpermarketler, bankamatikler, expres otoyollar da küreselleşmenin bir göstergesi olarak “aynılaşmış” dolayısıyla “yer-olmayan” haline dönüşmüş mekanlardır; detay ve ayrıntılarda farklılık görülebilir, ama bu tür yerler yerellik hissi vermez. Bu mekanlarda anı biriktirilemez, tarihsellikten söz etmek de olası değildir, geçicilik ve köksüzlük hakimdir.
Bunu niye anlatıyorum? Çünkü insan küreselleşirken, yani mekanını ve zamanını küresel kodlara göre yeniden üretirken, kendini de yeniden üretmiştir. Bu üretim ise, insanı da tıpkı mekanlar gibi “yerel” olmaktan çıkarmıştır. Aynı küreselleşme kitapları bunu bireyin “kimliksizleşmesi” ve “yersiz-yurtsuzlaşması” olarak tanımlar. Yersiz-yurtsuzlaşma lafı boşuna değil, çünkü bu yeni insan modeli, konforu sağlandığı takdirde dünyanın herhangi bir yerini kendi “evi” bilecek biri değildir sadece; aynı zamanda “davranış kalıpları” da tektipleşmiş insandır.
Biraz daha açmam gerekirse; modern dünyanın “global” köyünde bizi sarsan her şey, herkesi sarsmaktadır; ya da bir Amerikalıyı sarsan her şey bizi de sarsmaktadır. Çünkü insanlar ve onların davranışları yeniden üretilerek tıpkı havaalanlarının mimari bir standarda oturtulduğu gibi, insanlar da kalıp içine sokulmuştur.
Sözgelimi geleneksel kültürümüz bize “şöhret afettir” der; ama modern kültür şöhreti fetişleştirir. Öylesine derin bir fetişleştirmedir ki bu; pozitifi de negatifi de toplum tarafından büyük bir coşkuyla kabul görür. Geleneksel toplumda genellikle yaşla ve tecrübeyle elde edilen ve sınırlı olan bilgi yerini; teknolojiye, kitle iletişim araçlarına, bilginin seri üretiminin yapıldığı bir sürece bırakır. Medyada adı ve yüzü en çok gözükenler, ama pozitif ama negatif eylemlerle olsun kendi kitlesini, -hem hayranlarını, hem de karşıtlarını- yaratır. Tek mesele şöhret olmaktır; gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Seri katil, kitlesel katliam gibi eylemler de, kentlerle ortaya çıkan “modernizm” ürünleridir ve yarattıkları dehşetle, popüler kültür için elverişli bir alan sunarlar. Mesele şöhret dedik, “dehşet yaratma”, “cinayet” gibi geleneksel aklın ve ahlakın kabul etmeyeceği eylemler, popüler kültür için sorun olmaz, çünkü mühim olan şöhretin sahibinin iyi ya da kötü biri olması değildir; önemli olan şöhretin kendisidir.
Karındeşen Jack'ten sonra gelmiş geçmiş en popüler seri katillerden Charles Manson nasıl ki; çok hem nefret edilip hem çok sevilmiş, fan kulüpler oluşturan bir hayran kitlesine sahip olmuşsa; nasıl ki Leydi Diana'nın ölümüne –konunun bizimle herhangi bir ilgisi olmamasına rağmen- dünyanın neredeyse geri kalan tamamı çok üzülmüşse; Atalay Filiz'e de yerel çapta aynı tepkiyi veren bir toplum var artık. Çünkü şöhret nasıl modern bir olguysa, şöhrete verilen tepki de hem o kadar modern, hem de kalıplaşmıştır artık.
ABD'de ya da Avrupa'da da ünlü bir seril katil yakalandığında onunla fotoğraf çektirmek isteyenler olmasına şaşırmayacağım gibi, Türkiye'de de yerli seri katilimiz Atalay Filiz'le fotoğraf çektirmek isteyen vatandaşlar olduğunu bilmek beni şaşırtmazdı. Tuhaflık o polislerin sıradan vatandaş olarak katille fotoğraf çektirmek istemesinde değildi –insanları buna neredeyse zorlayan bir şöhret kültürü içinde yaşıyoruz- sorun, görev başında olduklarını ve o Atalay Filiz'in adalet önündeki pozisyonunun medyatik bir şöhret değil bir katil olduğunu unutmalarıydı.
Havaalanları gibi insanlar da aynı artık. Katille fotoğraf çektirmek gibi ancak ABD'den geldiği zaman anlaşılır ve açıklanabilir duracak fotoğraf karelerini Türkiye'de de görmeye başlamamızın başka bir açıklaması var mı?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.