IŞİD algısını yok etmenin gerçek bedeli!

04:0024/07/2015, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Olaylar şöyle gelişti: Türkiye IŞİD ortaya çıktığı günden bu yana, Suriye rejimini zayıflatmak amacıyla IŞİD'e destek vermekle suçlandı. Oysa bu bir algı operasyonuydu.Bilirsiniz, algı oluşturmak için kanıta ihtiyaç yoktur; uluslararası güçler ve onlara destek veren yerli muhalifler eliyle ortaya bir şayia atılır. Bu şayia, bir “ortak inanç” oluşturulana kadar birden çok sayıda kanal tarafından, onlarca belki yüzlerce kez tekrarlanarak kanıksanana dek yaygınlaştırılır. Sonunda tamamen uydurma dahi

Olaylar şöyle gelişti: Türkiye IŞİD ortaya çıktığı günden bu yana, Suriye rejimini zayıflatmak amacıyla IŞİD'e destek vermekle suçlandı. Oysa bu bir algı operasyonuydu.

Bilirsiniz, algı oluşturmak için kanıta ihtiyaç yoktur; uluslararası güçler ve onlara destek veren yerli muhalifler eliyle ortaya bir şayia atılır. Bu şayia, bir “ortak inanç” oluşturulana kadar birden çok sayıda kanal tarafından, onlarca belki yüzlerce kez tekrarlanarak kanıksanana dek yaygınlaştırılır. Sonunda tamamen uydurma dahi olsa söylemler ortak kanaatlere, kanaatler inanca dönüşür. Bundan sonra geçmiş olsundur, inançları değiştirmenin artık imkanı yoktur.

Türkiye'nin IŞİD konusunda başına gelen şey, tam olarak buydu. Zira, ABD başta olmak üzere karar verici güçler, binlerce masumu öldüren ve öldürmeye devam eden Esed rejiminin yok edilmemesi gerektiğine karar verdi. Bunun için hem Türkiye'nin durduğu ahlaki zemini ayağının altından kaydıracak, hem de Ortadoğu barışı için “büyük bir tehlike” görüntüsü verecek bir manivelaya ihtiyaç vardı. Ne ilginçtir ki, bu manivela ihtiyaç duyulduğu anda bir pıtırak gibi ortaya çıktı: IŞİD.

Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiği tezinin tekrarlana tekrarlana inandırıcılık kazanması, Türkiye'nin Suriye konusunda uluslararası güçlere insani/siyasi/ahlaki zeminden yükseldiği için haklılık içeren uyarılarının hedefe varmasını engellediği gibi; bölgede PKK/PYD'nin de güçlenmesine ve bu örgütlerin Kürtlerin megalo ideası olan “Büyük Kürdistan”ı nihayet kurabilecekleri fikrine kapılmalarına neden oldu.

Domino etkisi bu olsa gerek; önlerinde bir devlet kurma ihtimali belirmişken, New York Timeslarda ve benzerlerinde PYD “savaşçılarına” övgüler düzülüyorken, neden daha azına razı olsunlar ve Türk Devleti ile haklar temelinde barışmayı kabul etsinlerdi ki…

Ahlaki olan bu değildi ama zaten yüzyılda bir elde edilen bu şans sayesinde ahlakı filan düşünecek durumda değillerdi, hem tarihi kandan ve pusu kültüründen ibaret eli silahlılardan, şartlar onların lehine evrilmişken siyaseten ahlaklı olmalarını, verdikleri sözü tutmalarını beklemek iyimserlik olurdu.

Sonuç: PKK/HDP kalkmamış gibi yaparak masadan kalktı.

Eh, karar vericilerin, istikrarlı ve halklarla barışmış bir Türkiye'dense kaos içinde, terör tehdidi altında ve bırakın bölgeyi kendine bile hayrı dokunamayacak bir Türkiye'yi tercih edeceğine şüphemiz yok ise, “Türkiye IŞİD'i destekliyor” tezinin bu anlamda da çok kullanışlı olduğu açık.

Sonrasını biliyorsunuz.

Reyhanlı ve Suruç saldırıları. Bunları Türkiye'nin IŞİD politikasına bağlamalar. Kandilden gelen küstahlıklar. Bir yandan barış deyip, diğer yandan kan donduran bir soğukkanlılıkla insanları sokaklara yani ölmeye ve öldürmeye çağıran Selahattin Demirtaş performansları. Ve bu ölümcül performansa tutulan alkışlar.

Olayların bu noktaya varmasında kendilerine “cemaat” diyen hainler çetesinin “katkısı” inkar edilemez. Ama onları esefle, hayretle, nefretle ve –itiraf etmeliyim- tiksinme duygusuyla uzun zaman önce tanımıştık zaten. Yeterince iyi tanımamış olduklarımız, Selahattin Demirtaş'ın bu masa devirme işinde koçbaşı görevi göreceği, Gezi'de değil, 17-25 Aralık'ta da değil ama Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde ayan beyan ortaya çıkmış olmasına rağmen; o gün bu gündür Demirtaş'ı yerlere göklere sığdıramayan, sahnelediği her ölüm pornosunu görmezden gelip, iki gezi esprisi üç bağlama notasından “çiçek çocuk” profili çıkaran –güya- vatanseverler.

Ne Erdoğan düşmanlığıymış, ne AK Parti nefretiymiş arkadaş. İnsan kanına, çatışmaya, hatta giderek vatanın bölünmesine mal olma ihtimaliyle bile sarsılmayan bir nefret… Türk ve Kürt solunun, ulusalcıların, kısmen CHP'lilerin, Doğan medyasının, Cihangir tayfasının yarattıkları Frankenstein'dan hala memnun olup olmadıklarını bilmiyorum.

Bildiğim, Türkiye IŞİD noktalarını bombalamaya başladıysa; bunun bir nedeninin de “IŞİD'i destekliyor” görüntüsünü değilleme refleksi olduğu. Hükümeti düşürmek için memleketin düşmesine göz yumacak kadar kendini kaybeden yerli oryantalistler, şimdi mutlu olabilirler yani. Türkiye, ağır bir bedel karşılığında IŞİD'i desteklemediğini kanıtlamaya uğraşıyor.

Gerçi bu sefer de hepsi birer savaş karşıtı güvercine dönüşebilir. Hatta içlerinden en yarım akıllıları yavaştan IŞİD güzellemelerine başlarsa hiç şaşırmayın. Maksat hükümete darbe vurulsun, yaptığı her şey eleştirilsin. Ama bu arada memleket de gidecekmiş, amaaan onlara ülke mi yok, gidiversin…
#Suriye rejimi
#esed
#ışid
#chp