İhanet ve daniskası

04:0026/02/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Yine oldu; bu ülkede 29 kişinin katili olan canlı bomba için taziye çadırı kuruldu. Demokrasinin imkanlarını kullanarak Meclis'e gelen, devletin topladığı vergilerden maaş alan HDP'li vekil Tuğba Hezer de o çadıra gitti. Tepkiler yükseldi ama HDP vekilleri, canlı bombaya verilen desteği hafife alarak üstünü örtme derdindeydi: Taziyeye gitmek, onaylamak değildir.



Çünkü HDP'lilerin çoğu siyasette bağımsız aktörler olmadıklarını, terör örgütleri PKK ve PYD'nin kuyruğuna takılmış birer kukla olduklarını daha önce “sırtımızı PKK'ya dayıyoruz” ve benzeri incilerle defalarca kanıtlamışlardı. Taziyeye giden vekili de, o parti içindeki benzerlerini de; içlerindeki kötülükle, hainlikle kendi hallerine bırakalım.



Peki ya Kemal Kılıçdaroğlu'na, bir zamanların meşhur HDP sevici aydınlarına ne demeli? Kılıçdaroğlu taziye çadırına gitmeyi “ihanet” olarak değerlendirmiş; vaktiyle Demirtaş'ı yere göğe sığdıramayan aydınların da Ankara saldırısı sonrası ağzını bıçak açmıyormuş.



Peki ama, Kılıçdaroğlu'nun partisinin vekili değil miydi 7 Haziran seçim sabahı Selahattin Demirtaş'a “birlikte iyi salladık” diyebilecek kadar yakınlık kesbeden… Sırf AK Parti Meclis'te yüksek sandalye sayısına ulaşamasın diye “her CHP'li aileden bir oy HDP'ye” çalışmasını alttan alta CHP'liler örgütlemedi mi?



7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan terör saldırılarını neredeyse Erdoğan'ın örgütlediğini ima eden koroya katılmadı mı Kılıçdaroğlu ve güya demokrasi isteyen beyaz elit kesimler… Kanaat önderleri, akademisyenler filan elele verip, PKK'nın seçimlerin hemen ardından yeniden başlattığı terörün kabahatini, “400 vekil verin, bu iş huzur içinde çözülsün” sözü dolayısıyla Erdoğan'a yıkarak, terör eylemlerinin asıl faillerini neredeyse temize çekmediler mi?



O günlerde cemaat desteğiyle yapılan propagandaya baksanız, PKK'yı Erdoğan'ın yönettiğine, seçimlerden sonra PKK'ya haber salarak terörü yeniden başlatacak kadar örgüte hakim olduğuna rahatlıkla inanabilirdiniz, o derece çığırından çıkmıştı bazılarının asgari müştereği olan Erdoğan nefreti. Memlekette kanın gövdeyi götürmesini Erdoğan'a tercih edecek noktaya kadar gerileyebildiler, bundan nedamet filan getirmiş de değiller.



Kılıçdaroğlu'nun o dönemde yaptığı “Eğer terörü bitireceksen ben o 400'ü tamamlayacağım” sözü, dolaylı olarak teröristleri ve onların destekçilerini meşrulaştıran sözler değil miydi sözgelimi? 7 Haziran öncesi HDP Mitingi'nde patlatılan bomba dahil olmak üzere, PKK'nın ya da türevlerinin çeşitli amaçlarla patlattığı her bombayı devlete yıkan Selahattin Demirtaş'a destek çıkarak her defasında devleti suçladılar. Ellerinde tek bir kanıt yokken bile sadece devleti suçlamak HDPKK çevrelerine sınırsız bir konfor ve meşruiyet temin ederken; onları pervasızlaştırıp şımarttı da…



Oysa Demirtaş'ın her patlamada “devlet yaptı” deyişi; PKK'ya toz kondurmamak içindi; tıpkı bugün, YPG-PYD ve PKK arasındaki organik bağı görünmez kılmak için Türkiye'yi DAEŞ'e destek vermekle suçlaması gibi…



Sonunda, Rusya'dan ABD'sine İran'ından Esed'ine dek dört koldan verilen destekle YPG-PYD'nin sırtını sağlama aldığı anlaşıldı. Dolaylı olarak da, PKK'nın. Son olarak Ermenistan'ın PKK'ya silah göndereceği haberi düştü ajanslara…



7 Haziran seçimlerinden sonra teröre ama o ama bu yolla, ama şu nefret ama bu öfke nedeniyle dolaylı destek vermiş ise ağlamakla meşgul. Çünkü, terörün vicdansızlığı ve kötülüğü artık tevil götürür, hafife alınır ya da hedef saptırılabilir cinsten değil. İkincisi Türkiye'ye PKK üzerinden küresel bir kuşatma kurulduğu da gün gibi ortada…



Bu kuşatma belki her durumda kurulacaktı; ama en azından bugün terörü lanetleyenler, geçmişte aynı terörün neredeyse sırtını sıvazlamış olmayacaktı… Şimdi ağlamak boşuna.


#İhanet ve daniskası
#7 Haziran seçimleri
#pkk
#ypg
#pyd
#Tuğba Hezer