Sanırım bu hayatımın hem bir yandan çok mutlu, hem en hüzünlü gezisiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 29-31 Aralık tarihleri arasında Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği ziyaretten bahsediyorum. Duygular bir uçtan bir uca savruldu; mutlu bir geziydi; çünkü Mekke-i Mükerreme'de Umre ibadetini ifa etme ve Peygamber Efendimizin Kabr-i Şerifinin bulunduğu Ravza-i Mutahhara'yı ziyaret etme fırsatı bulduk.
Suudi Kralı Kral Selman'ın emriyle Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın ziyareti nedeniyle Kabe'nin kapıları Türk heyetine açılınca, belki ömrü hayatta bir kez daha yakalanamayacak bir talihle Kabe'nin içinde dua etme imkanına kavuşabildik. Tarif edilemeyecek bir duygu olduğu için bu bölümü geçmek isterim; ama işte sonuçta; biz hangi yöne dönsen Kıble olan Beytullah'ın kalbinde, tam içinde, iki rekat namaz kılabildik.
Hüzünlüydü, çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gezilerinin gediklisi, herkesin Hasan Abi'si, Yeni Akit Gazetesi Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya ziyaretin Medine ayağında, Mescidi Nebevi ziyaretinin yaklaşık bir saat sonrasında hayatını kaybetti. Tıbbi ekipman açısından tam donanımlı Cumhurbaşkanlığı sağlık ekibi bir buçuk saate yakın bir süre durmuş olan kalbi çalıştırmak için müdahalede bulundu. Ancak Hasan Karakaya'nın kalbi hayata dönmeye direndi.
Karakaya, umutsuz şekilde hastaneye kaldırıldı, ancak söylenenlere göre, artık yapılabilecek bir şey yoktu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, gecenin geç vaktinde artık hayatta olmayan Karakaya'nın bulunduğu Kral Fahd Hastanesi'ni ziyaret etti, ardından Hasan Karakaya'nın eşi Aysel Hanım ve Yeni Akit'in sahibi Mustafa Karahasanoğlu'nu arayarak taziyelerini iletti.
Cumhurbaşkanı'nın resmi ziyaretlerini izleme imkanı bulmuş bütün basın mensuplarının teslim edeceği gibi Hasan Karakaya, kişilik olarak ortamı bir anda neşeye boğabilen, espritüel, -bence en mühim özelliklerden biri olarak- hiç kimseyi kırdığı ya da üzdüğü görülmemiş, cana yakın biriydi. Mesleki olarak ise, hiç şüphe yok ki güçlü bir kalemdi. Göçüp gitmiş, artık bu dünyayla işi kalmamış mevta için; hem paralellerin, hem de birkısım –güya- solcuların nefret dolu, insaf ve merhametten nasipsiz yorumlarını okuyunca insan, Karakaya'nın kaleminin ne kadar etkili olduğunu daha iyi anlaşılıyor.
O, hiç şüphe yok ki, muhafazakar medyanın en önemli temsilcilerinden biriydi. Ama ondan da öte bir semboldü. Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminin en başından bu yana, Hasan Karakaya'yı bütün resmi gezilerine davet etmesini, Erdoğan'la Karakaya'nın çok eskilere dayanan hukukuna, dostluğuna bağlayanlar olabilir; ama bana kalırsa Erdoğan'ın ziyaretlerinde Karakaya'yı yanından hiç ayırmaması, çok güçlü bir mesaj da ihtiva ediyordu. Zira, Karakaya eski Türkiye'nin kara derilisi olan, bir Başbakan ya da Cumhurbaşkanı uçağında bulunmaktan örtük biçimde daima men edilmiş olan –başörtülü gazeteciler de bu gruba dahildir- muhafazakar gazetecilerin önde gelenlerindendi. O üstelik, parayı bulan ya da itibar gören çoğu muhafazakarın yaptığının aksine beyazlaşmaya da çalışmadı. Neyse oydu, snobe olmadı, beyazlara özenmedi, havalar binbeşyüz gezmedi, asla değişmedi; muhafazakar bir gazeteciydi ve hep öyle kaldı.
Dolayısıyla Hasan Karakaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem eski dostuydu ama bir yandan da, eski Türkiye'nin tanrı-yazarlarına, birinci güç haline gelmiş medya baronlarına, halka iğrenerek tepeden bakan mühendis gazetecilere karşı yine Erdoğan tarafından ortaya konulan güçlü bir tavrın; bir mesajın sembolüydü...
Mekanı cennet olsun, nur içinde yatsın.