Göz hizası

04:0017/08/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

ABD Eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey önceki gün Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e bir röportaj vermiş. Ama o kadar açık konuşmuş ki, röportaj hem bir itirafnameye, hem Türkiye için öngörülen yol haritasına, hem tehdide hem çaresizliğe aynı anda dönüşmüş. Jeffrey bir yandan “böyle devam ederse Türk halkı mahvolacak" diye ABD'nin politikalarından geri adım atmayacağını söylüyor –ki bu bir tehdit olarak okunabilir-, bir yandan da “Erdoğan ABD eksenine boyun eğse Türkiye'yi nasıl yönettiği sorun olmazdı" anlamına gelecek şekilde, içinde çaresizlik de barındıran bir tona geçiş yapıyor.



Kelime kelime olmasa da, biz bu anlamı çıkarabiliyoruz, zira Jeffrey röportajda neredeyse doğrudan; “Erdoğan ABD ve Avrupa'da sevilmiyor, çünkü Batı'ya boyun eğmiyor, hizaya gelmiyor, diz çökmüyor, bakmayın basında diktatörlükle suçlandığına, Avrupa ve Amerika'nın derdi bu değil, Erdoğan'ın dikbaşlılığı" mealinde şeyler söylüyor.



Üstelik bunları o kadar dolaysız söylüyor ki, insan, kurt bir diplomat için bu kadarı doğal olamaz diye düşünebiliyor. O yaşta, o konumda birinin, Türkiye'de ilgi çekeceği açık olan görüşlerini, lafı hiç dolandırmadan söylemesinin görünenden daha derin bir anlamı olmalı.



İlerleyen satırlarda Erdoğan'dan şikayet ederek O'nun oyunu kurallarına göre oynamadığını iddia ediyor Jeffrey. Ama bir yandan tarihten referanslar, anekdotlarla ABD'nin insan hakları, özgürlük gibi değerler üstüne kurulduğunu hatırlatırken; bir yandan da çıkarlar başka türlüsünü gerektirdiğinde o değerleri rahatlıkla çiğneyeceklerini o kadar rahat ifade ediyor ki... Şaşmamak elde değil.



Hem hukukun üstünlüğü, adalet, birey hakları gibi kavramlardan bahsedip, “adaletin siyasi ya da diplomatik herhangi bir değerlendirmeden ari olması gerekir" diyor; FETÖ'nün yeşil kartını ABD'nin siyaset kurumunun iptal edemeyeceğinden ve buna bağımsız mahkemelerin karar vereceğinden sözediyor, ama ilerleyen satırlarda ise: “Hükümetin idari yetkileri kullanılarak Türkiye'de suçlandığı şeylerden dolayı Gülen'in hayatı daha zor hale getirilebilir. İstihbarat ve polis birimlerinin Gülen'in hareketlerini takip edip incelemek üzere yönlendirilmesi gibi bürokratik adımlar atılabilir. Tabii bu tür bürokratik adımlar kolay atılmaz. Yönetimin 'bürokratik prosedürlere ya da basındaki eleştirilere takılmayın, bu iş olacak' şeklinde bir talimat vermesi şart" diye konuşuyor.



Yani, hem adalet diyor Jeffrey, hem de bürokrasiye talimat vermekten söz ediyor. Bir yandan insan hakları diyor, darbecilerin olası bir başarı ihtimalinde Türkiye'nin insan hakları cenneti olmayacağı hatırlatılınca da, Amerikan hükümetinin Türkiye'deki darbeye yönelik tavrını temize çekiyor. Kerry ya da diğer isimlerin Türkiye'ye yönelik salvo denilebilecek sözlerini, Amerikan hükümetini temsil etmeyen istisnalar olarak kabul etmemizi bekliyor.



Mesela hem Türkiye'de görev yaptığı sırada Gülen'in ordu içine sızdığını, polis ve yargıya aşırı şekilde sızmaların olduğunu tespit ettiğini söylüyor; -ki Wikileaks belgeleriyle bunları Washington'a gizli yazışmalarla rapor ettiği de ortaya çıktı zaten- hem de ABD'nin Gülen'le ilgili neredeyse “tarafsız" duruşunu Türk-Amerikan ilişkilerinin kötü gidişine bağlıyor. İnsan, tabi soruyor; hani ABD'de her şeyin üstünde adalet ve insan hakları vardı; iki ülke arasındaki ilişkiler niye Gülen'in durumunu belirlesin ki…



Hayır, niyetim ABD'li eski diplomatı eleştirmek ya da çelişki yakalamaya çalışmak değil. Bilakis, ABD'lilerden duyduklarımız arasındaki en aklı başında yorumlardan biri Jeffrey'ninki. Eski Ankara Büyükelçisi, yıkmaya değil yapmaya çalışmış, en azından düşmanlık etmemiş, ilişkilerin onarılması için kendince sorunun adını koymuş. Türkiye'de bulunmaktan ve bu ülkenin dinamiklerini az çok kavramaktan olmalı…



Ama Batı ittifakının hemen hiçbir üyesinin, siyasi aktörünün anlamamakta ısrar ettiği bir durum var, ki o da şu: Türkiye uzun bir süredir Batı ile ilişkisini güncellemek ve artık eşit, göz hizasında ilişki kurmak istiyor. Bu yeni durumu kabullenmek zor, çünkü onların gözünde Türkiye hala gelişmemiş bir Ortadoğu ülkesi, diğer Arap ülkelerinden bir farkı olmayan Türkiye'nin el pençe divan durması ve sadece talimatları uygulaması gerekiyor. Kibirli oldukları için görmüyor, görmedikleri için anlamıyor, anlamadıkları için inat ediyorlar. Bu inat giderek demode bir şeye dönüşüyor. Alışkanlıkları eskiyor ve güncel duruma uygun olmayan yöntemlerle lider devirmeye çalışarak Erdoğan'ın dikbaşlılığından kurtulmaya çalışıyorlar.



Bir vakitler olsa, yüzde yüz çalışacak formüller çalışmıyor ama… Zira sorun artık Erdoğan'ın dikbaşlılığı olmaktan çıkmış durumda… 15 Temmuz gösterdi bunu. Türkiye'nin klasman değiştirdiğini, sınıf atladığını ve Batı'yla eşit ilişki kurmak istediğini. O gece sokağa dökülen milyonlarca insan, sorunun Erdoğan'dan daha büyük olduğunun kanıtıydı aslında.



O yüzden kafalar karıştı. O yüzden, Batı medyasında Erdoğan'ı indirmeye çalışmaktan vazgeçelimcilerle, hadi topyekün saldıralımcılar aynı anda ortaya çıkmaya başladı. James Jeffrey'nin kafa karışıklığının nedeni de bu, samimi itiraflar tadında söylemeye çalıştığı da...


#James Jeffrey
#Cansu Çamlıbel
#Recep Tayyip Erdoğan