Fidel Castro efsanesi

04:0030/11/2016, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Özlem Albayrak

Küba'nın efsanevi lideri Fidel Castro öldü. Evet, solcusundan sağcısına, O'nu diktatör olmakla suçlayan İslamcısından Atatürk'le özdeşleştiren ulusalcısına dek hemen herkes Castro'yu efsane sıfatıyla anıyor. Çünkü, efsaneydi. Efsaneler iyiyle kötünün savaşını hikaye eder ve bu savaşın sadece iki rengi vardır: siyah ve beyaz.



Fidel Castro'nun uygulamaya koyduğu Küba'daki sosyalizm de, eşitliği, mutluluğu temsil ederken; ABD nezdindeki kapitalizm sömürüyü yansıtıyordu. Dolayısıyla Fidel Castro imgesi sadece Fidel Castro'dan ibaret değil, sosyalizmin kızıl elması olan eşitlik ülküsünün hayata geçmiş, başarılı olmuş yorumuydu. En azından solcuların ya da sol görüşlü olduğunu iddia edenlerin inancı bu. İnanç evet, çünkü efsaneler büyü gibidir ve aşkındır. Taraftarları tarafından neredeyse kutsal görüldükleri için de eleştirilmezler ve inanç nesnesi oldukları için tartışılmazlar.



Castro'nun hikayesi de böyle. Küçücük haliyle, hem ideolojik, hem ekonomik hem de politik olarak dünyaya hükmeden ABD'ye ve küresel kapitalizme, hem de merkezin tam dibindeyken kafa tutan ve onu yenemese bile başkaldırısıyla rakibinin özgüvenini sarsmayı başaran ya da öyle görülen bir ülkedir Küba. Küba'yı Küba yapan da Castro'dur.



Üstelik Castro'nun ve Küba'nın yaptığı bir şey daha var: Sol görüşlülere, tarihsel olarak devletlerin ve liderlerin sosyalizm-komünizm maceralarını bir “kişisel yönetim sorunu”na ya da “kaza”ya indirgemek için gerekçe vermek. Castro başarabildiyse, tüm sosyalist liderleri acımasız diktatörlere, sosyalist devletleri de mutsuzluk, acı ve ölüm makinesine dönüşmesine neden olan Marksist teorinin ontolojisi değildir. O halde başka bir dünya bunca korkunç örneğe rağmen hala mümkündür.



Korkunç örneklere gelince; Solun Rusya'daki serencamı malum, Ekim Devrimi sonrası Sovyet Sosyalizmi, muhaliflerinin üstüne ateş açtıran Lenin'le, ama en çok da yaklaşık 20 milyon insanın ölümüne sebep olan Stalin'le anılır. “Burjuva Devletin” –kapitalist devlet kastediliyor- bürokratik olmakla suçlandığı Stalin Rusya'sında, katı ve ağır bir bürokrasinin herşeye ve herkese egemen olduğu, “Parti” seçkinlerinden habersiz, bulutların bile hiçbir yere gidemediği rivayet olunur. Al sana, sosyalist ya da kapitalist dinlemeyen “Oligarşinin Tunç Kanunu”.



Çin örneği deseniz daha korkunç. Mao'nun toprak devrimi ve büyük sıçrama gibi ütopik olmasının dışında, bir çocuğun bile aklına yatmayacak projeleri uygulamaya kalkması, 25-40 milyon arası insanın açlıktan ölmesiyle sonuçlandı. Acımasızlığıyla bilinen Mao'nun döneminde, 20 milyon kişi de tutukluyken ama işkencelerle ama açlıktan çeşitli sebeplerle hayatını kaybetti. Kültür Devrimi sırasında öldürülenlerle birlikte ülkedeki toplam ölü sayısı 65 milyonu buldu.



Kuzey Kore'ye komünizmi getiren Kim İl Sung da, -Castro'nun kardeşi Raul'a devrettiği gibi- oğluna diktatörlük devreden tek komünist liderdir. Bu diktatör de açlıktan, hastalıktan, bakımsızlıktan kırdırdığı insanların yanı sıra idamları ve suikastleri ile yaklaşık 1.6 milyon Korelinin ölümüne neden oldu.



Pol Pot ise, yöntem olarak çoğunlukla idam şeklinde icra ederek Kamboçya halkının yaklaşık 1/5'ini, 2 milyon insanı öldürdü. Bunun dışında Vietnam'da 1 milyon, Doğu Avrupa'da bir milyon, Afrika'da 1.7 milyon, Afganistan'da 1.5 milyon kişi komünist yönetimlerce/liderlerce öldürüldü ya da ölmeye terk edildi.



Rakamlar ve tarihsel deneyim böyleyken, Castro'nun Küba'sı elbette öncülleriyle kıyas kabul etmeyecek denli başarılı bir örnek. Türkiye'deki solcuların Castro yönetimini eleştiren herkesi “burjuva” olmakla, “kapitalist” olmakla suçlamaları da gayet anlaşılır. Çünkü Fidel Castro solun tarihsel iddiasını tam olarak karşılamasa bile, karşılamaya en yakın örnekti. Efsaneleştirilmesi, mitleştirilmesi de işin doğası gereği…



Gelgelelim, Küba örneği solcuların “başardık” demesi için fazla istisnai bir örnek. Bir kere, tek. Tek örnek asıl sayılırken, hepsi birbirinden acı şekilde sonuçlanmış birden çok sayıda örnek neden “istisna” olsun ki…



İkincisi, Küba örneğinin başarısı da “bu kez sosyalizmle eşitlik ve mutluluk sağlamayı başardık” demek için yeterli derecede görkemli değil. Geçtiğimiz yılın başlarında Havana'da bulunduğum sırada, şehirde internet olup olmadığını sorduğum insanların, “genelde evlerde internet olmadığını, olsa bile hızının düşük olduğunu, ama “parti”den olan kişilere “ayrıcalık” tanındığını, onlara hızlı internet verildiğini” söylemesiyle pekişti bu fikrim. Üstelik Castro'nun yönetimi kardeşi Raul'a bırakmasından, 900 milyon dolarlık servetine kadar bu “başardık” duygusunu bozan enstanteneler giriyor mutluluk temalı manzaraya… Yoksulluk deseniz Küba'da dizboyu…



Yine de Castro'ya toz kondurmayacaktır ama sol ideali. Solun tek efsanesini bitirmek yenilgiyi ve başarısızlığı kabul etmek olurdu çünkü…



Toprağı bol olsun, diyelim…


#Fidel Castro
#Küba devrimi