Ertuğrul Kürkçü’nün dili

04:0022/04/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

Ertuğrul Kürkçü'nün Strazburg'daki toplantıda,
; Davutoğlu'nun da Türkçe'nin AP'da resmi dil olarak kabul edildiği bir günde Türkçe bilen birinin neden İngilizce konuştuğunu sorgulaması çok konuşuldu. Doğal olarak konuşuldu, çünkü Türkiye açısından özel ve anlamlı olan o günde, Ertuğrul Kürkçü'nün İngilizceyi tercih etmesi bir tavır olarak algılandı. Bu algıda Kürtçü'nün, Türkiye'nin terörist dediğine “gerilla” deyip, Güneydoğu'da huzuru bozan PKK değil de Türkiye'ymiş gibi davranması da etkili oldu.


Türkiye'nin seçilmiş hükümetiyle derdi olanların; uluslararası platformlarda İngilizce'yi kendilerine destek arayışlarının ve Türkiye'yi şikayet etmenin manivelasına dönüştürmesine neredeyse alıştık. Çünkü gezicilerin de, PKK teröristlerinin de, hendeklerin de savunusu hep İngilizce'yle yapıldı sosyal medyada. Ensar Vakfı üzerinden başlatılan kampanyanın da “Türkiye'de çocuk tecavüzlerini durdurun” anlamına gelen “StopRapeChildInTurkey” hashtagiyle yapılması, bu işin nerelere kadar varabileceğinin bir göstergesiydi…



Ertuğrul Kürkçü'nün yaptığı elbette bu örneklerdeki gibi açıktan bir şikayet değildi; ama Gezi sürecinden bu yana; hükümete her kızanın ya da hükümeti her zor durumda bırakmak isteyenin, öfkesini yabancı dile tercüme ederek dolaşıma soktuğu, Türkiye aleyhine bir fayda umarak bunu yaptığı da sır değil…



Dil bilmek, bir zamanlar üstünlük göstergesiydi. Çünkü, Anadolu'da devlet okullarında okumuş yoksul çocukların değil; ancak devlet eliyle zenginleştirilmiş burjuva çocuklarının erişimine açıktı. Evet, ortalama vatandaşın da, seçkinin de bir servet ödemeden dil öğrenilebilecek Anadolu Liselerini kazanma hakkı vardı; ama işte onda da sınav aynı, ama İstanbul'la Erzincan'ın bir ilçesinin şartları farklıydı. Tabii ki yoksulların çocuklarından da Anadolu liselerine gidenler, iyi üniversitelerde dil öğrenenler oldu; ama oranlama kıyas kabul etmezdi. Üstelik burjuva çocuklarının bir de, bir süre yurtdışına gönderilmek gibi özel ayrıcalıkları olabiliyordu.



Yani dil eğitimi, kişinin yeteneğiyle, çalışkanlığıyla bir miktar ilintili ama en çok da o kişinin ailesinin maddi manevi durumuyla ilgilidir. Seçkincilik ya da elitizm olgusu ise; genellikle bireyin kendi çabalarıyla edindiklerinden değil, doğuştan sahip oldukları ya da olmadıkları üzerinden işleyen bir bakış açısıdır.



Dolayısıyla dil bilmek de Anadoluluya, köylüye ve yoksula karşı bir üstünlük kriteriydi. Laiklik, örtülü kadınların başının açılması olarak anlaşıldı; açık olan kadın kendini olmayandan üstün gördü. Dünyada başka bir ülkede bu var mıdır bilmiyorum ama Türkiye'de de herhangi bir Batı dillerini bilen, kendini bilmeyenden üstün gördü.



Dil bilmek oysa, görgüyü, bilgiyi, kültürü çeşitlendirir, kişiyi demokratikleştirir, farklı kültürleri tanımaya bilmeye vesile olur; doğasında homojen olanı kozmopolite yaklaştırma vardır; ama Türkiye'de yıllarca neredeyse bir “hava atma” aracı oldu.



Ertuğrul Kürkçü'nün, Strazburg'da Türkçe cümle kurmayı tercih etmemesinde; “seçkinci” bir tavır varmış gibi gözükmüyor. Evet ama, nasıl ki Demirtaş, HDP ve PKK muhibbi çevreler Kürtlerin ezilmişliğinden, ideoloji tarafından hırpalanmışlığından bahsede bahsede Meclis'e gelip sonra da o eski ideolojinin arkaik birer enstrümanına dönüştüyse; güya sol damardan gelen Ertuğrul Kürkçü'nün de, bildiği İngilizceyi dindar kadroların yönettiği Türkiye'yi itibarsızlaştırmak için kullanan ağzı bozuk gezicilerden aman aman bir farkı bulunmuyor. Aynı eskiye özlem; aynı hazım sorunu…



HDP nasıl ki ezilen halkların değil, küresel aklın temsilcisi haline getirildiyse; Ertuğrul Kürkçü'nün de solculuğu uluslararası bir alanda yaşadığı ülkenin dilini kullanmaktan imtina edecek dereceye geriledi.



“Ne yani Ertuğrul Kürkçü, Türkçe yerine İngilizce cümleyi “elitistlik” taslamak için mi kurdu” sorusunu sorabilecek düz akıllılar için şunu söyleyebilirim; istemediği bir hükümeti dünyaya İngilizceyle şikayet etmek nasıl ki “ben ondan bilgili, donanımlı, eğitimliyim ama ülkeyi ben değil o yönetiyor, yardım edin” demenin bir yoluysa; Ertuğrul Kürkçü'nün İngilizce sorusu da bir açıdan “Türkiye karşısında benim yanımda durun, benim davamı haklı bulun” demenin bir biçimidir. Türkiye ile bir olmamanın ifadesidir.



Seçkincilik dünyanın en başından bu yana insanlığın başının belası… Bu yazıya oturma nedenim de aslında Gezicilerin ya da Ertuğrul Kürkçü'nün zayıf dili ya da tuhaf aksanı değildi. Bendeniz asıl olarak, giderek tersinden Kemalistlere benzemeye başlayan ve dil bilmeyi bilmeyenlere karşı bir üstünlük kıstası haline getirmeye başlayan İslamcıları yazmaya niyet etmiştim. Ve onlarda gördüğüm büyük zavallılığı...



Yerim bitti, inşallah başka zamana…




#Ertuğrul Kürkçü
#Hdp
#Başbakan Davutoğlu
#Ensar Vakfı
#StopRapeChildInTurkey
#Gezi süreci