Biz daha, Trump'ın Müslümanlara yönelik ayrımcı, ırkçı uygulamalarını sindirememişken; Avrupa'dan peşpeşe Türk bakanların toplantı etkinliklerinin iptali kararları geldi. Önce Almanya, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın konuşma yapacağı referandum programını sudan gerekçelerle iptal etti. Ardından Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin Köln'de gerçekleşecek etkinliği de aynı kaderi paylaştı. Ama bunlar Alman hükümeti tarafından yapılmadı, yerel yönetimlere yaptırıldı. Ardından Hollanda, Rotterdam'da gerçekleştirilecek bir başka referandum programına izin vermeyeceklerini açıkladı.
Bu olanlar yeterince büyük bir skandal ve devletlerarası karşılıklılık ilişkileri düşünüldüğünde yeterince büyük bir pervasızlık ve cüretti. Ama hemen sonra daha pervasız bir açıklama Avusturya Başbakanı'ndan geldi. Christian Kern, Türk politikacılara Avrupa çapında miting yasağı getirilmesi ve AB müzakerelerinin bitirilmesi çağrısında bulundu. Sonra da Türkiye'de 16 Nisan'da oylayacağımız Başkanlık sistemi hakkında fikir beyanında bulunarak, Türkiye'de Başkanlık sisteminin hukuk devletini daha da zayıflatacağını, basın özgürlüğünün Türkiye için yabancı bir kavram olduğunu ve Deniz Yücel'in derhal serbest bırakılmasını istedi.
Türkiye'deki muhalifler ise, tüm bunlar karşısında bile suçlanması gerekenin yine de, kendi ülkemiz ve Erdoğan olduğu konusunda ısrarcıydı. Onlara göre, Türkiye dünyadan kopuyordu, bu kopma eyleminin öznesi de bizdik; Almanya, Hollanda, Avusturya değildi. Avrupa, Türkiye'yi işgal etse bile kabahati Türkiye'de bulabilecek, faturayı Türkiye'ye kesebilecek denli kendine oryantalist olan bu kafaları ikna etmenin elbette herhangi bir yolu bulunmuyor. Onların gözünde “Avrupa hayranlığı” adlı kopkoyu bir perde var.
Oysa, Avusturya Başbakanı'nın yaptığı, yani Türkiye halkının yapacağı seçimle ilgili görüş beyan etmesi ve halkın seçimine saygı duymayacağını açık etmesi, “bir başka ülkenin içişlerine karışmak”tan ve küstahlıktan çok daha ötesiydi.
Avrupa çapında toplantı iptal etmekten, miting yasağı getirmekten bahseden bu politikacı, yaptıkları açık bir faşizm olduğu halde Türkiye'ye demokrasi dersi veriyordu. PKK'ya, 15 Temmuz darbecilerine her türlü kucak açan, Türkiye'de illegal faaliyette bulunan her bireyi, grubu ya da örgütü baş tacı eden yine bunlardı, ama demokrasi dersi alması gereken ülke Türkiye'ydi, öyle mi?
Bence değil. Çünkü Avrupa'da genişleyen şeyin artık demokrasi olmadığı, uzun süredir çıplak gözle görülebilecek denli bariz bir gerçeklik. Avrupa'daki şey, aşırı, çarpıtılmış bir yabancı ve Müslüman düşmanlığından güç alan, baskıcı bir Avrupalılık/Avrupacılık fikri. Eğip bükmeye gerek yok, bu fikrin adı da faşizm, Almanya örneğinde Nazizm.
Nitekim, kendinden olmayana, sınırları belirlenmiş meşru halkanın içinde bulunmayana, ama şu yolla, ama bu yolla kurulan her baskının adı faşizmdir, bu kişilerarası ilişkilerde söz konusu olsun, ister devlet eliyle yapılsın, isterse devlet üstü güçler tarafından icra edilsin, sonuç değişmez. Vakti zamanında sınırları belirlenmiş o meşru halka Almanya'da “ari ırk”tı; İtalya'da devletine tabi olmuş İtalyan ulusuydu, “ulusçuluk”tu. Şimdi ise “Avrupalılık” ülküsü.. Bunun dışındaysanız, Avrupa'da yaşayan bir yabancı, bir göçmen, bir Müslüman ya da bir Türkseniz, yandınız…
Üstelik artık bu ayrımcılığı yabancı devlet adamlarına dek genişletiyor Avrupa. Türk bakanların katılacağı toplantıların iptal edilmesi, üstüne bir de Türkiye'ye utanmazca demokrasi dersi verilmesi başka nasıl açıklanabilir ki?
Oysa, Avrupa'da kıta çapında bir birliğin, ulusları aşan bir yapının ortaya çıkması; ötekini dışlayan bir milliyetçilik fikri üzerine kurulmuş ulusçuluğun yavaş yavaş geride bırakılmasını, bu yolla demokrasinin daha da gelişmesini sağlayabilme ihtimali nedeniyle sevilmişti. Ulusçuluğu aşmak, Avrupa'ya da insanlığa da iyi gelecekti; bu aşama kazasız belasız atlatılabilirse belki o pembe yaldızlarla hülyalı tasarımlarla sarıp sarmaladıkları evrenselcilik fikri bile gerçek olma ihtimali kazanabilirdi.
Oysa gelinen noktada, Avrupa'da gelişen şey demokrasi olmadı, ulusçuluğun ve ırk milliyetçiliğinin aşılması da sözkonusu olmadı; ırklar ve uluslar yerine bu kez Avrupalılığın fetişleştirildiği ve bir dışlayıcılık manivelası olarak hizmet görmeye başladığı bir dönem başladı. Faşizm de Avrupa'nın bazı devletlerine ait bir model olmaktan çıkarak genişledi, ulus-üstü model oldu.
Hayırlı olsun.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.