Bir Musul var uzakta…

04:0019/10/2016, Çarşamba
G: 16/09/2019, Pazartesi
Özlem Albayrak

Paul Virilio,
“tarihin sonu”
nun ilan edilişinin çok kaba ve çiğ göründüğünü, ama artık
“coğrafyanın sonu”
ndan büyük bir güvenle bahsedilebileceğini ileri sürmüştü. Virilio'ya bakılırsa, bir coğrafi sınır fikrini gerçek dünyada savunmak, giderek güçleşiyordu, çünkü mesafeler artık sorun olmaktan çıkmış bulunuyordu.


Öyle mi hakikaten? Yani coğrafyanın sonunun gelmesi, dünyanın küçülmesi, seyahatin hızlanması ve özgürleşmesi; herkes için, tüm yoksullar ve tüm zenginler için aynı ölçüde geçerli mi? Ünlü sosyolog Bauman buna

“hayır”

cevabını veriyor.



Çünkü, dünya zenginlere-seçkinlere-egemenlere ve yoksullara-alt sınıflara-bağımlılara hiçbir zaman eşit davranmadı. Dolayısıyla coğrafyanın sonunu ilan etmeden önce mesafelerin, kat ediliş hızına bağlı olarak değiştiğini ve asıl meselenin coğrafyayı kimin katedeceği ya da katedemeyeceği olduğunu bilmek lazım geliyor. Uzak kelimesi yoksula ve zengine göre değişir, yakın kelimesi de seyahat edebilme imkanı olanlarla olmayanlar için farklılaşır. Uzak ve yakın, aslında sadece toplumsal ürünlerdir.



Çünkü bugün olduğu gibi geçmişte de, zengin ve güçlü seçkin olanlar, egemenler tabakası oturdukları topraklardaki nüfusun geri kalanına nazaran kozmopolitliğe her zaman daha fazla eğilimliydiler. Bu seçkinler, halkın yerinden kıpırdamasına izin vermeyen, sınırlarla çok az ilişkisi olan, kendilerine has bir kültür yaratmaktan yanadırlar. Onlar, sınır ötesindeki seçkin ve egemenlerle, kendileriyle aynı sınır içinde yaşayan, ama seçkin olmayanlara kıyasla daha çok şey paylaşırlar.



Aslında, küresel egemenlerin hayatında mesafe

ayrımlarının artık pek anlamı da kalmadı.

“İç”

ve

“dış”

;

“burası”

ve

“orası”;
“yakın”

ve

“uzak”

karşıtlıkları, dünyanın çeşitli kısımlarının uysallaştırılma, evcilleştirilme ve bildik olma ölçüsünü gösteriyor sadece.



Daha önce kısaca bahsettiğim bu konuyu neden yeniden hatırladığıma gelince; Musul operasyonuna 36 ülkeden askerin katıldığını okuyunca

“ne kadar da kozmopolit bir ittifak gücü”

diye düşündüm de ondan… Kozmopolit ama güçlü olanların, kendilerini ve ülkelerini üstün sayanların askerleri. Musul'a giren ittifak gücünün içinde Türkiye'nin eğittiği silahlı kuvvetler de var ama Türkiye yok. ABD, Atlantik ötesinden elini Musul'a uzatabiliyor, Irak'la herhangi bir sınırı bulunmayan pek çok ülke de

“savaş vizesine”

sahip olabiliyor; ama Musul'da olup bitecek her şeyin sonuçlarıyla bizzat yüz yüze kalacak olan Türkiye operasyona katılamıyor. Türkiye, Irak Başbakanı aracılığıyla ama aslında küresel güçlerin elbirliğiyle bölgeden uzak tutuluyor.



Coğrafyanın sonu nasıl ki sadece zengin, güçlü, seçkin bireyler için geçerliyse; devletler için de öyle... Küresel gücü elinde tutan ya da tutanlarla ortak olanlar, dünyanın bir ucundan asker göndererek Musul operasyonuna katılabilir, ama en

“yakın”

daki Türkiye katılamaz. Yukarıda söylediğim gibi; yakın da uzak da birer toplumsal üründür. Anlamı ise, kişiden kişiye, ülkeden ülkeye değişir.



Türkiye sözünü yükseltti ama… Cumhurbaşkanı Erdoğan

dedi. ABD'ye yönelik

“Saddam gel mi dedi bunlara”

şeklinde meydan okudu. Erdoğan, peşpeşe yaptığı çıkışlarıyla Türkiye'nin küresel güçlerin biçtiği role razı gelmeyeceğinin altını çizdi.



Sorun biraz da burada aslında. Gücü elinden tutan ABD, İngiltere, kısmen Almanya gibi ülkelerin Türkiye'ye bakışlarında bundan 20 yıl öncesine kıyasla zerrece fark olmaması. Tıpkı Arap ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de toplumsal kalkışmalar sayesinde hükümet düşürebileceklerine inanmış olmaları... Darbeyi içten içe desteklerken, bunun fark edileceğine ve darbelerden bıkmış halkın çıplak elle tank durduracağına uyanamamış olmaları… Türkiye hakkındaki dış politika stratejilerinin güncellenmesi gerektiğini göremeyecek, rasyonel düşünemeyecek kadar Erdoğan nefretiyle körelmiş olmaları…



Tarihin başından bu yana değişmeyen sadece yoksullar ve zenginler, seçkinler ve alt sınıftan olanlar arasındaki uçurum değil; ülkeler de ulusal çıkarını gözetme hakkı bulunanlar ve bulunmayanlar olarak ikiye ayrılıyor.



İşte Türkiye de ikinci grupta olmaya, kendisine bu rolün biçilmesine itiraz ediyor. Erdoğan'ın Musul konusunda yaptığı bu… Hayırlara vesile olsun...


#Musul
#ABD
#Recep Tayyip Erdoğan