Ancak bu demek değil ki dünyada Müslümanlar, sırf Müslüman olmaklıklarından ötürü özel bir ayrımcılığa uğramıyor. Evet, sırf Obama çapsız ve kötü bir Başkandı diye, laf etmememiz istenen yeni Başkan Trump, sadece Müslüman olanları değil, tüm yoksul göçmenleri hedef almış olabilir. Ama yine de dünyanın kuzeyinde “terör” meşrulaştırıcısı kullanılarak Müslümanlara yönelik din ayrımcılığı olduğu da gözle görülebilir derecede açık bir durum.
Öyle ki, Almanya'sından Fransa'sına, İngiltere'sinden ABD'sine dek hemen bütün Kuzey ülkelerinde uygulanan –başörtüsü ve peçe yasağından, minare yasağına, psikolojik tacizden, vize kısıtlamasına dek– çeşit çeşit ayrımcılıklara bakıldığında bu net olarak görülüyor. Geçtiğimiz günlerde dünyanın en liberal ülkelerinden biri sayılan Kanada'da yaşanan nefret saldırısı ise, bu ayrımcılıkların nelere mal olabileceğinin sadece son örneği. Quebec şehrindeki bir camiye yapılan ve 6 kişinin hayatını kaybettiği, 8 kişinin de yaralandığı silahlı saldırıdan söz ediyorum. Öyle sıradanlaşmış bir durum ki artık bu, Hristiyan Batı'nın kendini Müslüman Doğu'yla çatışma içinde olan kültürel bir birlik olarak tasavvur ettiğini düşünmemek çok zor.
Huntington bunu “medeniyetler çatışması” olarak iki kelimeyle özetlemişti. Edward Said ise şarkiyatçılığı Batı tarafından ideolojik nedenlerle ortaya çıkarılan yaygın ve yıkıcı bir inşa olarak nitelemişti. Said ne kadar haklıysa, Huntington'un sözünü ettiği çatışmayı bugünkü şartlarda ciddiye almak da o kadar zor, zira bugün yaşananlar, bir “karşılıklılık” içermiyor; Batı'dan Doğu'ya yönelen şey, dışlama, kriminalize etme, yok sayma. Bu dışlamalar, kriminalize etmeler ve yok saymalar ise nefret suçlarına zemin sağlıyor.
Elbette bu durumun kaynaklarla ve güçle ciddi bir ilgisi var. Nitekim güçlü olan ve talep edilen, güçsüz olan ve talep eden üzerinde hegemonya kurma imkanı ve reddetme hakkı elde eder. Batı'nın kapitalizmi de, ekonomik sınırlarını dünyanın tamamını içine alacak şekilde genişletmesine rağmen, toprak parçası olarak ülke sınırlarını giderek sıkılaştırıyor. Öyle ki, giderek o sınırlardan Müslümanlar geçemez hale geliyor. Hasbelkader içeride kalanlar da ya çeşitli biçim ve ebatlarda ayrımcılığa uğruyor ya da Kanada örneğinde görüldüğü gibi nefret suçlarına maruz kalıyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse kültürel ve ekonomik hegemonyayı tekelinde tutan Batı'nın kavramsallaştırmalarının ve adlandırmalarının bu durumda yadsınamayacak bir rolü olduğunu düşünüyorum. Nitekim Batı'da Müslümanlara yönelik nefret suçları işleyenlere bir tür “kaçık” muamelesi çekilirken, suçları kişiselleştirilirken, 90'lardan itibaren Müslümanları tanımlarken kullanılan “fundamentalizm”, “terör” gibi kelimelerle, Müslümanlar toplu olarak şeytanlaştırılıyor. Sözgelimi 90'lardan itibaren neredeyse sadece Müslümanları tanımlayan “fundamentalizm” kelimesi, Batı kökenli bir kelimedir ve ABD'deki protestanlığının 20. yüzyıl başlarından itibaren tarihinden türetilmiş bir terimdir. O dönemlerde din yolundan sapmış olanları tanımlamak için kullanılan bu Batılı kelime, sadece hristiyanları ya da sadece Müslümanları değil, Yahudileri, Hinduları ve Budistleri de tanımlıyordu. Ama gelinen noktada fundamentalizm dendiğinde akla sadece Müslümanlar geliyor.
Aynı şekilde Batı tarihi terörün tarihidir. Bu başlık altında, Fransız Devrimi'nden sonra kendilerine anarşist diyenlerin başlattığı “suikastler dizisi”ni terör tanımı içine alamayacaksak, neyi alacağız? Tarih boyunca, Zapatistalardan tutun, IRA'ya kadar, ETA'ya kadar Hristiyanların yaptığı terör eylemlerine, devlet adamlarına sıralı suikastler düzenleyenlere “Hristiyan terörü” denmemiş ama Müslümanların gerçekleştirdiği terör eylemlerine hem “İslami terör” etiketi yapıştırılmış, hem de dünyadaki tüm Müslümanların, bir başka müslümanın işlediği terör eyleminden dolayı mahcup olması beklenmiştir…
Şunu koyalım, kâh görünür görünmez çeşitli ayrımcılıklarla yıldırma, kâh sınırları kapatma, kâh son örnekte görüldüğü biçimde toplu biçimde katletme yollarıyla Müslümanlara yönelen düşmanlık, artık öfke biriktiriyor. “Batı'nın düşmansız yapamadığı” şeklindeki o Doğulu görüşün haklılığını tescilliyor. Ve Batı'nın sadece ekonomik değil, toplumsal ve politik olarak da ağır bir krizin içinde ve ahlaki çöküşte olduğunu bir kez daha izhar ediyor.
Korkarım, bundan sonra dünyayı çok iyi günler beklemiyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.