Avrupalı ırkçılara neden Neo-Nazi deniyor?

04:0017/03/2017, الجمعة
G: 17/09/2019, الثلاثاء
Özlem Albayrak

Önceki gün, (15/03/2017) yazdığım “
" başlıklı makalede Hollanda'nın Türk bakanlara yaptığı muamelenin, Erdoğan Türkiye'sine yönelik özel bir düşmanlığın yanında, aslında ondan daha çok Batı'da giderek yükselen ırkçılığın göstergesi olarak görülmesi gerektiğini söylemiştim.


Söz konusu ırkçılık, 2000'lerden itibaren önce eski sömürgelerden Avrupa'ya getirilmiş/gelmiş esmer tenli, çoğunlukla Müslüman göçmenlere yönelik irili ufaklı ayrımcılıklarla başlamış, Suriye Savaşı'nın bir sonucu olarak 2011'den itibaren mülteci krizi ortaya çıkmaya başladıkça da göçmen karşıtlığı nefrete, düşmanlığa dönüşmüştü.



Avrupa'da eskiden çoğu Müslüman olan yabancılara direkt olarak yönelmeyen nefret; “radikal İslam" ya da “İslamcı terör" ifadeleriyle güya sadece “aşırılığa" karşı dillendiriliyor, fanatikleri hedef alıyordu. Oysa geldiğimiz noktada hedef tahtasına oturtulan figür, artık bizzat İslam'ın kendisi; tüm ritüelleri, gösterenleri ve görünümleriyle birlikte...



Yasaklamaları, engellemeleri geçtim; minare rahatsızlığından tutun, başörtüsü alerjisine, mayo krizine dek; hemen tüm tartışmalı konularda ortalığa saçılan


nefret söylemi bile başlı başına bu tespite varmak için yeterli. Bütün bunlar olurken, İslam'ın bayrağını yüzyıllarca gönderde tutmuş Türklerin de bundan nasiplenmemesi elbette beklenemezdi. Hele de Türkiye'nin başında Erdoğan gibi, Avrupa'ya sert çıkarak ırkçıların eline “kullanışlı" malzeme veren bir lider olunca…



Sonuç: Yarım asırdır kurgulanan, üstüne titrenen “Avrupalılık" fikrinin, Rotterdam'da Berlin'de, Hamburg'da, Brüksel'de, Zürih'te tel tel dökülmesi oldu.



Tam da bu nedenle Batı'daki bu dönüşümün “yeni kabilecilik" olarak nitelendirilmesinde bir mahzur olmadığını düşünüyorum. Nitekim kabilecilik 20. Yüzyıl'ın ilk yarısı boyunca Avrupa'yı yok etti. Kıtanın aynı yarım yüzyıl içinde iki kez savaşa sürüklenmesinin zahirde başka nedenleri olabilir, ama batındaki temel neden, İtalya ve Almanya'da doğan ve giderek toplumsallaşan Faşizm ve Nazizm'di. Hollanda'nın ve genelde Avrupa'nın ırkçılığına, yabancı düşmanlığına yapılan yakıştırmaların Neo-Nazizm ve Neo-Faşizm olması hiç de boşuna değil yani. Avrupa bunu bir kez yaşadı nitekim…



Oysa, tek tür yaşam, kültür dayatan, tekil ırkları-etnisiteleri-sınıfları kayıran ya da önceleyen siyasi politikalarla, uygarlık kurulamaz, ırkçılık ve kötülük dışında da hiçbir değer ortaya çıkarılamaz. “Bize karşı Onlar" politikası sadece Batı'yı esir almış bir hastalık değil ama. Batı, yabancıları istemediği gibi, bazı Türkler de savaştan kaçıp gelmiş Suriyelileri istemiyor. Türkiye'nin güneyindeki bir başka ülke de, O'nun güneyinden gelmiş olanları…



Velhasıl, bu modernleşmiş tüm toplumları az ya da çok etkilemiş bir toplumsal hastalık. Ancak bu arızanın hem çıkış, hem de zirve noktasının Avrupa olduğunu kabul etmek gerekiyor. Nitekim, Holocaust da homojenliği amaç edinen rasyonel bir toplum mühendisliğinin sonucu olarak tarih sahnesinde var olabildi. Aynı Avrupa'da, 2011'den bu yana, deniz ortasında mülteci botlarının batırılması, insanların yerlerde sürüklenip tekmelenmesi, maymunlara yemiş atılır gibi göçmenlere para atılması hadiselerinin yaşanmış olması da, yabancı düşmanlığının varabileceği noktaları göstermesi adına ibretlik bir durumdur.



Soru ise şudur: 1930'lar, 40'lar Avrupası'nda medeniyetin imkanları, uygarlığın siyasi ürünleri, denge ve fren mekanizmaları, toplumun hemen tüm üyelerinin birer Nazi subayına dönüşmesine ve Yahudi soykırımının gerçekleşmesine engel olamadıysa; sürekli nefret körükleyen, yabancılara yönelik alay ve hakaretle oy toplayan Hollandalı siyasetçi Geert Wilders ve diğer ülkelerdeki benzerlerinin önüne nasıl geçilecektir? Bu insanların iktidara geldikten sonra söylediklerini gerçekleştirmelerinin önündeki engel nedir?



Sözün özü, etnik, dinsel, linguistik ve kültürel homojenlik uygarlık üretmez. Aksine hem medeniyeti içten içe kemirir, hem de tikelliğiyle bir “yerliler" profili yaratır. Ve sözkonusu yerlilik profili de dost mu, düşman mı diye ayırmadan tüm yabancı unsurları yok etme, ortadan kaldırma ya da geldiği yere geri gönderme amacında bütünleşir. 20. Yüzyıl'ın ilk yarısında bu “yabancılar" Yahudilerdi, şimdi ise söz konusu yabancı unsurların Müslümanlar olduğunu düşünmek için yeterli sayıda örneğimiz var.



Sonları benzemesin diyelim…




#Avrupa
#Neo-Nazi
#Hollanda