Avrupa Birliği düşerken…

04:0024/06/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Özlem Albayrak

ingiltere, AB'de kalıp kalmamayı oylamak üzere referanduma gitti, bu yazının yazıldığı saatlerde ise oylama işlemi sürüyordu. Sonuç ne çıkar bilinmez, ama zaten hiçbir zaman geri kalan 28 AB üyesi ülkeyle hudut ve para birliği yapmamış olan İngiltere AB'den çıksa da, çıkmasa da; AB fikrine olan inanç ivmelenerek zayıflamaya devam edecek.



Türkiye'nin AB üyeliğine kabul edilmesi için Cameron'ın verdiği tarih olan 3 bin yılını beklemek gerekmeyebilir yani, çatlamaya başlamış gibi gözüken AB'nin ömrü bırakın yeni milenyumu birkaç on yılı devirmeye bile vefa etmeyebilir.



Oysa Avrupa Birliği kurulalı daha 30 yıl bile olmadı, ortak para birimi Euro ise sadece 15-16 yıldır kullanılıyor. Ama geldiğimiz noktada derin çatlaklar, geri dönüşsüz yarılmalar çoktan başlamış gibi gözüküyor. Geçtiğimiz yıl, Avrupa'nın nüvesini oluşturduğuna inanılan, dolayısıyla bugüne dek Avrupa'nın zengin devletleri tarafından hep bir yadigar gibi özenle muamele edilen Yunanistan'a çekilen muameleyi unutmadık. Şimdi ise sonucu ne olursa olsun İngiltere'de referandum kararının alınması bile, Avrupa Birliği içindeki muhalifleri hareketlendirecek.



Avrupa Birliği'ni çatırdama noktasına getiren şeylerin başında kanaatimce üye ülkelerin ekonomik eşitsizliği yatıyor. Birliğin, güvenlik açısından tüm üye ülkelere avantaj sağlandığı düşünülse bile, ekonomik eşitsizlik daha zengin olan ülkeden daha yoksul olana neredeyse karşılıksız yardımı gerektiriyor ve bu da güçlü ve refah içinde olan ülkenin kamuoyunu öfkelendiriyor.



Dolayısıyla tam da faşizme, ulus-devletin esnemeyen kalıplarına karşı bölgesel bir birliktelik olarak tasarlanan ve daha çok demokrasi üretmesi öngörülen birlik giderek daha yoğun olmak üzere faşizm ve ayrımcılık üretiyor. Bu ayrımcılıkta elbette Avrupa'ya akın eden yoksul mültecilerin de etkisi var; son dönemde Avrupa'da çığ gibi büyüyen İslamofobi'yi mülteci sorunundan ayrı değerlendirmek mümkün değil…



Ama bu böyle diye gerçek değişmiyor: Avrupa Birliği ne derece evrensel ve demokratik amaçlarla başlatıldıysa, o derece içe kapanma eğilimine yol açtı ve faşizm üreticisine dönüştü. Daha önce de Yunanistan vesilesiyle yazdım; Avrupa Birliği fikri, coğrafi olduğu kadar dinsel temellerle de şekillendi. Ülkeler arasındaki ekonomik eşitsizlikler ise; güçlü ekonomilerin zayıf olanları kollamasıyla üstesinden gelinebilecek küçük sorun olarak görüldü. Ama, hele de 2008'deki krizden sonra, o işlerin hiç de öyle olmadığı anlaşıldı. Üstelik Avrupa Birliği esprisini, ulus-devlet modelini aşma girişimi olmasından alıyordu. Oysa, geldiğimiz noktada durum tam da zıddına dönüştü; İngilizler'den “neden mültecilere sınırlarımızı açmak zorundayız ki?”, “neden Brüksel'den çıkan yasalara boyun eğmek zorundayız ki?” homurtuları yükselmeye başladı.



Aslında Avrupa Birliği fikri; 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ulus-devletlerin hem milliyetçilik ve giderek ırkçılık ürettiği, hem de küreselleşmenin bulaşıcılığı karşısında mevzi kaybettiğinin düşünülmesi üzerine, yeni bir model olarak ortaya çıkmıştı. Ne eski antik çağlardan kalma site devletleri, ne de Ortaçağ'ın imparatorluk modelleri günümüzün ihtiyaçlarını karşılayabilirdi. Evet, Birleşmiş Milletler gibi coğrafyasız ulus-üstü yapılanmalar da vardı ama herkesin pekala bildiği gibi Birleşmiş Milletler egemenlerin küresel dolaşımını kolaylaştırmak dışında sadece eşitsizlikleri örtme işlevine sahip olagelmişti.


Dolayısıyla Avrupa Birliği ulus-üstü bir model olması nedeniyle, bizim gibi çevre ülkeler için de heyecan vericiydi. Ama Avrupa ortak payda kriteri olarak coğrafyanın yanı sıra “din” faktörünü seçti; ayrımcılıkları, milliyetçilikleri aşma amacıyla çıktığı yolda hem içeriye hem de dışarıya yönelik derin ayrımcılıklar üretti. Mülteciler sınırlardan içeri girmek istedikçe, Avrupa'da İslamofobi, ayrımcılık ve faşizm hortladı; dışarıda ise Müslüman bir ülke olan Türkiye bu birliğin içine zinhar sokulmadı…



Oysa; ulus-devletin milliyetçi dezavantajlarını aşmak için yola çıkılmıştı. Ortak bir ülkü başarılamadığı gibi, o da başarılamadı. Avrupa Birliği ülkelerinde göçmen ve yabancı düşmanlığı hortladı. İçeridekiler için sınırlar kalkıp seyahat kolaylaşırken, bir ülkeden bir ülkeye geçmek için sadece kimlik yeterli olurken; dışarıdakilere getirilen vize uygulamaları “yabancıları” çileden çıkardı. Sonuçta, Avrupa Birliği fikri; Fransız Devrimi'nin ardından tarih sahnesine çıkan ulus fikriyle başlayan milliyetçiliklerin, hem kaynağını hem sonucunu oluşturan ulus-devlet modelini aşma denemesi olarak pek başarılı olmuş gibi gözükmüyor.


İngiltere'deki referandum her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın; AB üyesi ülkelerdeki birlik karşıtı kesimlere moral ve cesaret vereceği neredeyse kesin…


#Avrupa Birliği
#İngiltere referandumu