Yunus Emre'nin söylemeyi “hayati" bir zorunluluk olarak gördüğünü (“Ya ben öleyim mi söylemeyince"), Mevlana'nın ise Mesnevisi'ni “inmiş bir kitap" olarak nitelediğini biliyoruz.
Bu durumu, “vahiy, ilham, sezgi" terimleri üzerinden yorumlayarak, metafizik bir düzeyde sözü (şiiri, hüneri, eseri) yüceltme hatta deyim yerindeyse “kutsallaştırma" yoluna gidip, onları “mal" terimi üzerinden “ihsan, nimet, cömertlik" terimleri eşliğinde (dünyevi ya da insani) “cüz'i aklın", “külli akla" bağlanma vasıtası (“Tevhid") şeklinde değerlendirmiyoruz.
Bu değerlendir(e)meyişte, İslami zihniyet ve kültür kodlarımızdaki değişmenin etkisini şimdilik saklı tutarak, benim bu kanaate ulaşmama şu mealdeki Hadis-i Şerif'in neden olduğunu iletmeliyim:
“Ebu'l-Ahves'in naklettiğine göre, babası şunları anlatmıştır: 'Dağınık bir kıyafetle Hz. Peygamber'in (sav) yanına gitmiştim. Bana 'Senin malın var mı?' diye sordu. 'Evet' dedim. 'Ne gibi malların var' diye sorunca, 'Allah bana deve, koyun, at ve hizmetçiler ihsan etmiştir' şeklinde cevap verdim. Bunun üzerine, 'Madem Allah sana ihsan etmiş, o halde Allah'ın nimet ve cömertliğinin belirtileri üzerinde görünsün' buyurdu." (Ebu Davut, Libas; Tirmizi, Birr; Hadislerle Müslümanlık, DİB, cilt: 6)
Sözümü, dile ilişkin teknik izahlarla zorlaştırmamak için kısa yoldan belirtmeliyim ki, buradaki, “deve, koyun, at" şeklinde sınıflandırılan “mal" terimi “hizmetçiler"in de eklenmesiyle zaten anlam genişlemesine uğradığından, “libas" teriminin Arapça'da “örtülebilir her şeye (maddeye ve hale) ad olabildiğini özellikle belirtmek isterim. Örneğin karanlık, ışık bir örtüdür; tokluk, açlık, sabır, acı, sevinç, hüzün, zafer, başarısızlık, konuşmak, suskunluk... hepsi birer örtüdür.
Ayrıca Hadis'teki muhatap ve mal açısından öznellik arz eden sözün, Şari'den neş'et etmesi nedeniyle, “genelleştiğini" de yine burada hemen ifade etmeliyim.
“İhsan, nimet, cömertlik" terimlerinin sanatla ilişkisine gelince:
İhsan, Arapça “hsn" kökünden gelen, “güzellik yapma, karşılıksız hediye verme, hediye" kelimesinden alıntıdır; hüsn 'güzel olma' kelimesinin de masdarıdır.
İslami terminolojide ihsan, 1)Allah'ı görüyor gibi, 2) O, seni görüyor gibi, Allah'a ibadet etmek demektir.
Buna göre, “sana verilmiş olan şey (mal ve yukarıda zikredilen haller)" son tahlilde Allah ile senin arandaki bir bağ ve bu bağı oluşturan ilişkilerin tümü olarak Tevhid doktrinin içinde yer almalıdır.
Nimet ise “n'm" kökünden gelen “ni'ma" olarak, “ihsan, refah, bolluk" demektir.
İslami terminolojide nimet, Allah tarafından, “insanın iyi yaşamasını sağlayacak servet, refah, dirlik, düzenlik, sağlık vb. her türlü şey"dir (Misalli Sözlük); Allah'ın insanları “yaşamın yumuşaklığının, letafetinin ve kolaylığının içine alması"dır. (İsfahani).
Cömertliğe gelince. Yine fiziki ilişkiler kadar kimi hallere karşılık düşen bu kelime feyiz, ikram, keramet, müsamaha, bezm vb. kelimelerin anlamlarını da içkin olarak, el-Kerim, el-Ekrem, el-Berr… olan Allah'tan insanlara yönelen ihsan ve nimetin yine O'nun “en güzel ahlakı" olmakla, insanlar arasında da bir ahlak olarak yaşatılmasıdır.
Bunlardan baktığımızda, tanımlama kolaylığı bakımından “sanat"ın yerine “şiiri" koyarak söyleyecek olursak:
Kelimeler ve onlarla erişilen mana da Allah'ın insana ihsanı, nimeti ve cömertliğidir.
Tıpkı, insan bu üç şeye “eşit" olmadığı gibi, kelimenin (sanatın, hünerin) sahibi kılınması bakımından da eşit değildir. Akılda, malda, sağlıkta… seçilmiş olunduğu gibi, insan kelimede de seçilmiş, aralarında insan olmak bakımından değil ihsana, nimete ve cömertliğe muhatap olmak bakımından farklılıklar doğmuştur. Örneğin Mevlana, aynı dönemde yaşamış binlerce Mevlana'dan kelime'ye muhatap olmuşken, bir diğer Mevlana mala, bir diğeri sağlığa… muhatap olmuştur.
Yazımızın ilk iki paragrafında dile getirdiğimiz hususa ve buna neden olan Hadis'e dönecek olursak:
Kendisine bir ihsan, nimet ve cömertlik olarak kelime (sanat, hüner) bahşedilmiş insanın, bunları da bir libası giyinmişçesine üzerinde görünür hale getirmesi gerekir.
Bu nedenle Müslüman nezdinde sanat, kimi Batılıların ya da bizdeki Batıcıların “hayatın acılarına tahammül etmek, aklını dengede tutmak" vs. şeklinde ifade ettikleri nedenlerden dolayı değil, doğrudan sanat için seçilmiş kul olduğuna inanmanın zorunluluğundan dolayı “yapılan / gösterilen" bir şeydir.
Bu manada insan Allah tarafından yazgılandığı şeyi yapmakla yükümlüdür. Sanatçının bu bahisteki durumu da malının zekatını vermek zorunda olan zenginin durumu gibidir.
Dolayısıyla kelimenin zengini kılınanın da, buna özgü libasıyla görünmesi, bu yöndeki varını paylaşması, onu başkalarına hediye etmesi, aynı zamanda onun sorumluluğudur.
Ramazan Bayramınız mübarek olsun.