Kafayı sıyırmak

04:0019/06/2016, Pazar
G: 13/09/2019, Cuma
Ömer Lekesiz

Konu kafa olunca sözlüklerimiz bir şenleniyor ki, o kadar olur.



Kafa bu sonuçta, akıl onda, izan onda, fikir onda, karar onda ve elbette bunların yokluğu da yine onda.



Hal böyle olunca halkın kafayı verip, ürettiği bir sürü terimi öğrenmek ve öğretmek de sözlükçülere kalıyor:



Kafayı sıyırmak, kafayı sapıtmak, kafası noksan olmak, kafayı çatlatmak, kafayı üşütmek, kafayı tatile çıkarmak, kafayla arası bozuk olmak, kafası yerinde olmamak, kafası karışmak, Kafası durmak, kafadan gayri müsellah, kafası boş, kafa değil balkabağı, kafadan kontak vs. vs.



Ben bunlardan en çok “Kafayı sıyırmak”ı seviyorum ama iyi sözlükçüler bunun manasını “Kafayı yemek” terimine yerleştiriyorlar.



Örneğin, merhum

Hulki Aktunç

,

Tanıklarıyla Büyük Argo Sözlüğü

'nde “Kafayı sıyırmak”ı “Kafayı yemek”e yönlendirerek, “Çıldırmak, delirmek. Özdenetimini yitirerek dengesiz davranışlarda bulunmak” şeklinde açıklıyor ki, bu açıklama yukarıda zikrettiğim diğer terimleri de büyük oranda içeriyor.



M. Ertuğrul Saraçbaşı

ise

Örnekleriyle Büyük Deyimler Sözlüğü

'nde, benim sevdiğim “Kafayı sıyırmak”a hiç pas vermeyip, doğrudan “Kafayı yemek” terimine itibar ederek, onu “Çıldırmak, delirmek” olarak anlamlandırıyor.



İlhan Ayverdi

ise,

Misalli Büyük Türkçe Sözlük

'te mezkur terimleri “Kafayı (Kafasını) üşütmek (yemek)” şeklinde toplayarak, yukarıda alıntıladığımız anlamlarına “sapıtmak” kelimesini ilave ediyor.



Şu mübarek vakitlerde, hem de Pazar Pazar “Kafayı sıyırmak”ı neden kafaya taktığıma gelince:



Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, Bahar 2016 döneminde ders saati ücretli olarak çalışan bir öğretim elemanı, dersi esnasında Cumhurbaşkanı'na, milli değerlere hakaret edip, üstüne üstlük bir de misyonerlik yapmaya kalkışınca Üniversite Yönetimi tarafından işten atılmış.



Haberi sosyal medyadan okuyunca, bu kişinin söz konusu cürmüne esas belge olarak internet ortamında dolaşan ses kaydını da dinledim.



Aman Allahım! Sanki

Robert Fisk

'in,

Olivier Roy

'un mantığını, söylemini, imanını kuşanarak, yalın kılıç meydana fırlayan, Batı ordusuna mensup bir lejyoner konuşuyordu.



Çok şaşırdım çünkü ben bu (adı lazım değil) öğretim elemanını iyi tanırım. Gezi'yle

gri alan

yıkılmadan önce birlikte kitap okumuşluğum, düşünceye, dine, sanata, felsefeye, siyasete dair fikrî teatide bulunmuşluğum, dergi için söyleşi yapmışlığım, kitaplarını okutmuşluğum, hatta hatta seyahat etmişliğim vardır.



Gri alan yıkıldıktan sonra sanat ve felsefe esaslı olarak birleşen yollarımız ayrıldı. O günden beri de (aylar önce Nişantaşı'ndaki bir caddede rastlaşarak uzaktan selamlaşmamız dışında) hiç görmedim, dolayısıyla hiç konuşmadım.



Tanışlığıma dair bilgiyi bunlarla sınırlıyorum; çünkü Gezi'den bugüne mahremiyetin düşmanı, başkalarının hakkına, hukukuna tereddüt etmeden tecavüz eden biri haline gelmiş olsa da, mahremiyeti kutsaldır ve bunların devamında söyleyeceklerim farkında olmadan mahremiyetin ihlaline çıkabilir ki, ben bundan Allah'a sığınırım.



Kendi kelimeleriyle son derece cahilane, nobran, kaba ve çirkin bulduğum konuşmasını dinleyince, aklıma mukayyet olabilmek için söylediklerini ciddiye almamam gerektiğini düşündüm ki, bu durumda her salim aklın yapacağı şeyi yaparak, kayıtlara girmiş bulunan hal ve hareketini kafayı sıyırma durumuna havale ettim.



Gerçi kafayı sıyırma meselesi Gezi'de yer alan, eşkıyalıktan büyük beklentileri olan beyaz taifenin genel sorunudur. Örneğin,

Koray Çalışkan

'ın 1 Kasım seçimleri öncesindeki iddiasını ve vaadini hatırlayınız. Hani AK Parti'nin yüzde 47 oy almasının imkansız olduğunu, alması halinde işini bırakacağını söyleyen malum akademisyen... Kendisi de o esnada kafayı sıyırdığına hükmetmiş olmalı ki sözünü halen tutmadı.



Söz konusu sorun, önce iddia ve vaatlerle dışlaşmış, sonra küfür ve hakaretlere bağlanmış ve giderek kafayı sıyırmanın somut belgeleri olarak beyazların siyasi tutumu ve yeni ahlaksızlık ahlakı haline gelmiştir.



Kolay da değildi hani. Sen yüz yıldır kültürel hegemonyanın temsilcisi ol, bir on dört yılda buna mahsus bütün gücünü ve onunla birlikte itibarını kaybet!



Eh, kafayı çalıştırıp milletle savaşılmayacağını anlayarak, aslına dönmek, vatanseverlikte karar kılmak, yerlileşmek varken, büyüklük kompleksi yüzünden bunları yapamayınca gelip dayanılacak yer kafayı sıyırmak olmaz da ne olur?



Neticede anlattığım hususta da olacak olan olmuş.



Başkalarına hakaret etmek, küfretmek özgürlük değildir. Bunu beyazların giderek kemikleşen malum sorunları sayesinde artık daha iyi biliyoruz.



Şu çıkar, şöhret, hırs, inat, kin, cehalet ve öfke dünyasında insanın dün ve bugün ne olduğundan çok, yarın ne olabileceğine dikkat kesilmeyi de öğrendik zaten öğreneceğimiz kadar.



Kimse için durduk yerde kötülük temenni etmeyiz; kimsenin maruz kaldığı olumsuzluklara sevinmeyiz ama kafayı sıyıranların kendi kendilerine ettikleri ve edebilecekleri kötülükler için de asla üzülmeyiz.


#Hulki Aktunç
#Koray Çalışkan
#1 Kasım seçimleri
#Robert Fisk