Orta yol doğru istikameti gerektirir

04:0016/05/2024, Perşembe
G: 16/05/2024, Perşembe
Ömer Lekesiz

“Her iş kendi karşılığını hak eder” sözünün bilmem kaç bininci kez doğrulandığı günlerden geçiyoruz. Kimi “İslam” tanımlı hizip, cemaat ve tarikatların olumsuz görülmenin de ötesinde bugünkü hayat anlayışı ve şartları bakımından aşırı bulunan bazı anlayış ve davranışları, aynı tarz ve yoğunlukta başka bir aşırılığa maruz kalıyorlar. Zira aşırılık / fanatizm nasıl bir cehaletten kaynaklanıyorsa, karşı-aşırılık da aynı düzeyde bir cehaletten kaynaklanıyor. Gerçekte ise İslam her iki aşırılığı da hoş


“Her iş kendi karşılığını hak eder” sözünün bilmem kaç bininci kez doğrulandığı günlerden geçiyoruz.

Kimi “İslam” tanımlı hizip, cemaat ve tarikatların olumsuz görülmenin de ötesinde bugünkü hayat anlayışı ve şartları bakımından aşırı bulunan bazı anlayış ve davranışları, aynı tarz ve yoğunlukta başka bir aşırılığa maruz kalıyorlar. Zira aşırılık / fanatizm nasıl bir cehaletten kaynaklanıyorsa, karşı-aşırılık da aynı düzeyde bir cehaletten kaynaklanıyor.

Gerçekte ise İslam her iki aşırılığı da hoş görmüyor ve bunlara karşı ölçülülüğü, ikisinin orta(sın)da durmayı, vasat olanı seçmeyi emrediyor.

Bu sebeple anlayış ve eylemlerdeki aşırılıkla buna karşı aşırılığı İhyâ’sında “İşlerin en hayırlısı ortasıdır.” hadisiyle (Beyhakî), “Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz.” (el-A’râf 7/31) mealindeki ayetten hareketle “dengeli bir tabiat için en faziletli tutum” tahtında açlık ve toklukla örneklendiren İmam Gazzâlî, İslam’da aynı zamanda orta yolu ifade eden Ehli-i Sünnet akidesini incelediği el-İktisat fi’l-‘itikad’ında “iktisat” terimine başvuruyor. Bugün iktisat karşılığında kullandığımız ekonomi kelimesinin ev yönetiminden çıkmış olması da mezkur orta yol / vasat teriminin evrenselliğine işaret ediyor.

“Her iş kendi karşılığını hak eder” sözünden hareketle Ehl-i Sünnet olarak orta yolun aynı doğrultuda bir yönelişi gerektireceği ise aşikardır.

Ahlaki ıstılahta “istikâmet / el-İstikâme” kelimesiyle karşılanan bu yönelişin mahiyetini, Osman Demir tercümesiyle Abdülkâdir el-Fâkihî’nin Menâhicü’l-ahlâki’s-seniyye fî mebâhici’l-ahlâki’s-sünniyye’sinden (İslâm Ahlâk Düşüncesi Sözlüğü, Ketebe Yayınları, 2023) nakledelim:

“Allah Teâlâ şöyle dedi: ‘Beraberinde tövbe edenlerle birlikte emr olunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hûd, 11/112) ‘Hûd ve kardeşleri beni ihtiyarlattı.’ sözü ile de bu ayete işaret edildiği söylenir. Bir hadiste: ‘Allah de ve sonra dosdoğru ol.’ denir.

Ahlâkta istikamet; ifrat ve tefriti olmayan, müstakim ve manevi bir yoldur. Buna örnek, yücelme ve bayağılık arasında yer alan tevazudur. Zira nefsini şer’i bir amaç dışında zelil kılan ya da yücelten kimsenin fiili ne övgüye değerdir ne övgüye değer bir yücelmedir ne de tevazudur. Kibir ve zillet arasında yer alan izzet ile deli cesareti ve ödleklik arasında yer alan cesaret de böyledir. 

İstikamet, cehennem ateşi üzerine kurulan düz bir yoldur. Bu yoldan sapan kibir, zillet vb. adi huyların ateşine düşer. Bu ateş ise cehennem ateşine götüren bir köprü ve geçittir. Onun şerefli Nebîsinin -salât ve selâmın en yücesi üzerine olsun- yüzü suyu hürmetine Allah'tan afiyet diliyoruz.

İstikamet, sûfîlere göre en yüce keramettir ve istidrâc olmayan bir harikuladedir. Efendim Ebu’l-Mevâhib onu, ‘razı olunan ahlâkla ahlâklanma yanında Muhammedî sünnetlere uymak’ diye de tarif etti. Dilersen şöyle de diyebilirsin: “O, bid’ati terk etmekle birlikte sünnete ittiba etmektir”. Şeyh Zerrûk Kavdid’inde şöyle dedi: ‘İstikamet, yüce Allah›ın ‘Afva sarıl...’ (el-A’râf, 7/199) sözünde olduğu gibi nefsi Kur’ân’ın ve sünnetin ahlâkına yöneltmektir. İstikamet, nasihat eden şeyh ya da salih bir din kardeşi olmadan gerçekleşmez.’ Zira bir şahsa zarar veren şey diğerine fayda verebilir. Nitekim Ömer’in orucu sürdürmeyi nehyettiği Hamza el-Eslemî’nin ise buna izin verdiği nakledilir, Ebûbekir Sıddık namazlarda sesi yükseltmeyi, Ömer el-Faruk ise kısmayı emretmiştir. Resûlullah’ın (sav), Ali ve Fâtıma’yı gece namazları için yokladığı ancak yanında cenaze gibi uzanan Âişe›yi uyandırmadığı nakledilir. (Şeyh Zerrûk), tüm bunların istikamet makamında olan nebevî bir terbiye olduğunu söyledi. Ayrıca o istikamet ve takvayı birbirinden ayırdı: Takva açıklığı ve genelliği nedeniyle kişiye rehberlik edecek bir şeyhe ihtiyaç duymazken, istikamet, hangisinin daha doğru olduğunu ayırmak için bir rehbere muhtaçtır. İstikamet ile işlere yönelmek kastedildiği gibi yönelmek ile de istikamet kastedilir. Bermâvi Şerhü’l-Buhâri’de dedi ki: ‘Kasd, korku ve ümit arasında ortayı talep etmektir; bu kimse Mürcie’den olacak şekilde aşırı gitmediği gibi Vaidiyye’den (Mu’tezile) olacak şekilde de korku içinde değildir.’ Şöyle dedi: ‘Şeriati takip eden kimse onu usul ve furûda bu yöntem üzere bulur. Tecsimi (cisimleştirmeyi; Mücessime’nin inanışı) gerektirecek sıfatullahı kabul etmez, ta’tili (boş ve hâlî kılmayı; Muattıla’nın inanışı) gerektirecek şekilde de sıfatları yok saymaz. Kulların fiilleri konusunda ne cebrî (zorlayıcı, Cebrîler’in inanışı) ne de kaderî (ilahi kaderi reddedici; Kaderiyye’nin inanışı) olur, aksine zikrettiği gibi ikisi arasında yer alır.”

#Aktüel
#İslam
#Ömer Lekesiz