İsrail’in Suriye planı...

04:005/07/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Nedret Ersanel

“Suriye daha kötüleşiyor. Hem ABD’nin hem de İsrail’in Suriye savaşına doğrudan dahil olmaları artık kaçınılmaz hale geldi. Trump yönetimi şimdiye kadar Esad rejiminin destekçileri Rusya ve İran ile doğrudan çatışmaktan kaçındı. İsrail de komşusu Suriye’de tarafsız kalmaya çalıştı. Şimdi Suriye, 20 Ocak’ta göreve başlayan ABD Başkanı Trump’ın dış politikası açısından kritik bir sınav haline geliyor. Suriye’de olası bir kimyasal saldırı daha, ABD’nin Suriye politikası üzerinde yeni bir değerlendirme

“Suriye daha kötüleşiyor. Hem ABD’nin hem de İsrail’in Suriye savaşına doğrudan dahil olmaları artık kaçınılmaz hale geldi. Trump yönetimi şimdiye kadar Esad rejiminin destekçileri Rusya ve İran ile doğrudan çatışmaktan kaçındı. İsrail de komşusu Suriye’de tarafsız kalmaya çalıştı. Şimdi Suriye, 20 Ocak’ta göreve başlayan ABD Başkanı Trump’ın dış politikası açısından kritik bir sınav haline geliyor. Suriye’de olası bir kimyasal saldırı daha, ABD’nin Suriye politikası üzerinde yeni bir değerlendirme gerektirecektir”...


The Washington Times gazetesinin bu analizi (‘The wider war in Syria’, 29/07) elbette belirleyici değil.. Ama
nereden geldiğini
anlamamız gerekiyor. Çünkü varacağı yer hayırlı olmayabilir...

Hele, Suriye krizinin başından bu yana bir balık kadar ketum davranan İsrail’in son 10 günde dört kez Golan’a yönelik askeri müdahalede bulunduğunu düşündüğümüzde...

İsrail’in -kuşkusuz ABD ile birlikte- Suriye’ye vaziyet ettiğini/edeceğini gösteren yeni bulgular mı var?

Şunlar artık adi, sıradan bilgidir; İsrail’in nüfuz edebileceği, İran ve Türkiye ile sınırı olacak, mümkün ise Akdeniz’e dokunan, petrol zengini bir Kürdistan’ın kurulması için Suriye’yi bölmek...

Lübnan (ve Gazze) üzerinde İsrail’in egemenliğini ilan etmek...Golan Tepeleri’nin işgalini meşrulaştırmak ve topraklarına katmak.Peki durum ne?.. İsrail düne kadar Güney Suriye’deki savaş bölgesinde “yenilgiye” uğramış durumdaydı. Şimdi Amerika müdahil ve sert güç de kullanıyor. Keza İsrail de...Tel Aviv’in istediği şu; Pentagon’un Güney Suriye’de önerilen çatışmasız bölgeyi kontrol altına alması ve ‘kırmızı hat’ oluşturarak Golan Tepeleri işgalini fiili olarak kabul edecek tampon bölge yaratmasını bekliyor. Sonunda da bu tampon bölgeyi topraklarına katmayı planlıyor. Burada cep açmak gerekiyor; ABD’de İsrail’in Ortadoğu planlarına refakat edecek, koruyacak iki ismin öne çıktığı görülüyor. Bunlardan birincisi,
ABD’nin BM büyükelçisi Nikki Haley
’dir. Çok şaşırtıcı makamlara yükselebilir. İkincisi, tekrarlıyoruz,
damat
! Bu iki isme zaman ve yer ayıracağız, hak ediyorlar. Ama şu noktada İsrail’in Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki iki önemli adamı bunlardır!

Devam edelim...

Bölge zaten askeri aktivitelerden geçilmiyor ama bunların içinde ABD ve İsrail’in şüpheli, hazırlık olarak yorumlayabileceğimiz davranışları var mı?..

Amerikan ‘süper’ uçak gemisi USS George H.W. Bush 17 yıldan beri ilk defa İsrail’in Haifa limanına 4 gün sürecek bir ziyarette bulundu. (‘USS George H. W. Bush Arrives in Haifa, Israel’, 01/07, ABD Deniz Kuvvetleri resmi web sayfası.) Başbakan Benjamin Netanyahu da gemiyi ziyaret etti ve; “Özgürlük ve zaferin sembolünü selamlıyorum. Buradaki denizcilere ‘iyi ve kötünün savaşında’ verdikleri destek için teşekkür ediyorum” dedi. (‘Aboard US aircraft carrier, Netanyahu hails symbol of ‘freedom and victory’, 03/07, The Times of İsrael.)

Bir başka ilginç/farklı adım, ABD envanterindeki en güçlü, önemli casus uçaklardan üçünün ve yine bu manadaki bir özel denizaltının haylidir Suriye sahillerinde görev alması...Başka hareketlilikler de var elbette. (Spiegel dergisinin iddia ettiği, Almanya’nın İsrail’e nükleer başlıklı füze taşıyabilen üç denizaltı satma kararı vb. 02/07, Sabah.) Ama bunlara yukarıda belirttiğimiz Golan’a yönelik operasyonların yükselişini de eklediğimizde, İsrail ve ‘yardımcısı’ ABD’nin devinim içinde oldukları anlaşılıyor. Körfez’deki “küre koalisyonu” ve Suriye’deki krizin ortak noktalarından biri İsrail’in “gizli özne” olmaktan çıkıp biraz daha gözle görünür hale bürünmesidir. Her ikisi de Türkiye için stratejik gelişmeler. Ama Suriye üzerinden gelen aynı zamanda ‘koridor’ demek olduğundan, Ankara için daha özellikli...

Pazartesi günü Beril (Dedeoğlu) hanım şöyle yazıyordu; “... YPG, Türkiye’yi Suriye’den uzak tutmayı amaçlayan eylemler yapıp yine bu minvalde dış destek alırken, PKK orduyu hedef alarak adeta
Türkiye’nin Suriye ile sürekli ilgilenmesini teşvik ediyor.
PKK ve YPG arasında bağ olmasına rağmen,
bu iki yapının farklı yönlere, farklı oyuncular tarafından çekiştirilme ihtimali
göz ardı edilmemeli”. (‘ABD’nin YPG çıkmazı’, 03/07, Star.)
Bunu akılda tutup, ABD’nin, YPG’ye aleni desteğinin vardığı/varabileceği yerleri kestirmek açısından Mehmet Acet’in şu satırlarına bakalım; “Erdoğan, ‘... bilesiniz ki TC devleti, silahlı kuvvetleriyle, bütün imkanlarıyla Kuzey Suriye’de bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyecek’ dedi. Bu sözler, Afrin bölgesine Fırat Kalkanı’na benzer bir operasyonun yapılabileceği biçiminde yorumlandı. Erdoğan’ın açıklamalarından hemen sonra benzerine önceden pek rastlamadığımız bir gelişme oldu. Ankara’dan kontrol edilen ve Türkiye’nin doğusundaki hava sahasında zaman zaman Küresel Konumlandırma Sistemi (GPS) sinyallerinin kesilmesiyle ilgili yayınlanan bilgilendirme notunun arkasından
ABD’nin “uydu körelttiği” iddiası ortaya atıldı. ABD, havadaki jammerları harekete geçirmiş, uçakların hareket kabiliyetini sınırlamıştı
”. (03/07, Yeni Şafak.)

İlginç...

Şimdi ‘yukarıdaki’ uçaklarla, denizaltıyı daha iyi anlıyoruz.. Değil mi?

#İsrail
#Suriye
#ABD
#Donald Trump