AB sınırına Türk S-400’leri...

04:0019/07/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Nedret Ersanel

Türkiye’de, Brüksel-Ankara ilişkilerinin kırılma ihtimalinden kaygılı çok kesim bulunuyor. Fakat AB’nin tavrı o denli savunulamaz hale geldi ki, neredeyse tamamı söze, “AB’nin de yanlışları var ama” diye başlıyor, fakat sonunda AB yollarına gül döküyorlar...Perşembe günü Hürriyet’te Ünal Çeviköz şu satırları karalamış; “Türkiye-AB arasındaki ilişkiler son elli yıllık tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. İlişkiler kopacak mı, sürecek mi, sürecekse nasıl sürecek...Son olarak Avrupa Parlamentosu’nun

Türkiye’de, Brüksel-Ankara ilişkilerinin kırılma ihtimalinden kaygılı çok kesim bulunuyor. Fakat AB’nin tavrı o denli savunulamaz hale geldi ki, neredeyse tamamı söze, “AB’nin de yanlışları var ama” diye başlıyor, fakat sonunda AB yollarına gül döküyorlar...


Perşembe günü Hürriyet’te Ünal Çeviköz şu satırları karalamış; “Türkiye-AB arasındaki ilişkiler son elli yıllık tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. İlişkiler kopacak mı, sürecek mi, sürecekse nasıl sürecek...

Son olarak Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye hakkındaki kararı ..... Türkiye’de bu karar AB’nin Türkiye’ye karşı yıllardır uygulamakta olduğu
düşünülen
‘oyalama taktiği’nin yeni bir safhası olarak yorumlandı. Tepkiler de bu yorumun yarattığı ruh haliyle dile getirildi. Oysa ‘ruh hali’ genellikle kamu diplomasisi ve iletişim stratejisinin düşmanıdır...
AB ise sağlıklı
kamu diplomasisi ve iletişim stratejisini sürdürüyor.
Juncker, ‘Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşmasını değil Avrupa’ya yakınlaşmasını’ beklediklerini de vurguluyor. Demek ki, Avrupa’da Türkiye’nin uzaklaşmakta olduğuna dair de bir kuşku var. Neden olmasın ki?
Aklımıza estikçe Şanghay İşbirliği Örgütü’ne çiçek atarsak, Rusya’ya enerji alanındaki bağımlılığımız yetmiyormuş gibi şimdi bir de S-400 füze savunma sistemi almak için hevesle uğraşırsak
böyle bir algı oluşması normal”. (‘Bir mesaj nasıl okunur’, 17/07, Hürriyet.)

Çok tipik bir yazı. ‘Nasıl okunacağı’ konusunda kimseye zorluk çıkarmıyor...

MESELA, ‘AB, TÜRKİYE’Yİ
ALAMAYIZ’ DESE...

AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker, Alman ‘Bild am Sonntag’ gazetesine 15 Temmuz vesilesiyle bir makale yazdı...

“Darbe girişiminin nasıl sonuçlanacağı daha bilinmezken AB Konsey Başkanı Tusk ve AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Mogherini ile AB adına Türkiye’nin demokratik kurumlarına saldırıyı kınadıklarını” yazdı.

Eyvallah.

Devamı var; “Avrupa’nın Türkiye’ye uzattığı el duruyor. Türkiye’den de
Avrupa ve Avrupa’nın temel değerlerinden yana
tavır görmek istiyoruz”.

Juncker’i anlıyoruz.. Uzattığınız elin boş kalması ne demek, Türkler’den iyi kimse bilemez. İkincisi, biz elimizi uzatamıyoruz çünkü 54 yıllık uzatmalar(ımızda) da kolumuz sizde kaldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 12 Temmuz’da
BBC’ye verdiği
röportajın yeterince duyulmayan AB’yle ilgili bölümüne bakalım...
“AB samimi değil. Bugüne kadar verdikleri sözlerin hiçbirinde durmadılar. Şu anda 14 fasıl açılmış ancak kapanmamıştır. Bakın son mülteciler konusuna; bunlar bize 3+3 milyar Euro ödeyeceklerini söylediler. Yok. Biz verdiğimiz sözü tutuyoruz. AB bu noktada bize karşı çok açık olur da, mesela, ‘
Biz Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne alamayız’ derse, bu bizi rahatlatır.
Bizim için AB olmazsa olmaz yer değil. AB bizi oyalıyor. Ve şu anda
halkımın büyük çoğunluğu Avrupa Birliği’ni istemiyor”
.
Esasen, AB’ye bir davettir bu. Şu an Türkiye-AB ilişkileri “yetmezlik” çekiyor. Böyle giderse yükü taşıyamayacak ve bir yerlerde yığılacak.
Bundan ötürü bir siyasi fatura çıkacak ise bunu göğüslemesi gereken de Brüksel.
Hem 54 yıl oyalayıp hatta müstakbel üyesine teröre destek dahil bin numara çeken AB, bir de ayrılışın bedelini Ankara’ya ödetme şansı bulmamalı...

Kuşkusuz AB samimiyetsizliğini sona erdirirse durum değişir. Tabii mucizelere inanıyorsanız...

“İŞLER NİHAİ NOKTADA,
İMZA AŞAMASINDA”...

Ama önce şu; Bir, Ankara-hep yazıyoruz-AB veya herhangi bir Batı kurumunu Doğu’daki benzerleriyle tokuşturmuyor. Cepte. İki, Türkiye günlük siyasetin dışında ve üzerinde, en basit egemenlik ve bağımsızlık hakkını kullanarak, “istediği her ülke ile istediği her türlü ekonomik, teknolojik, diplomatik ilişkiyi paşa gönlünün istediği gibi kurabilir. S-400’leri alabilir.

Üç, “evet ama bunun siyasi sonuçları olur” derseniz, yine bağımsız bir ülke bu dilin aidiyetini tasnif etmek isteyecektir.

Dört, “Avrupa bir değerler birliği"dir ifadesi sıradan bir güzelleme olmanın ötesinde klişedir. Öyle bir değerleri olmadığı biliniyor ve önemsizdir, tercümesi; “Eğer AB’ye girmek istiyorsanız, bu kurallara eşek gibi uyacaksınız”ın kibarcasıdır...

Da, anlaşılmadı hâlâ herhalde... “Ve şu anda halkımın büyük bir çoğunluğu Avrupa Birliği’ni istemiyor”. Referandum yapılsa, İngiltere’nin ardından ilginç bir tablo ortaya çıkacaktır.

Yine de AB destekçileri müsterih olabilir. Ankara işin nereye varacağını görmek istiyor. Türkiye’nin üyeliğini kabul etmek
zorunda
kaldıklarında, muhtemelen AB tükenmiş olacak. Ankara o gün ne yapar, bilinmez.
Türkiye’nin S-400’lere, İpek Yolu’na, vs., ilgisini Batı’ya yönelik tehdit görenler,
eş-zamanlı
olarak, Türkiye’nin kendi hava ve füze savunma sisteminin geliştirilmesi için Fransız ve İtalyan şirketleri arasında mutabakat imzalandığını
neden görmüyorlar
? (14/07, AA.)

Yani acil ihtiyacı giderip, kendi sisteminiz için ek kapı açıyorsunuz. Yani ‘akla esen’ yapılmıyor.

“S-400 veya Şanghay İşbirliği Örgütü olmaz” dediğinizde “olmasını istediğinizi” de tarif ediyorsunuz. Ve o tarifin malzemeleri zehirli!

Başa dönersek...

“AB sınırına Türk S-400’leri”nde anladığınız sınır neresi?

Trakya mı, Suriye mi?

İlk okuduğunuzda aklınıza Trakya geldiyse AB ile Türk halkının işi bitmiş demektir.

#AB
#S-400