Eğitim şart

04:0026/04/2017, Çarşamba
G: 17/09/2019, Salı
Mustafa Kutlu

Evet, eğitim şart, ama nasıl? Bakınız Millî Eğitim Bakanlığı'nın Osmanlı'daki ismi Maarif Nazırlığı idi. Bu nazırlık medreseye değil mekteplere bakardı. Kuruluşun adı Cumhuriyet'ten sonra da değişmemiş, Maarif Vekaleti olmuştur. Ta 1946'ya kadar.
Sonra değişmiş, 1950-60 arası yine Maarif Vekaleti olmuş, sonra yine değişmiştir.


“Maarif”, “Marifet”in çoğuludur. Peki marifet ne demektir?


Sözlükte mastar olarak “bilmek, tanımak, ikrar etmek” isim olarak “bilgi” anlamına gelen marifet (irfan) kelimesi ilimle eş anlamlı kullanılmasına rağmen aralarında bazı farklar vardır. İlim tümel ve genel nitelikteki bilgileri; marifet tikel, özel ve ayrıntılı bilgileri ifade eder. İlmin karşıtı cehil, marifetin karşıtı inkârdır. Bu sebeple ilim kelimesi her zaman marifetin yerini tutamaz.



İlk dönemlerden itibaren sûfiler, sûfi olmayan alimlerin ulaştıkları bilgilerden farklı ve kendilerine has bir bilgiye sahip olduklarına inanmışlar, bu bilgiye marifet, irfan, yakîn gibi yine kendilerine has terimlerle ifade edip bunun için bazen ilim kelimesini de kullanmışlardır. Ancak bunu tasavvufi terminoloji içinde görürüz “Ledün ilmi, bâtın ilmi, hal ilmi, müşahede ilmi vb. gibi tabirler kullanırlar.” (DİA, C. 28, “Marifet”, Süleyman Uludağ).



“Maarif Nezareti” tabiri ile Osmanlı döneminde eğitimin hangi zemine oturduğunu anlıyoruz. Bu alanda köklü değişiklik yapan Cumhuriyet yöneticilerinin vekalet adını aynen muhafaza etmeleri de şayan-ı dikkattir.



Ömrünü bir muallim olarak geçiren ve yukarıda temelini izah ettiğimiz eğitim meselesini “yerli ve millî” zemine oturtan rahmetli Nurettin Topçu, “Türkiye'nin Maarif Davası” adlı eserinde şöyle diyor:


“Hayatta esas olan hadise yaşamak, mektepte ise tanımaktır. Birincisi dışsallık, ikincisi içsellik ifade eder.



Öğrenme, her şeyden evvel bir çıraklıktır. Mektep çıraklık yeridir, diyebiliriz ki bir tezgâhtır. O tezgâhta usta yapar, çıraklar tekrarlar. Usta verir çırak alır. Alınmamış, benimsenmemiş, benliğe mal edilmemiş ders, iyi bir ders sayılmaz. Mektepte alınan ders ya bir tasavvurdur, hayale mal eder; ya bir hünerdir, ele mal edilir; ya da bir aşktır kalbe doldurulur. Bunlardan biri halinde benliğimize girmeyip sade hafızada, şuurun dışına asılı bir küfe yük halinde duran bilgiler faydasız ve mânasızdır... İyi üstad, dışımızda yaşananı içimizde hayat yapabilen muallimdir.”



Topçu'nun “maarif” hakkında söyledikleri temel alınacak, zihniyet oluşturacak millî eğitime şahsiyet kazandıracak zenginliktedir. Bu alanda bir hamle yapılmak isteniliyorsa dönüp dönüp “Türkiye'nin Maarif Davası” adlı eser okunmalıdır.


Millî eğitimde nerede durduğumuzu gösteren unsur bitmek bilmeyen “sınav maratonu”dur. Geçen yılki sınavlara 20 milyondan fazla aday başvurmuş. ÖSYM her yıl daha çok adayı sınavdan geçiriyor. Peki elde edilen sonuçlardan memnun muyuz? Bu test tekniği bizi nereye götürüyor?



PISA ve YGS, LYS sonuçları ortada. Her geçen yıl seviye kaybı yaşanıyor.


Mesele öğrenciyi yetiştiren öğretmenin kalitesi ile öğretmeni yetiştiren mektebin kalitesinde düğümleniyor.


Burada kendimizi eleştirmenin zamanıdır. 81 ilimizde üniversite açtığımız için mutlu olabiliriz ama, Anadolu'nun küçük bir kentinde açılan üniversitede okuyan öğrenci kitap bulabiliyor mu, ona bakmak lazım.



Hem bir eğitimci hem bir yayıncı olarak bu soruya olumlu cevap veremiyorum. Anadolu kentlerinde ne doğru dürüst bir kütüphane, ne yeterli kitapçı vardır. Kitabevlerinde çok satan birkaç kitap dışında kırtasiye, oyuncak ve spor malzemesi satılmaktadır.



Eğitim şart. Bu alanda köklü bir hamle gerekiyor. Ama devasa bir bakanlıktır Millî Eğitim. Dertleri saymakla bitmez. Sızlanmayı bir yana bırakıp bir yerden başlamalıyız.


Bir televizyonda yayımlanan “Kim Milyoner Olmak İster” yarışma programını izleyin. Ünlü üniversitelerin mezunları ne durumlara düşüyor görün.


#Millî Eğitim Bakanlığı
#Osmanlı
#Maarif Nazırlığı