Terörist darbe girişimi

04:0021/07/2016, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Merve Şebnem Oruç

Uzun süredir yeni bir savaş konseptiyle karşı karşıya olduğumuzu söylüyorduk. Bildiğiniz gibi, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da devlet dışı aktörlerin mevcut kaos ortamından yararlanarak yükselişe geçmesiyle, IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerinin sahneye baş rol oyuncusu olarak çıktığı bir süreç yaşıyoruz. Süper güçlerin terör örgütlerini kullanarak bölgeye düzen verme çabalarının artık yorumdan öte, somut bir durum olduğunun herkes farkında. Bu yeni savaş konsepti, korkuyu, kaosu ve terör olaylarını, coğrafyayı dizayn etmek için kullanmasının yanı sıra, yürüttüğü savaşı idame ettirmek için ihtiyaç duyduğu teröristleri de bu coğrafyadan devşirmekte.



Bu nedenle, tam da böyle bir zaman diliminden geçerken, Türkiye bir yanda IŞİD bir yanda PKK terörüyle mücadele ederken karşı karşıya kaldığımız ve püskürtmeyi başarttığımız darbe girişiminin niteliğini tartışmak büyük önem arz ediyor. Zira o gece yaşananlar tarihte ve bugün dünyanın farklı yerlerinde yaşanan darbe girişimlerinden farklı özellikler taşıyor.



Bunun askerin gerçekleştirmeye kalktığı bir darbe girişimi olmadığı konusunda herkes hemfikir. Zaten ordunun içerisine yerleşmiş ve sadakatini Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk Ordusu'na değil, ABD'nin Pensilvanya eyaletinde yaşayan birine bağlamış kişileri Türk askeri olarak tanımlamak mümkün değil. Onlar olsa olsa “Fetullah'ın askerleri”dir, tıpkı IŞİD'in teröristlerinin kendini Bağdadi'nin askerleri, PKK'nınsa Öcalan'ın askerleri olarak tanımlaması gibi...



Fetullahçı paralel devlet yapılanmasının halihazırda terör örgütü ilan edilmiş olması, bu darbe kalkışmasını diğer askeri darbe teşebbüslerinden ayıran tek özellik değil. Darbe olduğunu teyit etmemizi müteakip tankların sokağa indiğini haber aldığımızda soluğu önünde aldığımız Vatan Emniyet'te uzun bir mücadele sonucu ortaya çıkan gerçek, bu açıdan oldukça önemli. Arka arkaya dizili dört tankın en önündeki, bizim de önünde durduğumuz tankın içinden, asker üniforması giymiş ancak TSK'ya mensup olmayan birinin, Fetullahçı eski Emniyet Müdürü Mithat Aynacı'nın çıkması, bu darbe girişiminin askerin ya da askeri bir elitin değil, doğrudan Fetullahçıların kendi networkü içinde tezgahladıkları bir plan olduğunu ortaya koyuyor.



Bir başka detaysa, doğrudan halka ateş açan, tanklarla insanları ezen, birkaç saat önce kafelerde, çay bahçelerinde, evlerinde oturan ama söz konusu vatanı ve iradesi olunca sokağa fırlayan insanların canına kast edenlerin, kısa süre içinde katlettiği insan sayısı. Örneğin Mısır darbesinin ilk günlerini hatırlayalım; 3 Temmuz 2013 günü gerçekleşen darbeden sonra 48 saat içinde hayatını kaybeden insan sayısı 30'du. Türkiye'de Fetullahçıların darbe kalkışması sırasında ise, sadece birkaç saat içinde şehit olanların sayısı 240 olması gösteriyor ki, bu yapılan diğer darbe girişimlerinde olduğu gibi sadece yönetimi ele geçirmeyi ve sivillere verilen zararı minimumda tutmayı amaçlamıyordu. Vatan Caddesi'nden sonra gittiğimiz Saraçhane Meydanı adeta işgal uçaklarının tepesinde uçtuğu, düşman askerlerinin şehir meydanına indiği bir yer gibiydi ve sadece orada birkaç saat içinde 17 kişi şehit oldu. Hatırlarsanız, Mısır'da darbe olduktan sonra dahi darbe karşıtlarının kampı haline gelen Rabia Meydanı'nda insanlar 14 Ağustos'a kadar gösteri yaptı, darbe karşıtı sloganlar attı, şarkılar söyledi, gösteriler yaptı. 14 Ağustos'ta eğer kamp boşaltılmazsa müdahale edeceğini söyleyen Mısır Ordusu, o gün orada büyük bir katliam gerçekleştirdi ve tüm Ağustos ayı boyunca sergilenen vahşette 3 binin üzerinde insan öldü. Sadece birkaç saat içinde 240 kişiyi şehit edebilen Fethullahçıların, eğer teşebbüs başarılı olsaydı 1-2 ay içinde kaç kişiyi öldürebileceklerini buradan hesap edebiliriz.



Yine o geceyi hatırlarsak, Fethullahçı teröristlerin F-16 pilotlarının İstanbul ve Ankara'nın üzerinde ses hızını geçen süratte alçak uçuşlar yaparak insanları, işgal uçakları gelmiş ve şehirler bombalanıyormuş hissiyle korkutmaya çalışması, başka bir darbe girişiminde yaşandıysa da ben bilmiyorum. Yine Mısır'dan örnek verelim, darbeci Sisi F-16'larla kıyaslanamayacak olan basit uçakları, ancak günler sonra darbe karşıtı gösteriler bitmeyince ortaya çıkarmış ve şehirlerin üzerinden insanları kandırmak için 'Ordu halkın yanında' türü mesajlar taşıyan broşürler dağıtmak için kullanmıştı. Türk milletinin üzerinde oluşturulmaya çalışılan his dehşet ve korku, yapılan da terörden başka bir şey değildi.



Bir başka detaysa TBMM'nin bombalanması. Velev ki askeri bir elit ülkenin iyi yönetilmediğini ve bunun sorumlusunun hükümet olduğunu düşünerek illegal bir şekilde yönetime el koymaya çalışıyor. Bu ülkenin tüm partilerinin temsil edildiği, milletin iradesini temsil eden Milletin Meclisi'ne bomba atılır mı? Bunu vatanseverlik iddiasında bulunarak darbe girişimine meşruiyet arayan hiçbir darbeci yapmadı. Yine Mısır'ı hatırlarsak İhvan'ın Genel Merkezi'ne saldırıldı, ama Parlamento binasına dokunmak kimsenin aklının ucundan bile geçmedi. Evet, Mısır darbesi de hatırlayacağımız üzere dışarıdan desteklenen bir darbeydi, ama işgalcilerin bir ülkeye saldıracağı gibi Mısır'a saldırılmadı.



Bir diğer husussa, her ne kadar orta çıkan yazışmalarda 'Erdoğan'ı ölü ya da diri ele geçirin' denilse de, Cumhurbaşkanı'nın Marmaris'teki oteline yapılan saldırının görüntüleri ve ele geçirilen silahlar gösteriyor ki, orada amaç kesin bir şekilde Erdoğan'ı öldürmekti. Yine diğer darbe girişimcilerinin yaptıkları gibi tutuklama ya da kurdukları hukuksuz mahkemelerde yargılama gibi bir niyetleri dahi yoktu.



Tüm bunlar, yaşadıklarımız ne askeri darbe girişimi ne de 17-25 Aralık'ta yaşadığımız gibi sivil darbe girişimi olarak tanımlanabileceğini ortaya koyuyor... Bunun adı olsa olsa 'terörist darbe' girişimidir. ABD gibi süper güçlerin, terör örgütlerini kullanarak ülkeleri dizayn ettiği yeni savaş konseptini konuşurken yaşanan o korkunç gece gösteriyor ki, teröristler aynı zamanda yeni nesil işgaller için de kullanılabiliyormuş.


#Darbe girişimi
#IŞİD
#PKK