O dönemde Başbakan Bülent Ecevit'ti. Türkiye nüfusu bugünkünün yarısı kadardı.
Ülkede kan gövdeyi götürmekteydi.
En sakin günde on kişi öldürülüyordu.
Terörün adı o zamanlar anarşi idi.
İstikrarsızlığa ve koalisyonlara o kadar alışmıştık ki, Ecevit gidiyor Demirel geliyor, Demirel gidiyor Ecevit geliyordu.
Tahterevalliye binenleri seyredenler gibiydik.
Fakirdik, ne kadar fakir olduğumuzun da tam farkında değildik.
Dünya iki kutupluydu.
Bir yanda ABD, diğer yanda Sovyetler Birliği başı çekiyordu.
Kutuplaşma, askerî bloklara göreydi: NATO ve Varşova Paktı.
Aynı silahla sabah bir sağcının, öğleden sonra ise bir solcunun öldürüldüğünü çok sonraları öğrendik.
Arkadaşlarla bir araya gelir, “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna cevap arardık.
*
Bir gün, inşaat için getirilmiş kum yığını üzerinde toplandık.
İnşaat yarım kalmış, bir süredir bekleyen kumlar yayılmıştı.
Elimizde kitaplar.
Yedi sekiz genç, her biri okuduğunu anlatıyor, aklımız erdiğince tartışıyoruz.
Bir arkadaş çok karamsardı o gün.
Geleceği aşırı karanlık görüyordu.
“Gücümüz ne ABD'ye yeter, ne Sovyetler'e… Otuz yıl içinde halimiz duman. Perişan edecekler bizi…”
Bense tam tersini düşünüyordum.
“Merak etme, hiçbir şey yapamazlar. Otuz yıl sonra Sovyetler movyetler kalmaz.”
*
Allah söyletti derler ya, tam öyle.
Kendimi çok bilgili sanıyorum ama ne ekonomiden anlarım, ne siyasetten.
Çok kitabım olsa da okuduklarım boyumu geçmez.
“Gerçek mi? Böyle mi düşünüyorsun?”
“Elbette. Dağılır gider bu SSCB.”
“Çok hayalcisin.”
Başka bir arkadaş, “Peki ya ABD?” diye sordu. “O kalır mı?”
“Belki o biraz daha dayanır ama onun da çatırdaması yakındır. En fazla elli yıl sonra.”
*
Söylediklerim çok hoş gelmişti arkadaşlara.
Fakat dayanak noktası istiyorlardı.
Dedim ki “Osmanlı bile çöktükten sonra, hiçbir büyük devlet fazla yaşayamaz. Hele ki bunlar gibi vampir zihniyetli olanlar… Bunlar sadece vampir değil, aynı zamanda yamyam. Kendi türüyle beslenen vahşi yaratıklar. Bu kafayla uzun gidemezler.”
Okuduklarımdan aklımda kalan bir cümle geldi dilime: “Zulümle abat olunmaz.”
Hiç biri itiraz etmedi.
Zaten Osmanlı'yı örnek gösterdikten sonra zihinlerdeki karışıklık ve endişe kaybolmuştu. Geriye sadece yılları saymak ve sabırla beklemek gerekiyordu.
“Peki biz görecek miyiz dersin?”
“Muhakkak. Fazla uzun sürmez inşallah.”
“İnşallah…”
“O halde biz işimize bakalım. Nerede kalmıştık?”
*
O kum yığını üzerinde konuştuklarımız hiç aklımdan çıkmadı.
Talihe bakın ki Sovyetler kısa süre sonra çöktü.
Kendime telkinde bulundum zaman zaman.
Sabırla bekledim, “Bakalım ABD ne zaman yolcu?” diye baktım gelişmelere.
Talihe bir daha bakalım ki tek kutuplu hale gelen dünyada ABD gibi güçlü bir yapılanma niyetiyle kurulan Avrupa Birliği, ABD'den önce parçalanmaya başladı. (Doğrusu ben de Avrupa'da bir Birlik kurulacağını öngörmemiştim.)
İngiltere ayrıldı, Yunanistan perişan hale geldi.
İtalyası, Fransası, İspanyası sıraya girmiş gibi duruyorlar.
Bu gidişle AB içinde Almanya tek kalacak neredeyse.
Ve ben yeni bir kum yığını arıyorum, benzer bir nutuk atmak için.
Okuduklarım biraz arttı ne de olsa.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.