Kilosu bir lira… Beş kilo, beş milyon

04:007/07/2015, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Mehmet Şeker

“Patağuoates suğaan” diye bağıran adama, balkondan bir kadın seslendi.“Kaç lira patates?”Satıcı, sadece o kadının değil, bütün mahallenin duyacağı kadar yüksek sesle cevap verdi:“Kilosu bir lira… Beş kilo, beş milyon…”Sonra? Sonrası çok mühim değil. Kadın aldı birkaç kilo falan filan.Dikkat çekmek istediğim husus, satıcının verdiği cevaptaki ilginçlik.Türkçeyi yeni öğrenmiş yabancı biri “Kilosu bir lira… Beş kilo, beş milyon” cevabını duysa, anlayabilmek için ne yapsa yetmez.Ancak yakın dönem Türkiye

“Patağuoates suğaan” diye bağıran adama, balkondan bir kadın seslendi.

“Kaç lira patates?”

Satıcı, sadece o kadının değil, bütün mahallenin duyacağı kadar yüksek sesle cevap verdi:

“Kilosu bir lira… Beş kilo, beş milyon…”

Sonra? Sonrası çok mühim değil. Kadın aldı birkaç kilo falan filan.

Dikkat çekmek istediğim husus, satıcının verdiği cevaptaki ilginçlik.

Türkçeyi yeni öğrenmiş yabancı biri “Kilosu bir lira… Beş kilo, beş milyon” cevabını duysa, anlayabilmek için ne yapsa yetmez.

Ancak yakın dönem Türkiye tarihini okuyacak yahut gün gün gazete arşivini tarayacak ki bir parça anlamaya başlasın.

GARİPLİKLER DİYARI

Bir başka garipliğe geçelim. Beş on dakika içinde iftar programı başlayacak. Biz de oturmuş onu bekliyoruz. Hava durumu veriliyor.

Sıcakların artacağını söylüyor sunucu. En az 40 derece olacakmış. Tavsiyelerde bulunuyor.

Açık renk giyinmeliymişiz, şapka kullanmalıymışız, keten kıyafetler tercih etmeliymişiz, ihtiyarlar ve çocuklar sıcakta dışarı çıkmamalıymış ve günde en az iki buçuk litre su tüketmeliymişiz.

Bu bilgiler verilirken, her biri tek tek görüntülerle destekleniyor.

Şapka kullanmak kısmında hem şapka kullananlar, hem de şemsiye kullananlar gösteriliyor.

Günde en az iki buçuk litre su 'tüketmek'ten bahsederken, şakır şakır su içen adamlar ve kadınlar görüyoruz.

A muhterem, B muhterem… Ramazan içindeyken bu haber bu şekilde verilmemeli. Hoş gelmiyor çünkü.

Ramazan olduğundan habersizmiş gibi davranılmamalı.

O haberde su içilmesi tavsiye ediliyorsa, cümlelerin içinde iftar ve sahur gibi sözler geçmeli ki beş on dakika sonra başlayacak program ile çelişmesin.

Ramazan'dan sonra bildiğin şekilde yap yine haberini. Fakat hiç değilse iki satırlık saygı göster.

Ekranda o suyu görünce bizim orucumuz sıkıntıya girmiyor, zorlanmıyoruz da.

Mantıklı olmaktan bahsediyorum sadece. Yoksa bana ne? İki bardak su değil, şelale göstersen fark etmez!

BİR AYYAŞ ADAY VARDI

Seçimden önce bir milletvekili adayı, elinde rakı kadehiyle fotoğraf çektirmiş ve afişler bastırmıştı.

Emekli öğretmen olan bu aday, Atatürk'ün çok içmesiyle ilgili konuşanlara bir cevap vermek istemiş.

“Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e 'ayyaş' diyen insanlar şunu iyi bilmeli ki Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece ayyaşların sonu gelmeyecektir. Bu ayyaşlar hep ülkede olmaya ve Atatürk ilke ve devrimlerini yaşatmaya devam edecektir. Ben bu amaçla özel bir mesaj vermek için afişte görüldüğü gibi rakı bardağıyla poz verdim. Kimseden korkumuz olmadığını ve baskılara boyun eğmeyeceğimizi göstermemiz açısından bir mesaj olduğunu düşünüyorum.”

Bu tavır epey tepki gördü. Aday, parti yönetiminin isteği üzerine özür mesajı yayınladı. Zaten o parti seçimde kimsenin görmeyeceği miktarda oy aldı.

Bunu niye hatırlattım? Şundan:

Yahu aşk olsun... Bunu da mı izah etmek gerekecek? Yeterince açık değil mi? Anlayan anlamayana anlatsın.

HATALARIN SONU GELMEZ

Değerli okurumuz Halûk Kılçık şöyle bir mesaj gönderdi geçen günkü yazı üzerine:

R harfiyle ilgili tespitleriniz yerinde. Haklısınız. Medyadaki okuma, söyleme, anlatma yanlışlarının haddi hesabı yok. Ama takdir etmeliyiz; TRT bu yanlış üretiminde “en az kusurlu olanı” TRT'nin yanlışları “devede kulak” bile değil.

(Deve ve kulak örneğini özellikle verdim. Özel kanalardan birinde bu deyiş “Devede burun” şeklinde dillendirilmişti!)

Diyeceğim, yanlış üretme üsleri özel kanallar…

R harfini fiillerin sonundan kaldıranlar “Yapıyo… Ediyo… Gidiyo…”

Sal-sel ekleriyle zırva kelimeler yaratanlar “Sinemasal… Parasal… Mekânsal…”

Lik-lık eklerini en olmaz yerlere yapıştıranlar “Muhtaçlık… Asabîlik…”

Nutuk'u “Söylev” diye tercüme edenler… Buna benzer bir cehaletle “Başkomutan Savaşı” sözünü “Başkomutanlık Savaşı” şekline getirenler...

Yazarken ve konuşurken “Geri iade” gibi, “Kapalı salon” gibi, “Üçlü sacayağı” gibi “yaratılar” yaratanlar!

“Pür dikkatle…” diye söze başlayanlar “Full dolu” mekânlardan söz edenler!

Bir Türk Sanat Müziği bestesini “Bîvefasız bir aşka düştüm” diyerek sunanlar…

Yönetmelik ve yönetmenlik, portre ve porte, sükût ve sukut kelimelerini çorbaya çevirenler…

Homurdanmak, zırlamak kelimelerini insanlara yakıştırarak dillendirenler…

“Laf ü güzâf” sözünü “Lâfı güzergâh” şekline geçirenler…

“Ne… Ne…” şeklini söze ve yazıya cahilce aktaranlar…

Buna benzer üç binin üzerinde örnek tespit eden biri olarak “üzgünüm!” Saygılarımla.
#Halûk Kılçık
#kelimelerdeki hatalar
#Laf ü güzâf