Bu manzaranın dilimizdeki karşılığı, tek kelimeyle zaferdir.
İki veya üç kelimeyle tanımlamak isteyenler, bazı sıfatlar ekleyebilir.
Yüzde 30 küsurlara düşeceği iddia edilen kadronun, sandıktan yüzde 50 ile çıkması, sadece adının değil, alnının da ak olduğuna işaret eder.
Tebrikler, takdirler, teşekkürler bir arada.
*
Herkes çok çalıştı bu sonuç için.
Bütün kadro ter döktü, koşturdu.
Görev itibariyle en alttakinden, en tepedekine kadar, kimse boş durmadı.
24 saatin içinden bir o kadarını daha çıkardılar neredeyse.
Meydandan meydana, kanaldan kanala koşan Başbakan Davutoğlu, bu sonuç karşısında pek çok kişiye teşekkür etti, selam gönderdi.
Ama en çok teşekkür etmesi gereken kişi, fikrimce, Devlet Bahçeli olmalı.
*
Bahçeli koalisyona evet deseydi, bu tablo çıkmazdı.
Seçim hükümetine evet deseydi, yine çıkmazdı.
Her teklife hayır demekle, ülkeye en büyük hizmetini yaptı.
Bu arada kendi partisini eritti.
Fakat bütün vatanseverler bilir ki vatan her şeyden önce gelir.
Parti menfaati daha sonra.
*
Yaptığı her işlemde 40'a ulaşmasının da derin bir anlamı olduğu, artık net bir şekilde anlaşılmıştır herhalde.
Her hesabın sonunda 40'ı bulan Bahçeli, sonunda 40 milletvekili ile yetinmek zorunda kaldı.
Seçmen “Al sana 40” dedi.
Şaka değil, kulaklarımla duydum, gözlerimle gördüm.
HDP'den daha fazla oy, fakat daha az sandalye.
Eh bu da sistemin cilvesi…
Şimdi oturup tartışmak heyecanlı olur: Hangisi üçüncü parti?
Oy miktarına mı bakılacak, vekil sayısına mı?
Bu arada atı alan Üsküdar'ı geçmiş.
Olsun.
*
Kolay rastlanan bir durum değil bugün yaşadığımız.
Üç dönemlik iktidarın ardından halktan bu kadar büyük destek almak, kime nasip oldu ki?
Yalnız, unutulmaması gereken bir 7 Haziran tecrübesi var.
Üzerinde çok kafa yorulması gerekiyordu, yoruldu.
Halkın sandıkta verdiği ihtarı, iyi anlamak gerekiyordu, anlaşıldı.
Lakin bitti, geride kaldı diye düşünmek yanlış olur.
O sonuçlar, ibret vesikası olarak hep hatırda tutulmalı; yetmiyorsa duvara asılıp devamlı göz önünde bulundurulmalı.
“Ceketimi koysam kazanır, bir saksıyı aday göstersek seçilir” düşüncesinin ne derece yanlış olduğu gayet net görüldü.
*
Dördüncü dönem, uçuşa geçme dönemi olmalı.
Artık bütün ağırlıklar atıldı, Türkiye safralardan kurtuldu; sıkıntılar geride bırakıldı.
Büyük projeler de birer birer devreye girdikten sonra, kim tutar?
Bugün, hizmetin en büyüğünün başlama zamanı.
*
Havaalanları, köprüler, demiryolları, karayolları, yerli üretim savunma, yerli otomobil, kamyon, traktör, Kanal İstanbul…
Velhasıl iğneden ipliğe, uçaktan helikoptere kadar ne varsa...
Ekonominin de uçuşa geçmesi, üretimin de tam gaz yol alması gerek.
Sosyal ve ekonomik açıdan büyük hamlelerin vakti…
*
Yol uzun, iş fazla.
Kısır çekişmelerle kaybedecek vaktimiz yok.
Yolculuğa niyetlenen vatandaş biletini almış, kontrollerden geçmiş, uçağa binmiş, koltuğuna oturmuş, kemerini bağlamış.
Şimdi uçmayı bekliyor.
Rötara tahammül gösteremez.
Yapılacak her türlü açıklama, sadece boş lakırdıdır; kısacası laf değil, iş vakti.
Millet uçmak istiyor.
Yoksa niye bu kadar oy versin?
Yerinde saymak, geri gitmek isteseydi, diğerlerine oy verirdi bunca insan.